Kur’ân-ı Kerîm’in anlatmak istediği o muhteşem sistemi; ve o sistem içindekilerin yapısını; özelliklerini; Allâh’ın eşsiz ilminin ve kudretinin eserlerini anlayıp değerlendirmek için anlama gayesiyle ve üzerinde derin derin düşünerek okuyanlar ve bundan dolayı “huşû” duyanlar ne kadardır, dersiniz?..
Evet, o çok bildiğini sanan; ancak hiçbir fikir tartışmasını sonuna kadar götürme birikimi de bulunmayan, “monolog”cular, “vâiz”ler, “koza”larının içinden seslenirler, diğer “kozalı”lara...
“Zinhar, sizi düşünmeye, geniş açılı bakışa, kozanızı delip uçuşa davet eden kitaplara kulak vermeyin, okumayın!.. Allâh’ın çağdaş nimetlerini değerlendirmeyip, bin sene evvelkiler gibi, kâinatın merkezi Dünya’dır, her şey Dünya’nın çevresinde dönüyor diye düşünmekte devam edin!
Kur’ân ilim kitabı değildir! O’nun ilimle yorumlanması câiz değildir! Bırakın yeni düşünceleri! Böyle yaparsanız dinden çıkarsınız.”(!)
Neden bu böyledir?..
Önde gelen gerçek ve kesin neden, onlara gelen “hidâyet”in bu yolda olmasıdır! Muradı ilâhî, “meşiyyet-i ilâhî” böyledir!..
Öte yandan bu durumun görünüşteki vesilesi de, bedenlerinin yurtdışına ulaşmasına karşın, düşünce sınırlarının “koza” ile sembolleştirdiğimiz “dar çevre düşünü sınırlarını” aşamamalarıdır!
Bunun dindeki izah şekli ise, o bireye “KOZA” dışı düşünce ve bakış açısının “KOLAYLAŞTIRILMAMIŞ” olmasıdır!..
“Özgür düşünce” tabanında yetişmemiş; verileri, şartlanmalarıyla değerlendirme zorunluluğu içinde kalanlar, apaçık gerçekleri göremezler ve kavrayamazlar.
Bu sebepledir ki, biz onları suçlamayız, hatta hoş görürüz; ve deriz ki, onlar da Allâh’ın takdiri üzere “hidâyette”dirler...
Evet, “İHDA”nın getirdiği “kolaylaştırma” kavramı, bilelim ki konunun anlaşılmasında anahtardır!
Burada, hemen şu işareti Rasûlullâh (aleyhisselâm)’a kulak verelim;
Hazreti Âli anlatıyor:
“Biz bir defasında Baki’ül Garkad mezarlığında bir cenazede bulunduk...
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi vesellem yanımıza gelip oturdu... Biz de etrafını sardık...
Rasûlullâh’ın beraberinde bir asa vardı...
Rasûlullâh başını eğdi ve düşünceli bir hâlde elindeki asa ile yere vurup dürtüştürmeye, çizgiler ve izler meydana getirmeye başladı... Sonra şöyle buyurdu:
− Sizden hiçbir kişi ve yaratılmış hiçbir nefs istisna olmaksızın, hepinizin cehennem ve cennetteki yerini ALLÂH yazmıştır!.. Ve herkesin saîd veya şakî olduğu kesinlikle yazılmıştır!..
Bunun üzerine oradakilerden biri sordu:
− Yâ Rasûlullâh öyle ise bizler yaptığımız çalışmaları terk edip, bu yazımız üzere mi kalalım?..
Rasûlullâh şöyle buyurdu:
− Saîd olan kimse, saadet ehlinin fiillerine ulaşacaktır... Şakî olan kimse de, şekavet ehlinin ameline ulaşacaktır...
Sizler, amel edip çalışın... Çünkü, herkese KOLAYLAŞTIRILMIŞTIR!
Saîd olan saadet ehlinin ameline KOLAYLAŞTIRILIR; şakî olan da şekavet ehlinin FİİLLERİNE KOLAYLAŞTIRILIR!..”
Şu da aynı hususa işaret eden başka bir olay…
Hz. Ömer’in oğlu Abdullah naklediyor babasından...