12 - Yûsuf Sûresi
"Euzü Billahi mineş şeytanir racim"
BismillahirRahmanirRahıym
-
Elif Lâââm Raa* tilke âyâtul Kitabil mubiyn;
Eliif, Lââm, Ra... Bunlar Hakikati apaçık ortaya koyan BİLGİnin işaretleridir.
-
İnna enzelnahu Kur’ânen ‘arabiyyen lealleküm ta’kılun;
Kesinlikle biz (El Esmâ ül Hüsnâ’nın işaret ettiği insanın hakikatindeki mertebeden - İlim mertebesinden bilincine) Arapça Kur’ân (OKUnası, kavranılası metin) olarak inzâl ettik Onu, aklınızla değerlendiresiniz diye.
-
Nahnu nekussu aleyke ahsenel kasası Bima evhayna ileyke hazel Kur’ân* ve in künte min kablihi leminel ğafiliyn;
Şu Kurân’ı (OKUnası, kavranılası metni) sana vahyederek (hakikatin olan Esmâ mertebesindeki ilimden bilincine yönlendirerek) biz (Esmâ özelliklerimiz itibarıyla biz), ibret verici olaylardan birini en güzel anlatımla sende açığa çıkartıyoruz... Önceden şüphesiz bu bilgi sana kapalıydı!
-
İz kale Yusufu li ebiyhi ya ebeti inniy raeytü ehade aşere Kevkeben veşŞemse vel Kamere raeytühüm li sacidiyn;
Hani Yusuf babasına: “Babacığım! Muhakkak ki ben on bir gezegeni, Güneş’i ve Ay’ı gördüm... Bana secde ediyorlardı” dedi.
-
Kale ya büneyye lâ taksus rü’yake alâ ıhvetike feyekiydu leke keyda* inneş şeytane lil İnsani adüvvün mubiyn;
(Babası) dedi ki: “Yavrum... Rüyanı kardeşlerine anlatma; sonra (hasetlerinden) sana bir tuzak kurarlar... Muhakkak ki şeytan insan için apaçık bir düşmandır.”
-
Ve kezâlike yectebiyke Rabbüke ve yuallimüke min te’viylil ehadiysi ve yütimmu nı’meteHU aleyke ve alâ ali Ya’kube kema etemmeha alâ ebeveyke min kablü İbrahiyme ve İshak* inne Rabbeke Aliymun Hakiym;
“İşte böylece Rabbin seni seçer, olayların hakikatini görmeyi sana öğretir, nimetini, daha önce iki atan İbrahim ve İshak’a tamamladığı gibi, senin ve Âl-i Yakup’un üzerine de tamamlar. Muhakkak ki senin Rabbin Aliym’dir, Hakiym’dir.”
-
Lekad kâne fiy Yusufe ve ıhvetihi âyâtün lissailiyn;
Andolsun ki, Yusuf ve kardeşleri olayında, sorgulayacaklar için dersler vardır!
-
İz kalu le Yusufü ve ehuhü ehabbu ila ebiyna minna ve nahnü usbetün, inne ebana lefiy dalalin mubiyn;
Hani (kardeşleri) dediler ki: “Biz kalabalık ve güçlü olduğumuz hâlde, Yusuf ve kardeşini (Bünyamin) babamız bizden daha çok seviyor! Muhakkak ki babamız açık bir yanılgıda!”
-
Uktülu Yusufe evitrahuhu Ardan yahlü leküm vechü ebiyküm ve tekûnu min ba’dihi kavmen salihıyn;
“Öldürün Yusuf’u yahut Onu (başka) bir yere uzaklaştırın ki babanızın sevgisi size yönelsin! Ondan sonra rahata ermiş olursunuz.”
-
Kale kailün minhüm lâ taktülu Yusufe ve elkuhu fiy ğayabetil cübbi yeltekıthu ba’düs seyyareti in küntüm fa’ıliyn;
Bir diğeri de akıl verdi: “Bir şey yapmak istiyorsanız... Öldürmeyin Yusuf’u! Onu (derin olmayan) bir kuyuya bırakın; bir kafile onu (bulup) alsın!”
-
Kalu ya ebana ma leke lâ te’menna alâ Yusufe ve inna lehu lenasihun;
Dediler ki: “Ey babamız, biz Onun hayrını istediğimiz hâlde neden Yusuf hakkında bize güvenmiyorsun!”
-
Ersilhu meana ğaden yerta’ ve yel’ab ve inna lehu lehafizun;
“Yarın Onu bizimle beraber yolla da serbestçe gezip oynasın... Şüphesiz biz Onu koruyucularız.”
-
Kale inniy le yahzununiy en tezhebu Bihi ve ehafü en ye’külehüzzi’bü ve entüm anhu ğafilun;
(Yakup) dedi ki: “Onu götürmeniz beni muhakkak üzer... Siz Onunla ilgilenmezken Onu kurdun kapmasından korkarım.”
-
Kalu lein ekelehüzzi’bü ve nahnu usbetün inna izen lehasirun;
Dediler ki: “Andolsun ki, biz kuvvetli bir grupken hâlâ Onu kurt kaparsa, gerçekten biz hüsrana uğrayanlar oluruz.”
-
Fe lemma zehebu Bihi ve ecme’u en yec’aluhu fiy ğayabetil cübbi, ve evhayna ileyhi le tünebbiennehüm Bi emrihim hazâ ve hüm lâ yeş’urun;
Nihayet Onu alıp götürdüler ve Onu kuyunun dibinde bırakmaya karar verdiler... Biz de Ona: “Andolsun ki, onların seni tanımadıkları bir ortamda, yaptıklarını yüzlerine vuracaksın!” diye vahyettik.
-
Ve cau ebahum ‘ışaen yebkûn;
Gecenin ilk saatlerinde, ağlayarak babalarına geldiler.
-
Kalu ya ebana inna zehebna nestebiku ve terekna Yusufe ‘ınde metaına fe ekelehüzzi’bü, ve ma ente Bi mu’minin lena velev künna sadikıyn;
Dediler ki: “Ey babamız! Doğrusu biz gittik, yarışıyorduk... Yusuf’u da eşyamızın yanına bırakmıştık... Onu o kurt yemiş... Her ne kadar doğruyu söylesek de, sen bize inanmazsın.”
-
Ve cau alâ kamıysıhi Bidemin kezib* kale bel sevvelet leküm enfüsüküm emra* fesabrun cemiyl* vAllâhulMüsteanu alâ ma tesıfun;
Üstüne yalandan sürdükleri taze kan bulunan gömlek ile geldiler... (Babaları) dedi ki: “Hayır (öyle olduğunu sanmıyorum)! Nefsleriniz sizi (kötü) bir işe yönlendirmiş! Bana güzellikle sabretmek düşer bundan sonra... Sizin anlattıklarınıza karşı sığınağım Allâh’tır!”
-
Ve caet seyyaretün feerselu varidehüm feedla delveh* kale ya büşra hazâ ğulam* ve eserruhu bidaaten, vAllâhu Aliymun Bi ma ya’melun;
Bir kafile geldi kuyu başına ve sucuları kovasını saldı kuyuya ve görünce seslendi: “Hey müjde! Burada bir erkek çocuk var”... Onu satmak için çıkarıp sakladılar. Allâh onların yapmakta olduklarını (onların hakikati ve fiillerinin yaratanı olarak) Aliym’dir.
-
Ve şeravhü Bi semenin bahsin derahime ma’dudetin, ve kânu fiyhi minez zahidiyn;
(Sonra Mısır’da) Onu yanlarında tutmak istemedikleri için az bir pahaya, birkaç dirheme sattılar.
-
Ve kalellezişterahu min mısra limraetihi ekrimiy mesvahu ‘asa en yenfeana ev nettehızehu veleda* ve kezâlike mekkenna li Yusufe fiyl Ard* ve linuallimehu min te’viylil ehadiys* vAllâhu ğalibün alâ emrihi ve lâkinne ekseranNasi lâ ya’lemun;
Onu satın alan Mısırlı, karısına dedi ki: “Ona iyi bak... Umarım bize faydası olur, belki de Onu evlat ediniriz”... Böylece Yusuf’u oraya yerleştirdik ki, bu arada yaşamdaki olayların hakikatini OKUmasını talim edelim... Allâh hükmü yerine gelir! Fakat insanların çoğunluğu bunun farkında değildir!
-
Ve lemma beleğa eşüddehu ateynahü hükmen ve ılma* ve kezâlike neczil muhsiniyn;
(Yusuf) aklını kullanacak yaşa erdiğinde, Ona hüküm ve ilim verdik. Muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.
-
Ve ravedethülletiy huve fiy beytiha ‘an nefsihi ve ğallekatil ebvabe ve kalet heyte lek* kale me’azâllahi inneHU Rabbiy ahsene mesvaye, innehu lâ yüflihuz zâlimun;
Yusuf’un evinde kaldığı kadın, Onun nefsaniyetinden yararlanmak istedi. Kapıları sımsıkı kapattı... “Seninim, gel” dedi... (Yusuf) karşı çıkıp: “Allâh’a sığınırım! Muhakkak ki O (kocan) efendimdir, sahip olduğum nimetleri bağışlamıştır. Muhakkak ki zâlimler kurtuluşa ermezler.”
-
Ve lekad hemmet Bihi ve hemme Biha* levla en rea burhane Rabbih* kezâlike linasrife anhüssue velfahşa’* innehu min ıbadinel muhlesıyn;
Andolsun ki (o kadın) Onu arzulamıştı... Rabbinin burhanı olmasaydı (aklı, duygusuna hâkim olmasaydı Yusuf da) ona meyletmiş gitmişti! Biz böylece Ondan kötülüğü (nefsanî duyguları) ve şehveti uzak tuttuk! Çünkü O, ihlâslı kullarımızdandır.
-
Vestebekal babe ve kaddet kamısahu min dübürin ve elfeya seyyideha ledel bab* kalet ma cezaü men erade Bi ehlike suen illâ en yüscene ev azâbün eliym;
(İkisi de) kapıya (yarışırcasına) koştular... (Kadın) Onun gömleğini arka tarafından boylu boyunca yırttı... Kapının (hemen) yanında, kadının kocası ile karşılaştılar... (Kadın) dedi ki: “Karına kötülük yapmak isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka nedir?”
-
Kale hiye ravedetniy ‘an nefsiy ve şehide şahidün min ehliha* in kâne kamiysuhu kudde min kubulin fesadekat ve huve minel kâzibiyn;
(Yusuf) dedi ki: “Nefsimden yararlanmak isteyen o idi”... Onun hane halkından biri, olayın çözümünü gösterdi: “Eğer Onun (Yusuf’un) gömleği ön tarafından yırtılmışsa, (kadın) doğru söylemiştir, O (Yusuf) yalancılardandır.”
-
Ve in kâne kamiysuhu kudde min dübürin fekezebet ve huve mines sadikıyn;
“Eğer Onun gömleği arka tarafından yırtıldı ise, (kadın) yalan söylemiştir, O (Yusuf) gerçeği söyleyendir.”
-
Felemma rea kamiysahu kudde min dübürin kale innehu min keydikünne, inne keydekünne azıym;
(Aziyz) Onun (Yusuf’un) gömleğini arkadan (yırtılmış) görünce, şöyle dedi: “Kesin, bu, siz kadınların hilelerindendir... Muhakkak ki siz kadınların hilesi çok büyüktür!”
-
Yusufu a’rıd ‘an hazâ, vestağfiriy li zenbiki, inneki künti minel hatıiyn;
“Yusuf... Yüz çevir bundan (bu olanları unut)... (Kadın!) sen de suçun için bağışlanma dile... Muhakkak ki sen büyük bir yanlış yaptın.”
-
Ve kale nisvetün fiyl medinetimraetül aziyzi türavidü fetaha an nefsih* kad şeğefeha hubba* inna leneraha fiy dalalin mubiyn;
O şehirdeki kadınlar arasında yayıldı: “Aziyz’in karısı hizmetlisini ayartmak istemiş! Yusuf’un muhabbeti kalbinin içine işlemiş! Apaçık sapıklık içinde görüyoruz onu!”
-
Felemma semiat Bi mekrihinne erselet ileyhinne ve a’tedet lehünne müttekeen ve atet külle vahıdetin minhünne sikkiynen ve kaletıhruc aleyhinne, felemma raeynehu ekbernehu ve katta’ne eydiyehünne ve kulne haşe Lillâhi ma hazâ beşera* in hazâ illâ melekün keriym;
(Aziyz’in karısı) onların arkasından konuşmalarını duyunca, onlara haber ulaştırıp davet verdi... Onlar için keyifle oturacakları mükellef bir sofra hazırlattı. Onlardan her birine de bir bıçak verdi sonra (Yusuf’a): “Karşılarına çık (görün)!” dedi... (Şehirli kadınlar) Onu görünce, gözlerinde (yakışıklılığını) çok büyüttüler, şaşkınlıkla (ellerindeki yerine) kendi ellerini kestiler... Dediler ki: “Hâşâ! Allâh hakkı için, bu bir beşer değil; bu ancak güzel bir melektir.”
-
Kalet fe zâlikünnelleziy lümtünneniy fiyh* ve lekad ravedtühu an nefsihi festa’sam* ve lein lem yef’al ma amüruhu leyüscenenne ve leyekûnen mines sağıriyn;
(Aziyz’in karısı) dedi ki: “Kendisi yüzünden beni hor görüp yerdiğiniz işte bu! Andolsun ki Onu ayartmak istedim de, O, temiz kalmak istedi (sakındı)! Yemin ederim, eğer Ona emrettiğimi yapmazsa kesinlikle zindana atılacak ve aşağılanmışlar arasında olacak.”
-
Kale Rabbissicnü ehabbu ileyye mimma yed’uneniy ileyh* ve illâ tasrif anniy keydehünne asbü ileyhinne ve ekün minel cahiliyn;
(Yusuf) dedi ki: “Rabbim... Zindan, beni davet ettikleri şeyden daha sevimlidir bana... Eğer sen onların oyunlarından beni korumazsan, onlara meyleder ve cahillerden olurum.”
-
Festecabe lehu Rabbuhu fesarefe anhü keydehünne, inneHU HUves Semiy’ul Aliym;
(Yusuf’un) Rabbi Onun duasına icabet etti de onların oyunlarını Ondan defetti! Muhakkak ki O, Semi’dir, Aliym’dir.
-
Sümme beda lehüm min ba’di ma raevül âyâti le yescününnehu hatta hıyn;
Sonra, (bunca) delilleri görmelerine rağmen, Onu belli bir süre için zindana koymaya karar verdiler.
-
Ve dehale meahüssicne feteyan* kale ehadühüma inniy eraniy a’sıru hamra* ve kalel aharu inniy eraniy ahmilü fevka ra’siy hubzen te’külüt tayru minh* nebbi’na Bi te’viylih* inna nerake minel muhsiniyn;
Zindana Onunla (Yusuf ile) beraber iki de delikanlı konmuştu... Onlardan biri dedi ki: “(Rüyamda) gördüm ki, şarap yapmak için üzüm sıkıyordum”... Öbürü de dedi ki: “Ben de (rüyamda) gördüm ki, başımın üstünde ekmek taşıyorum, kuşlar da ondan yiyor”... “Bunların işaret ettiği hakikatleri bize haber ver... Doğrusu biz seni muhsinlerden görüyoruz.”
-
Kale lâ ye’tiyküma taamün türzekanihi illâ nebbe’tüküma Bi te’viylihi kable en ye’tiyeküma* zâliküma mimma alemeniy Rabbiy* inniy terektü millete kavmin lâ yu’minune Billâhi ve hüm Bil ahireti hüm kafirun;
(Yusuf) dedi ki: “Yemek vakti gelip rızkınız olan size verildiğinde onu yemeden evvel rüyalarınızın tevilini haber veririm... Bu Rabbimin bana bildirdiklerindendir... Ben o yüzden bir halkın din anlayışını terk ettim ki, onlar, (Esmâ’sıyla) âlemlerin hakikati olan Allâh’a iman etmiyor ve kendilerinin sonsuza dek yaşayacakları gerçeğini inkâr ediyorlardı.”
-
Vetteba’tü millete abaiy İbrahiyme ve İshaka ve Ya’kub* ma kâne lena en nüşrike Billâhi min şey’* zâlike min fadlillâhi aleyna ve alenNasi ve lâkinne ekseranNasi lâ yeşkürun;
“Ben, atalarım İbrahim, İshak ve Yakup’un milletine (tevhid dinine) tâbi oldum... Allâh’a herhangi bir şeyi (nefsim dâhil) ortak koşmamız bizim için olacak şey değildir! Bu hem bizim üzerimize ve hem de insanlar üzerine Allâh’ın fazlındandır. Fakat insanların çoğunluğu (bu hakikati değerlendirip) şükretmezler.”
-
Ya sahıbeyissicni e erbabün müteferrikune hayrun emillâhul Vâhıd’ül Kahhâr;
(Yusuf dedi): “Ey zindan arkadaşlarım... Birbirinden farklı özelliği olan rabler mi daha hayırlı, yoksa Vâhid’ül Kahhâr (TEK ve her şey hükmü altında) olan Allâh mı?”
-
Ma ta’budune min dûniHİ illâ Esmâen semmeytümuha entüm ve abaüküm ma enzelAllâhu Biha min sültan* inil hükmü illâ Lillâh* emera ella ta’budu illâ iyyaHU, zâlikedDiynül kayyimü ve lâkinne ekseranNasi lâ ya’lemun;
“Onun dûnunda olan tapındıklarınız, sadece isim olarak var ki (yani o isimlerin müsemması olarak hiçbir varlıkları yoktur), o isimleri de siz ve atalarınız oluşturdunuz; onların varlıkları hakkında Allâh’tan gelmiş bir delil yoktur. Hüküm ancak ve yalnız Allâh’ındır! Hükmetmiştir, sadece kendisine kulluk edilmesini! İşte geçerli Din (anlayışı) budur... Fakat insanların çoğu bu gerçeğin farkında değildir!”
-
Ya sahıbeyissicni emma ehadüküma feyeskıy Rabbehu hamra* ve emmel aharu feyuslebü fete’külüt tayru min re’sih* kudıyel emrulleziy fiyhi testeftiyan;
“Ey zindan arkadaşlarım... İkinizden biri (zindandan kurtulup) Rabbine şarap sunacak! Diğerine gelince, asılacak da başından kuşlar yiyecek! Hakkında açıklama istediğiniz iş böyle hükmedilmiştir.”
-
Ve kale lilleziy zanne ennehu nacin minhümezkürniy ‘ınde Rabbik* feensahuş şeytanü zikre Rabbihi felebise fiyssicni bid’a siniyn;
(Yusuf) bu ikisinden, kurtulacağını zannettiği kimseye dedi ki: “Efendinin katında beni hatırla (ve hatırlat)!”... Ne var ki, şeytan, efendisinin yanında Yusuf’u hatırına getirmeyi unutturdu da, nice yıllar zindanda kaldı.
-
Ve kalel melikü inniy era seb’a bekaratin simanin ye’külühünne seb’un ıcafün ve seb’a sünbülatin hudrin ve uhara yabisat* ya eyyühel meleü eftuniy fiy ru’yaye in küntüm lirru’ya ta’bürun;
Melîk dedi ki: “Muhakkak ki ben (rüyada) yedi semiz inek gördüm ki, onları yedi zayıf inek yiyordu. Bir de yedi yeşil başak ile bir o kadarı kuru olan diğerlerini gördüm... Ey efendiler! Eğer rüya yorumlayabiliyorsanız, rüyam hakkında bana yoruma dayalı hükmünüzü verin.”
-
Kalu adğasü ahlam* ve ma nahnü Bi te’viylil ahlami Bi alimiyn;
Dediler ki: “Bir yığın hayalî kurgu bunlar... Biz, rüyaların tevili konusunda bilgili de değiliz üstelik!”
-
Ve kalelleziy neca minhüma veddekera ba’de ümmetin ene ünebbiüküm Bi te’viylihi feersilun;
O ikisinden (Yusuf’un zindan arkadaşlarından) kurtulmuş olan, daha sonra hatırladı da dedi ki: “Ben size bunun tevilini haber vereyim... Hemen beni (zindana) ulaştırın!”
-
Yusufu eyyühes sıddiyku eftina fiy seb’ı bekaratin simanin ye’külününne seb’un ıcafün ve seb’ı sünbülatin hudrin ve uhara yabisatin, lealliy erci’u ilenNasi leallehüm ya’lemun;
“Ey Yusuf! Ey Sıddık! Yedi semiz inek ile onları yiyen yedi zayıf inek ve bir de yedi yeşil başak ile bir o kadarı kuru (yedi başak) hakkında bize fetva ver (sembollerinin hükmünü açıkla)... Umarım ki (işin hakikatiyle) insanlara dönerim de; belki onlar da (değerini) bilirler.”
-
Kale tezreune seb’a siniyne deeba* fema hasadtüm fezeruhu fiy sünbülihi illâ kaliylen mimma te’külun;
(Yusuf) dedi ki: “Yedi sene âdetiniz üzere ziraat yapın (ekersiniz)... Hasat ettiklerinizi de başağında bırakın... Yiyeceğiniz az (bir miktar) hariç.”
-
Sümme ye’tiy min ba’di zâlike seb’un şidadün ye’külne ma kaddemtüm lehünne illâ kaliylen mimma tuhsınun;
“Sonra bunun ardından yedi şiddetli - kurak yıl gelir... O seneler, önceden biriktirdiklerinizi yerler... Sakladığınız az (bir miktar) hariç.”
-
Sümme ye’tiy min ba’di zâlike amün fiyhi yüğasün Nasu ve fiyhi ya’sırun;
“Sonra bunun ardından bir yıl gelir ki, onda insanlar bol yağmura kavuşturulur ve onda (bollukla) sıkıp sağacaklar (süt sağmak, meyve - üzüm suyu sıkmak).”
-
Ve kalel melikü’tuniy Bih* felemma caehür Rasûlü kalercı’ ila Rabbike fes’elhü ma balünnisvetillâtiy katta’ne eydiyehünne, inne Rabbi Bi keydihinne Aliym;
Melîk dedi ki: “Onu (Yusuf’u) bana getirin!”... Ne zaman ki Ona (Yusuf’a) rasûl (elçi) geldi, (Yusuf o rasûle): “Rabbine (efendine) dön... Ona, ‘Ellerini kesen kadınların hâli ne idi?’ diye sor... Muhakkak ki Rabbim, onların tuzaklarını Aliym’dir.”
-
Kale ma hatbükünne iz ravedtünne Yusufe ‘an nefsih* kulne haşe Lillâhi ma alimna aleyhi min suin, kaletimraetül aziyzil’ANe hashasal hakk* ene ravedtühu ‘an nefsihi ve innehu lemines sadikıyn;
(Melîk, kadınlara) dedi ki: “Yusuf’u ayartmak istediğinizde ne yaptı?”... “Hâşâ! Allâh için, Onun bir kötü davranışına şahit olmadık” dediler. Aziyz’in karısı ise: “Şimdi Hak ortaya çıktı! Ben Onu ayartmak istedim... Muhakkak ki O (Yusuf) doğru sözlüydü!”
-
Zâlike li ya’leme enniy lem ehunhü Bil ğaybi ve ennAllâhe lâ yehdiy keydel hainiyn;
“Bu, arkasından efendime ihanet etmediğimin bilinmesi içindi ve Allâh hainlerin hilelerinde başarılı olmasına izin vermez.”
-
Ve ma uberriu nefsiy* innen nefse leemmaretun Bissui illâ ma rahıme Rabbiy* inne Rabbiy Ğafûrun Rahıym;
“Ben nefsimi temize çıkarmıyorum... Muhakkak ki nefs, var gücüyle kötülüğü emreder... Rabbimin rahmet ettiği müstesna... Muhakkak ki Rabbim Ğafûr’dur, Rahıym’dir.”
-
Ve kalel melikü’tuniy Bihi estahlıshu li nefsiy* felemma kellemehu kale innekel yevme ledeyna mekiynün emiyn;
Melîk dedi ki: “Onu (Yusuf’u) bana getirin! Onu kendime özel dost edineyim”... Onunla konuşmaya başlayınca şöyle dedi: “Bugün senin yanımızda kesinlikle güvenilir bir yerin vardır.”
-
Kalec’alniy alâ hazainil Ard* inniy Hafiyzun Aliym;
(Yusuf) dedi ki: “Beni ülkenin hazinedarı yap. Kesinlikle ben güvenilir ve bilgili bir kişiyim.”
-
Ve kezâlike mekkenna li Yusufe fiyl Ard* yetebevveü minha haysü yeşa’* nusıybu Bi rahmetina men neşau ve lâ nudıy’u ecrel muhsiniyn;
İşte böylece o ülkede (Mısır’da) Yusuf’u yerleştirdik... Orada dilediği yerde dolaşır, konaklardı... Rahmetimizi dilediğimizde açığa çıkartırız... İhsan edicilerin yaptıklarını karşılıksız bırakmayız.
-
Ve leecrul’ahireti hayrun lilleziyne amenû ve kânu yettekun;
Sonsuz geleceklerine dönük karşılığı ise, iman etmiş ve korunmakta olanlar için elbette daha hayırlıdır.
-
Ve cae ıhvetü Yusufe fedehalu aleyhi fearefehüm ve hüm lehu münkirun;
(Nihayet) Yusuf’un kardeşleri geldi... Onun yanına girdiler... Onlar Yusuf’u tanımadıkları hâlde Yusuf, onları tanıdı.
-
Ve lemma cehhezehüm Bi cehazihim kale’tuniy Bi ehın leküm min ebiyküm* ela teravne enniy ûfil keyle ve ene hayrul münziliyn;
(Yusuf) onların yüklerini yüklettikten sonra dedi ki: “Bana, (bir dahaki erzak almaya gelişinizde) üvey kardeşinizi (Yusuf’un öz, gelenlerin ise üvey kardeşi olan Bünyamin) getirin... Görüyorsunuz, ben hakkınızı tam veriyorum ve ben konukseverlerin en hayırlısıyım.”
-
Fein lem te’tuniy Bihi fela keyle leküm ındiy ve lâ takrebun;
“Eğer onu bana getirmezseniz, ne benden bir ölçek bekleyin ne de yanıma gelin.”
-
Kalu senüravidü anhu ebahu ve inna le faılun;
Dediler ki: “Onu getirmek için babasını razı etmeye çalışacağız... Kesinlikle bunu başarırız.”
-
Ve kale liftiyanihic’alu bidaatehüm fiy rihalihim leallehüm ya’rifuneha izenkalebu ila ehlihim leallehüm yerci’un;
(Yusuf) hizmetlilerine dedi ki: “Sermayelerini yüklerinin içine koyun... Ailelerine döndüklerinde belki bunu fark ederler de bize geri dönerler.”
-
Felemma raceu ila ebiyhim kalu ya ebana müni’a minnel keylü feersil meana ehana nektel ve inna lehu lehafizun;
Babalarına geri döndüklerinde dediler ki: “Ey babamız... Bir sonraki gidişte yanımızda (Bünyamin’i) götürmezsek bize bir ölçek bile erzak verilmeyecek... Biz onu mutlaka koruruz.”
-
Kale hel amenüküm aleyhi illâ kema emintüküm alâ ehıyhi min kabl* fAllâhu hayrun hafizan ve HUve Erhamur Rahımiyn;
(Babaları) dedi ki: “Daha önce kardeşini (Yusuf’u) size güvenip emanet ettiğim gibi (şimdi de) onu size güvenip emanet mi edeyim? Koruyucu olma itibarıyla Allâh en hayırlıdır! O, Erhamur Rahıymiyn’dir.”
-
Ve lemma fetehu metaahüm vecedu bidaatehüm ruddet ileyhim* kalu ya ebana ma nebğiy* hazihi bidaatüna ruddet ileyna* ve nemiyru ehlena ve nahfezu ehana ve nezdadü keyle beıyr* zâlike keylün yesiyr;
Erzak yüklerini açtıklarında, verdikleri bedelin kendilerine iade edilmiş olduğunu gördüler... Dediler ki: “Ey babamız... Daha ne isteriz? İşte ödediğimiz bedel bize iade olunmuş! Ailemiz için erzak alırız, kardeşimizi koruruz ve bir deve yükü de arttırırız (fazla alırız kardeşimizin hakkı olarak)... Zaten bu (aldığımız) kolay bir ölçektir.”
-
Kale len ursilehu meaküm hatta tu’tuni mevsikan minAllâhi lete’tünneniy Bihi illâ en yühata Biküm* felemma atevhu mevsikahüm kalellahu alâ ma nekulü vekiyl;
(Babaları) dedi ki: “Çepeçevre kuşatılıp öldürülme durumuna düşmedikçe, onu bana kesin olarak geri getireceğinize Allâh adına yemin etmezseniz, onu sizinle göndermem”... Ne zaman ki sağlam sözlerini verdiler, (babaları) dedi ki: “Allâh, söylediklerimize Vekiyl’dir.”
-
Ve kale ya beniyye lâ tedhulu min babin vahıdin vedhulu min ebvabin müteferrikatin, ve ma uğniy anküm minAllâhi min şey’in, inil hükmü illâ Lillâh* aleyhi tevekkeltü, ve aleyhi fel yetevekkelil mütevekkilun;
Ve dedi ki: “Ey oğullarım... Tek bir kapıdan girmeyin... Ayrı ayrı kapılardan girin... (Gerçi) Allâh’tan (gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam... Hüküm ancak Allâh’ındır... O’na tevekkül (hakikatimdeki El Vekiyl ismi özelliğinin gereğini yerine getireceğine iman) ettim ve O’na yöneliyorum... Tevekkül edenler O’na tevekkül etsin.”
-
Ve lemma dehalu min haysü emerehüm ebuhüm* ma kâne yuğniy anhüm minAllâhi min şey’in illâ haceten fiy nefsi Ya’kube kadaha* ve innehu lezû ılmin lima allemnahu ve lâkinne ekseren Nasi lâ ya’lemun;
Babalarının emrettiği şekilde ayrı kapılardan girmeleri, Allâh hükmünü değiştirecek değildi... Ne var ki bu, Yakup’un gönlünün duasıydı; onu açığa çıkardı... Muhakkak ki O, kendisine bizim talim etmemiz dolayısıyla ilim sahibiydi... Fakat insanların çoğunluğu (bu gerçekleri) bilmezler.
-
Ve lemma dehalu alâ Yusufe ava ileyhi ehahü kale inniy ene ehuke fela tebteis Bima kânu ya’melun;
(Kardeşler) Yusuf’un yanına vardıklarında, (Yusuf) kardeşini (Bünyamin’i) yanına getirtti ve: “Ben senin kardeşinim... Olanlardan dolayı üzülme!” dedi.
-
Felemma cehhezehüm Bi cehazihim ce’ales sikayete fiy rahli ehıyhi sümme ezzene müezzinün eyyetühel ıyru inneküm le sarikun;
(Yusuf) onların erzaklarını yüklettikten sonra bir su içme kabını kardeşinin yükü içine koydurttu... Sonra bir haberci ve adamları arkalarından koşup: “Ey kervan halkı... Siz hırsızsınız!” diye bağırdı.
-
Kalu ve akbelu aleyhim mazâ tefkıdun;
Onlara döndüler: “Nedir kaybolan?” dediler.
-
Kalu nefkıdu suvaalmeliki ve limen cae Bihi hımlu beıyrin ve ene Bihi zaıym;
Dedi ki: “Melîk’in su içme tası kayboldu... Onu bulan için, bir deve yükü ödül var... Ben bu ödüle kefilim.”
-
Kalu tAllâhi lekad alimtüm ma ci’na li nüfside fiyl Ardı ve ma künna sarikıyn;
(Kardeşler) dediler ki: “TAllâhi! (hayret ihtiva eden yemin türü) gerçekten bilirsiniz ki biz buraya bozgunculuk için gelmedik... Hırsız da değiliz.”
-
Kalu fema cezauhu in küntüm kâzibiyn;
(Mısırlılar) dediler ki: “Eğer yalan söylüyorsanız onun cezası nedir?”
-
Kalu cezauhu men vucide fiy rahlihi fehuve cezauh* kezâlike necziz zâlimiyn;
(Kardeşler) dediler ki: “Onun cezası: (Melîk’in su tası) kimin yükü içinde bulunursa o (yükün sahibi) tutuklanır... Zâlimleri işte böyle cezalandırırız!”
-
Febedee Bi ev’ıyetihim kable viai ehıyhi sümmestahreceha min viai ehıyh* kezâlike kidna liYusuf* ma kâne liye’huze ehahu fiy diynilmeliki illâ en yeşaAllâhu, nerfeu derecâtin men neşa’* ve fevka külli ziy ılmin Aliym;
Bunun üzerine (Yusuf) aramaya, kardeşinin heybesinden önce onların heybelerinden başladı... Sonra onu (su maşrapasını) kardeşinin heybesinden bulup çıkarttı... (Olayı) Yusuf’un lehine işte böyle geliştirdik. Yoksa O (Yusuf), Allâh’ın dilemesi hariç, Melîk’in dinine (Melîk’in yönetim kurallarına göre) kardeşini alacak durumda değildi... Dilediğimizin bilgisini arttırırız. Her ilim sahibinin üstünde Her şeyi Bilen vardır.
-
Kalu in yesrık fekad sereka ehun lehu min kabl* feeserreha Yusufu fiy nefsihi ve lem yübdiha lehüm kale entüm şerrün mekâna* vAllâhu a’lemü Bima tasıfun;
(Kardeşler) dediler ki: “Eğer o çaldı ise, daha önce onun kardeşi de çalmıştı!”... Yusuf bu (iftirayı) içine attı ve onlara bunu hiç belli etmedi: “Şimdi siz çok kötü bir konumdasınız... Kimi neyle tanımladığınızın içyüzünü Allâh daha iyi bilir” dedi.
-
Kalu ya eyyühel aziyzu inne lehu eben şeyhan kebiyran fehuz ehadena mekaneh* inna nerake minel muhsiniyn;
(Kardeşler) dediler ki: “Ey Aziyz... Muhakkak ki onun çok yaşlı bir babası var... Onun yerine bizden birini al... Doğrusu senin çok iyi bir insan olduğunu görüyoruz.”
-
Kale me’azâllahi en ne’huze illâ men vecedna metaana ‘ındehu inna izen lezâlimun;
(Yusuf) dedi ki: “Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını almaktan Allâh’a sığınırız... Doğrusu o takdirde zâlimler oluruz.”
-
Felemmestey’esu minhu halesu neciyya* kale kebiyruhüm elem ta’lemu enne ebaküm kad ehaze aleyküm mevsikan minAllâhi ve min kablü ma ferrattüm fiy Yusuf* felen ebrahal’Arda hatta ye’zene liy ebiy ev yahkümAllâhu liy* ve HUve hayrul hakimiyn;
Ne vakit ki Ondan (Yusuf’tan) ümitlerini kestiler, çekilip aralarında gizlice konuştular... Büyükleri dedi ki: “Babanızın sizden Allâh adına yemin aldığını ve daha önce Yusuf konusunda da nasıl suçlu durumda olduğunuzu hatırlamıyor musunuz? Babam (Ona dönmem için) bana izin verinceye yahut Allâh benim için hükmedinceye kadar bu ülkeden ayrılmayacağım... O, hükmedenlerin en hayırlısıdır.”
-
İrci’û ila ebiyküm fekulu ya ebana innebneke seraka, ve ma şehidna illâ Bima alimna ve ma künna lilğaybi hafizıyn;
“Babanıza dönün de deyin ki: Ey babamız... Muhakkak ki senin oğlun hırsızlık yaptı... Biz ancak gördüğümüze şehâdet ettik... Göremediğimize (olaylara da) muhafızlık edemezdik.”
-
Ves’elil karyetelletiy künna fiyha vel ıyralletiy akbelna fiyha* ve inna lesadikun;
“İçinde olduğumuz şehir halkına ve birlikte döndüğümüz kervan halkına sor... Biz kesinlikle doğruyu konuşuyoruz.”
-
Kale bel sevvelet leküm enfüsüküm emra* fesabrun cemiyl* asellahu en ye’tiyeniy Bihim cemiy’a* inneHU HUvel Aliymul Hakiym;
(Babaları) dedi ki: “Hayır (öyle olduğunu sanmıyorum)! Nefsleriniz sizi (kötü) bir işe yönlendirmiş. Bana güzellikle sabretmek düşer bundan sonra... Umulur ki, Allâh onların hepsini bana getirir... Muhakkak ki O, Aliym’dir, Hakiym’dir.”
-
Ve tevella anhüm ve kale ya esefa alâ Yusufe vebyaddat aynahu minel huzni fehuve kezıym;
Onlardan yüz çevirdi ve hüzünden iki gözü beyazlaşmış olduğu hâlde: “Yazık ettiniz Yusuf’a!” dedi... Artık O, kederini hazmetmeye çalışan biriydi.
-
Kalu tAllâhi tefteü tezküru Yusufe hatta tekûne haradan ev tekûne minel halikiyn;
Dediler ki: “TAllâhi, sen hâlâ Yusuf’u anmaya devam ediyorsun... Nihayet ya hastalanıp eriyeceksin veya ölüp gideceksin bu dert yüzünden.”
-
Kale innema eşkû bessiy ve huzniy ilAllâhi ve a’lemu minAllâhi ma lâ ta’lemun;
(Yakup) dedi ki: “Kederimi ve hüznümü ancak Allâh’a havale ediyorum... Allâh hakkında sizin bilmediklerinizi biliyorum.”
-
Ya beniyyezhebu fe tehassesu min Yusufe ve ehıyhi ve lâ tey’esu min ravhıllah* innehu lâ yey’esu min ravhıllahi illel kavmül kafirun;
“Ey oğullarım... Gidin, Yusuf’tan ve kardeşinden araştırın! Allâh’ın cana can veren rahmetinden umutsuzluğa düşmeyin... Çünkü hakikat bilgisini inkâr edenler topluluğundan başkası, Allâh’ın cana can katan rahmetinden ümit kesmez.”
-
Felemma dehalu aleyhi kalu ya eyyühel aziyzü messena ve ehlened durru ve ci’na Bi bidaatin müzcatin feevfi lenel keyle ve tesaddak aleyna* innAllâhe yeczil mütesaddikıyn;
(Daha sonra tekrar erzak için Mısır’a giden kardeşler) Onun (Yusuf’un) yanına girdiklerinde: “Ey Aziyz... Ailemiz büyük darlık ve sıkıntıya düştü... Pek değerli olmayan bir sermaye ile geldik... Bize tam ölçek ver ve bize bağışta bulun fazladan... Muhakkak ki Allâh bağışta bulunanları cezalandırır (karşılığını verir).”
-
Kale hel alimtüm ma fealtüm Bi Yusufe ve ehıyhi iz entüm cahilun;
(Yusuf) dedi ki: “Hani siz toyken, Yusuf’a ve kardeşine ne yaptığınızı hatırlar mısınız?”
-
Kalu einneke leente Yusuf* kale ene Yusufu ve hazâ ehıy* kad mennAllâhu aleyna* innehu men yettekı ve yasbir feinnAllâhe lâ yudıy’u ecrel muhsiniyn;
(Kardeşler) dediler ki: “Aa! Sen, evet sen gerçekten Yusuf’sun?”... (Yusuf) dedi ki: “Ben Yusuf’um ve bu da kardeşimdir... Gerçekten Allâh bize lütfu ihsanda bulundu... Zira kim korunur ve sabreder ise, muhakkak ki Allâh iyilik yapanların karşılığını boşa çıkarmaz.”
-
Kalu tAllâhi lekad aserekâllahu aleyna ve in künna le hatıiyn;
(Kardeşler) dediler ki: “TAllâhi! Andolsun ki Allâh seni bize üstün kılmıştır... Biz kesinlikle hata edenlerdik.”
-
Kale lâ tesriybe aleykümül yevm* yağfirullâhu leküm, ve HUve Erhamur Rahımiyn;
(Yusuf) dedi ki: “Bugün suçunuz başınıza kakılmayacak, kınanmayacaksınız! Allâh sizi bağışlasın! O, Erhamur Rahıymiyn’dir.”
-
İzhebu Bi kamiysıy hazâ feelkuhu alâ vechi ebiy ye’ti basıyra* ve’tuniy Bi ehliküm ecmeıyn;
“Şu gömleğim ile (babamıza) gidin... Onu (gömleğimi), babamın önüne koyun, gerçeği görür... Tüm ailenizi toplayıp bana getirin!”
-
Ve lemma fesaletil ‘ıyru kale ebuhüm inniy le ecidü riyha Yusufe levla en tüfennidun;
Ne zaman ki kervan (Yusuf’un şehrinden) ayrıldı, (yurtlarındaki) babaları şöyle dedi: “Eğer bana yaşlandı; ne dediğinin farkında değil demezseniz (bilin ki), kesinlikle ben Yusuf’un kokusunu (dalgasını) alıyorum.”
-
Kalu tAllâhi inneke lefiy dalalikel kadiym;
Dediler ki: “TAllâhi! Muhakkak ki sen eski yanılgını yaşıyorsun.”
-
Fe lemma en cael beşiyru elkahü alâ vechihi fertedde basıyra* kale elem ekul leküm inniy a’lemu minAllâhi ma lâ ta’lemun;
Nihayet müjdeci geldiğinde, gömleği Yakup’un önüne koydular, (Yakup) hemen gerçeği gördü! (Yakup) dedi ki: “Size dememiş miydim, muhakkak ki ben Allâh hakkında sizin bilmediklerinizi bilirim.”
-
Kalu ya ebanestağfirlena zünubena inna künna hatıiyn;
(Yusuf’un kardeşleri) dediler ki: “Ey babamız... Bizim için suçlarımızın bağışlanmasını dile... Doğrusu biz hata edenler olduk.”
-
Kale sevfe estağfiru leküm Rabbiy* inneHU HUvel Ğafûrun Rahıym;
(Yakup) dedi ki: “Sizin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim... Muhakkak ki O, Ğafûr’dur, Rahıym’dir.”
-
Felemma dehalu alâ Yusufe âvâ ileyhi ebeveyhi ve kaledhulu mısra inşaAllâhu aminiyn;
Yusuf’un yanına girdikleri zaman, (Yusuf) ana-babasına sarıldı ve dedi ki: “İnşâAllâh (Allâh’ın oluşturması ile), güven içinde Mısır’a hoşgeldiniz!”
-
Ve refe’a ebeveyhi ‘alel Arşi ve harru lehu sücceda* ve kale ya ebeti hazâ te’viylü ru’yaye min kabl* kad ce’aleha Rabbiy Hakka* ve kad ahsene Biy iz ahreceniy minessicni ve cae Biküm minel bedvi min ba’di en nezeğaşşeytanu beyniy ve beyne ıhvetiy* inne Rabbiy Latıyfün lima yeşa’* inneHU HUvel Aliymul Hakiym;
(Yusuf) ana-babasını tahta oturttu... Kardeşleri, önünde saygıyla yere kapandılar... (Yusuf) dedi ki: “Babacığım... İşte bu önceden (gördüğüm) rüyanın (baba = güneş, Anne = Ay, on bir kardeş = on bir gezegen olarak) tevilidir (anlamının gerçeğidir)... Rabbim onu Hak kıldı (gerçekleştirdi)... (Rabbim) bana hakikaten ihsanda bulundu... Şeytan benimle kardeşlerim arasına fit soktuktan sonra; beni zindandan çıkardı ve sizi de çölden getirdi... Muhakkak ki Rabbim dilediğine Latiyf’tir... Çünkü O, Aliym’dir, Hakiym’dir.”
-
Rabbi kad ateyteniy minel mülki ve allemteniy min te’viylil ehadiys* FatıresSemavati vel Ardı ente veliyyiy fiyd dünya vel ahireti, teveffeniy müslimen ve elhıkniy Bissalihıyn;
“Rabbim... Gerçekten bana Mülk’ten verdin ve bana yaşamdaki olayların hakikatini görmeyi öğrettin... Semâlar ve Arz’ın (1. Evrensel anlamda: Evrenin hakikati olan ilim boyutu ve yaradılmışlarının algılamalarına göre var olan madde boyutu; 2. Dünyevî mânâda: Gökler {boyutsallığı ile} ve yeryüzü; 3. İnsanî mânâda: İnsandaki bilinç boyutları {yedi nefs mertebesi bilinci} ve beden) Fâtır’ı; Dünya’da ve sonsuz gelecek sürecinde sensin Veliyy’im (her anımda hakikatimi oluşturan isimlerinden Veliyy isminin anlamının açığa çıkışının farkındalığını yaşamaktayım)... Bu teslimiyetle beni vefat ettir (madde beden boyutundan çıkart) ve beni sâlihlerin arasına kat!”
-
Zâlike min enbail ğaybi nuhıyhi ileyk* ve ma künte ledeyhim iz ecmeu emrehüm ve hüm yemkürun;
İşte bu algılanamayan âlemlerin haberlerindendir ki onu sana vahyediyoruz... Onlar (Yusuf’a tuzak kuran kardeşleri) mekr yaparak bu işleri oluşturduklarında onların yanında değildin.
-
Ve ma ekserunNasi velev haraste Bi mu’miniyn;
Sen (bu konuda onlara yardımcı olmak için) ne kadar hırslı olsan da, insanların çoğunluğu tahkiki imanı yaşayamaz.
-
Ve ma tes’eluhüm aleyhi min ecr* in huve illâ zikrun lil alemiyn;;
(Hâlbuki) onun (Hakikat konusundaki uyarın) karşılığında onlardan bir bedel istemiyorsun... O, ancak âlemler (ins ve cin) için bir hatırlatmadır!
-
Ve keeyyin min ayetin fiys Semavati vel Ardı yemürrune aleyha ve hüm anha mu’ridun;
Semâlarda ve arzda nice işaret var ki, onlar bunlardan yüz çevirerek üzerlerinden geçip giderler.
-
Ve ma yu’minu ekseruhüm Billâhi illâ ve hüm müşrikûn;
ONLARIN ÇOĞUNLUĞU ANCAK MÜŞRİKLER OLARAK (varsandıkları, tanrıları veya BENLİKLERİNİ EŞ KOŞARAK) ALLÂH’A İMAN EDERLER!
-
Efeeminu en te’tiyehüm ğaşiyetün min azâbillâhi ev te’tiyehümüssaatü bağteten ve hüm lâ yeş’urun;
(Yoksa) onların, Allâh azabından hepsini sarıp sarmalayacak bir şeye veya onlar farkında değillerken o Saat’in (ölümün) ansızın kendilerine gelmesine karşı bir güvenceleri mi var?
-
Kul hazihi sebiyliy ed’u ilAllâhi alâ basıyretin ene ve menittebe’aniy* ve subhanAllâhi ve ma ene minel müşrikiyn;
De ki: “İşte bu benim yolumdur; basîret üzere (taklitle değil idrak ettirmeye çalışarak) Allâh’a davet ederim... Ben ve bana tâbi olanlar (basîretle yaşayanlardır). Subhan Allâh! Ben herhangi bir şeyi Allâh’a ortak koşanlardan değilim!”
-
Ve ma erselna min kablike illâ ricalen nuhiy ileyhim min ehlil kura* efelem yesiyru fiyl Ardı feyenzuru keyfe kâne akıbetülleziyne min kablihim* ve ledarul ahireti hayrun lilleziynettekav* efela ta’kılun;
Senden önce, şehirler halkından kendilerine vahyettiğimiz ricalden başkasını irsâl etmedik... Arzda dolaşıp seyir etmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu görsünler... Korunanlar için, sonsuz olan gelecek yaşam ortamı elbette daha hayırlıdır... Aklınızı kullanmayacak mısınız?
-
Hatta izestey’eser Rusulü ve zannu ennehüm kad küzibu caehüm nasruna, fenücciye men neşa’u, ve lâ yuraddu be’süna anil kavmil mücrimiyn;
Tâ ki Rasûller ümitlerini yitirdiler ve (azap uyarıları gerçekleşmeden önce) zannettiler ki kendileri yalanlandılar, (işte o zaman) nusretimiz onlara geldi... Dilediğimiz kimseler kurtarıldı... Suçlular toplumundan azabımız geri çevrilmez.
-
Lekad kâne fiy kasasıhim ‘ıbretün li ülil elbab* ma kâne hadiysen yüftera ve lâkin tasdiykalleziy beyne yedeyhi ve tafsıyle külli şey’in ve hüden ve rahmeten li kavmin yu’minun;
Andolsun ki, onların yaşam hikâyelerinde derinliğine düşünen akıl sahipleri için bir ibret vardır! O (Kur’ân) (beşer tarafından) uydurulan bir söz değildir... Fakat öncekilerden önüne gelen orijin bilgiyi tasdik eden; her şeyi tafsilâtlı anlatan ve iman eden bir topluluk için de hüda (hakikat bilgisi) ve rahmet (nefsinin hakikatini bilip gereğince yaşamak) olandır.