Sen veya ben, dilenilen mânânın gerektirdiği sûretle sûretlenmiş, dilenilen mânâyı yaşayacak olaylarla bezenmiş, o olayların içinde torna ve tesviye olmuş ve nihai hedefimize göre yönelmişiz.
Son hedef; ya Efâl boyutunun sayısız mânâ dalgaları arasında çalkalanmak, ya Esmâ boyutunun sayısız mânâları içinde kulaç atmak, ya Zâtî sıfatlarla vasıflanmış olarak kendindeki vasıfları seyretmek, ya da bunlarla birlikte kendi Zâtî Hiçliğinin sınırsızlığı ve sonsuzluğunda “Hiç” olmak!!!
“Kişi ne hâl ile yaşarsa o hâl ile ölür; ne hâl ile boyut değiştirir ise o hâl ile yaşar!”
Mesajı ile bize ulaştırılan mânâ;
Beynin durduğu andaki potansiyel, yani beyninin çalışmasının neticesinde ortaya çıkan içinde bulunulan hâl, aynıyla ruhuna yüklenmiş olduğu için, ruh yaşamına geçtiğinde herhangi bir değişiklik senin için söz konusu olmadan, o hâlin özellikleriyle aynen yaşamına devam edersin...
Şayet yaşadığın anda, hâlde ve olaylar içinde, şuurunu beş duyu kaydından kurtaramamış, kendini beden kabul etme hâlinden ve bedene dönük zevk ve arzulardan arınamamış isen; ölüm denen beynin durması ile devam edecek ruh yaşamında da bunun sonuçlarına katlanmak mecburiyetindesin...
Eğer kozanı delmiş, kendini kozadan kurtarmış, sayısız mânâlar âlemine kanat açmış isen; bu takdirde de beş duyunun ve beş duyuyu oluşturan bedenin tabiatının etkilerinden ve kayıtlarından kendini kurtarmış olarak, var olan her birimin kendine has güzelliğini seyretmek suretiyle, kısacası;
“Yaradılmışı severim, Yaradandan ötürü...”
İfadesindeki mânâ üzere; sayısız varlıklarda, o varlıklarda meydana getirilen mânâları seyredersin...
Ama, insan gibi şartlanmaların doğrultusunda düşünmeyi, değerlendirmeyi terk edebilmiş isen; yani, bedensel arzu ve isteklerinle oluşmuş kozandan bilincini arındırmış, “saflaşmış nefs” olarak kendini hissedebilmiş isen, “Esmâ” boyutunun sayısız mânâları içinde gezinirsin!
Öyle biri için deriz ki:
“O, bizim aramızda yaşamıyor(!)”
Yaşıyor, oturup-kalkıyor, yiyip-içiyordur ama gene de o bizim aramızda değildir!..
“Kim bilir, nerede şu anda?..” deriz.
Bilinç boyutunun sayısız mânâları içinde yüzüyordur!.. Buna bir diğer ifade ile, “Esmâ âleminde geziniyor” da derler...
Yani, Allâh’ın isimlerinin işaret ettiği mânâlar içinde geziniyor, denmek istenmektedir.
Bu seyir hâlindeyken kimi dışarıdan perdelenir, olup biteni fark etmez, kimi de aynı anda iki boyutu birden yaşar!
Bu bahsettiğimiz ahvâl, “Mutmainne” ve “Radiye” denilen, nefsin hakikatini idrak mertebelerinde yaşanılan hâldir... Tecelli-i Esmâ’dır!
O mânâlarda gezer bilinç, gezer ama; bilir de kendi mânâları olduğunu onların!..
Sonra bir “Mardiye” hâli gelir ki, eğer gelirse; orada kendi zâtî sıfatlarıyla tahakkuk eder!..
Artık O’nda yoksun sen; denizin içinde yüzen buzdan heykel erimiş; kendindeki mânâları seyreden, kendi olmuştur!