Sen, nefsine sürekli zulmetmektesin; nefsinin, hakikatini yaşamasına engel olduğun sürece...
Üstelik bu gerçeği bildiğin hâlde, çevrenle paylaşmıyorsan, o “en yakınım” dediklerine de zulmün en büyüğünü yapıyorsun!
Ama ben istiyorum da olmuyor!..
Niye olmuyor?..
Muslukçuda pasta satılmaz!.. Bilgisayarcıda ayakkabı aranmaz!..
Şeytan, zâhirine bakıp Âdem’in, “İblis” oldu!.. Âdem’in, ilmine ve hakikatine bakıp Onu değerlendirebilseydi, bu sahnelenen oyun oynanmayacaktı zaten!..
Biz, yalnızca ilim için yaratıldık!..
İlmi de, ateşin arkasına koydu ki Allâh, korkaklar o ateşe “Nefsim yanmasın, yanarak arınmasın” diyerek yaklaşamasın da; böylece, yanma korkusuyla da lâyık olmadıklarını ele geçiremesinler diye...
Ateşte benliğini yakma korkusunu atıp, içine dalabilenler; Deccal’in sağ yanındaki ateş “cehennemi”nden geçip, ilim ve irfan “cenneti”ne girebilirler!.. Korkuyu atamayanlar ise, ateşten geçemezler ve ilme irfana ulaşamazlar... Korkuyu atmak gerek!..
Yunus Emre’nin dediği “Ödünü sıdır”ın açıklamasını yanındaki arkadaş yapmıştı bana... Allâh’tan yapmış... Sayesinde hep gözü kara daldım her yeni ilmin içine!..
Geldik elli küsûrlara altmış küsurlara... Ne yaşayacağımız, özellikle de aklımız başımızda, ağrısız sızısız sağlıklı olarak ne kadar yaşayacağımız meçhul!..
“Şirki hafî”den kurtulduk mu?.. Vicdanımız cevap versin!..
“ALLÂH İsmiyle İşaret Edilen”in, bir “Tanrı” olmayıp; ne olduğunu fark edip; hiç olmazsa iman edebildik mi?.. O’nu her an ve her yerde görüp, dinleyebiliyor muyuz?.. Her dem O’nunla konuştuğumuzun farkında ve bilincinde miyiz?..
Şefaatin ulaşması için, önce uzatılanı geri çevirmemek gerek!
Şefaat, cehennemden kurtulmak içindir; ki bu cehennemin Dünya bölümünde de olur, Âhiret bölümünde de!..
Şefaat, Allâh’a da ermek içindir!.. Ki bu da ancak Dünya’da iken ilmullâhın zâhir olduğu kişiyi bulmak ve onu değerlendirmekle mümkündür!..
Şefaat, kişinin yanlışlarda ısrarına yol açan, yanlışlarından dönmesine engel olan bilgi yetersizliğini ortadan kaldırıp, kişiyi o konuda bilgilendirmektir!..
Nebi ve Rasûllerin de, evliyanın da şefaati hep bu yoldadır...
Kişi o bilgilerle kendinde arınmayı oluşturur ve yanmaktan kurtulur!.. Gereğini de yaşayarak (hem enfüsünde hem âfakında) bilinç boyutunda “Allâh”a erer!..
Öyle ise...
Önce, “ötendeki TANRI” değil, özündeki “ALLÂH” izin verecek ki; sen o şefaate açık hâle geleceksin!.. Şefaati, def etmeyeceksin...
Sonra o ŞEFAAT olan bilgiyi değerlendirecek, ilim doğrultusunda yaşayarak arınacaksın...
Sonra da “şirki hafî” sona erip “ALLÂH”a ereceksin...
Kısaca dünkü sorunun cevabı böyle idi... Bu konuyu etraflı düşünmek, tartışmak ve anlamak, “şefaat” kapısının açılması demektir, umarım!..
Hakkınızı helal edin bir kusur ettiysek bilmeyerek!..
Vicdanınızla başbaşasınız...
“...Bilincin bu aşamada, yaptıklarının sonucunun ne olduğunu görmeye yeterlidir.”(17.İsra’: 14)
Junior:
− İnşâallâh, bunlar bizim yitiğimizdi; yeniden buldurdunuz!.. Malımız olarak kullanırız; kullanmada da devamlılık için dua bekleriz...
31.1.1998
New Jersey - USA
Bir internet sohbeti