Şimdi yukarıdaki Rasûlullâh (aleyhisselâm) cümlesine dikkat!
“...kim bunları İHSA ederse cennete girer!” deniyor. Arada, “kıyametten sonra” uyarması yok! Bu isimlerin anlamlarının kendinde açığa çıkış mertebesini ve açığa çıkış sistemini ve dahi bunun nihai anlamının ne demek olduğunu fark edip yaşamanın; insanı cehennemden (çeşitli nedenlerle yanmadan) çıkarıp onu cennete (huzur ve mutluluğa) erdireceğini söylüyor!
İman eden kendine etmiştir! Küfr eden kendine etmektedir!
İman da gaybına, hakikatinedir! Küfr (inkâr, gerçeği örtmek) de gaybına, hakikatinedir!
Çünkü, “Hakikat” mertebesinde (boyutunda) var olan, yalnızca O’nun sıfat ve isimlerinin işaret ettiği anlamlardır!
Evet bir solukluk bu mütalaadan sonra, kaldığımız yerden düşünsel yolculuğumuza devam edelim...
Bakın Allâh Rasûlü Muhammed Mustafa (aleyhisselâm) ne diyor Haşr Sûresi’nin son üç âyeti hakkında:
“Her kim sabahleyin üç kere, ‘Eûzü Billâhis semiy’ıl aliymi mineş şeytanir raciym’ deyip Sûre-i Haşr’ın son üç âyetini OKUrsa, Allâhû Teâlâ ona yetmiş bin melek (kuvve) müvekkel kılar; akşama kadar ona salâvat getirirler; eğer o gün ölürse ŞEHÎD (sahne şehiti değil, Allâh için bedeninden geçmek amacıyla ölümü göze almış kişi) olarak vefat eder... Onları akşam OKUyan da aynı durumdadır (sabaha kadar).”
OKUnması bu derece değerli ve önemli; getirisi, akılları hayrete ve haşyete düşürüp, anlamın fark edilmesi hâlinde, dağ gibi benlikleri paramparça edecek olan Haşr Sûresi son üç âyetinde neye işaret ediliyor acaba?..
Niçin bu kadar büyük önem verilmiş bu âyetlerin anlamına?
Bizim anladıklarımızdan, yazabileceğimiz kadarıyla:
“‘HÛ’ Allâh, tanrı yok, sadece ‘HÛ’! Gayb ve şehâdeti daimî bilendir! ‘HÛ’, Er Rahmân (tüm El Esmâ özelliklerini mündemiç olan) Er Rahıym’dir (tüm El Esmâ özelliklerini açığa çıkaran - o özelliklerle Efâl âlemini seyrinde yaşamakta olan).”
“‘HÛ’ Allâh, tanrı yok, sadece ‘HÛ’! Melik’tir (efâl, oluşlar âleminde mutlak hükmü yürüyen), Kuddûs’tür (yaratılmışlığa ve kevne ait nitelenmelerden, yaratılmış kavramlardan münezzeh), Selâm’dır (yaratılmışlarda yakîn ve kurb hâlini oluşturup mâiyet sırrını açığa çıkartan), Mu’min’dir (iman açığa çıkartarak hakikatini müşahedeye yönelten), Müheymin’dir (gözetip himaye eden, muhteşem azametini seyirde yaratılmışlığı kaldıran), Aziyz’dir (karşı konulması imkânsız olarak dilediğini yapan), Cebbâr’dır (iradesini zorunlu kabul ettiren), Mütekebbir’dir (Mutlak yegâne Kibriyâ {eniyeti} olan)! Allâh, onların ortak koştukları tanrı kavramlarından Subhan’dır!”
“O Allâh, Hâlık (mutlak yaratan - Esmâ özelliklerini fiile dönüştüren), Bâri (her yarattığını, zaman ve özellik olarak tüme uyumlu tafsile getiren), Musavvir (sonsuz mânâ sûretlerini açığa çıkaran); Esmâ ül Hüsnâ O’na aittir! Semâlarda ne var ve arzda ne varsa Allâh’ı tespih (ortaya koydukları işlevle Esmâ özelliklerini açığa çıkararak kulluk etmeleri) içindir; ‘HÛ’ Aziyz’dir, Hakiym’dir.” (59.Haşr: 22-24)
Bizim bazı müşahedelerimize göre...
Aslında bir kitap yazılası anlamlar gizli bu âyetlerin derinliklerinde...
Ne çare ki, burada sadece bir gerçeğe, O’nun TEK’liği açısına dikkatleri yönlendirmek amacıyla bu kadarıyla değindik.
Selâm olsun bu yazılanların ötesini tefekkür edebilecek beyinlere...
Evet...
O!..
Her birimin ve zerrenin hakikati; özündeki Rabbi, Meliki, İlâhı (Ulûhiyet mertebesinin özelliklerinin, yani sıfat ve Esmâ mertebesinin olduğu boyut) olan, O!
Gerçekte, vehmî (var sandığın) benliğinin ardındaki gerçek, O!
Tanıyamaman yüzünden cehennem yangınlarını şimdiden yaşadığın; O!
Bilgisizliğin yüzünden hayalinde yarattığın tanrıya tapınarak şirke düştüğün; bundan dolayı da mahrum kalıp hüsrana uğrayacağın; oysa özündeki, O!
Gökte ararken, sırrında, gizli derûnunda ve daha da içerinde erebileceğin, O!
Algılamakta olduğun her ŞEYin hakikatinde olan, O!
Fark ettiğinde, benlik dağını paramparça edip, “yok”luğunu, aslında hiç “var” olmamışlığını hissettirecek, O!
İnsan “ismi anılan bir şey değilken, yok iken”, kendi özellikleriyle varlığa çıkartıp; sonra tekrar “yok”luğumu fark ettirip; sonra tekrar bu gerçeği bilmiş olarak yaşatırken; bunun hakkını verememenin cehennemini ebediyen yaşatacak olan, O!
Sana, “ben” kelimesi ile işaret ettiğin varlık dağını paramparça edecek sırra işaret ettiği hâlde; farkındalığı da açığa çıkarmayan; bunun âmâlığı ile dünyanı değiştirtecek olan, O!
Gel dostum; yarın her şeyinle terk edeceğin bu dünyanın, ölümle uyandığında senin için hiçbir anlam taşımayacak işleriyle kafanı bu kadar yorma!
Sonsuzlukta süregidecek yaşamın için bir şeyler yap artık!
Sana, hakikatinin ne olduğunu ve özelliklerini bildirmek için inzâl olmuş (gökten inmiş(!) değil), SIRLAR Kitabı Yüce Kurân’ı anlamak için biraz zaman ayır kendine!..
Allâh Rasûlü sana ne getirmiş, niye getirmiş bunu sorgula!
Sonradan pişmanlık asla sana yarar sağlamayacak; elinden kaçırdığın devlet kuşunu bir daha kesinlikle yakalayamayacaksın!
Sana, sensiz, “Sen”dekini anlatan bu Muhteşem Kitap’taki bilgileri ve onu sana ileten Allâh Rasûlü ve son Nebi Muhammed Mustafa (aleyhisselâm)’ı değerlendiremezsen, bil ki sonun sükûtuhayal ve hüsran olacaktır!
Zira ölünce (boyut değiştirince) göreceksin ki...
Var sandığın “tanrı” meğer hiç var olmamış!
16 Eylül 2005
Raleigh – NC, USA