Kur’ân-ı Kerîm’in Cem’i
Son yapılan Yemame harbinde yetmiş hâfızın Kur’ân-ı Kerîm’i tamamen ezbere bilen kişinin şehîd olması, İslâm’ı yeni bir problem ile karşı karşıya bırakmıştı...
Bu gibi yapılmakta olan harplerde, hafızların şehîd olmaları, onların sayısının gitgide azalmasına sebep olmakta; böylece de Kurân’ı ezbere bilenler ortadan kalkmaktaydı... Bu gidişle bir gün onların tamamen ortadan kalkmaları mümkün olabilirdi...
Bu hâl üzre, Hz. Ömer bir gün Hz. Halife’ye giderek bu durumu anlattı ve konuya bir çözüm bulunması gerekliliğinden söz etti.
Bunun üzerine Hz. Sıddîk da, Rasûlü Ekrem’in vahiy kâtiplerinden olan Hz. Zeyd’i çağırttı, ve Ona şu sözleri söyledi:
− Yâ Zeyd!.. Ömer bana gelerek, Yemame gününün şiddetli çarpışması esnasında hâfızların çoklukla şehîd olduklarını, diğer harplerde de hâfızların aynı hâle uğramaları ile Kurân’dan bir çoğunun zâyi olmasından endişe ettiğini söyleyerek, Kurân’ın cem edilmesi işini emretmemi tavsiye etti.
Bunun üzerine ben Ömer’e:
− Rasûlü Ekrem’in yapmadığı bir işi ben nasıl yapayım?
Dedim, Ömer de bana:
− Vallâhi, bu iş hayırdır!.. dedi ve ısrar etti.
Nihayet Cenâb-ı Hak benim bu işe aklımı yatırdı. Göğsüme ferahlık verdi. Ben de Ömer’in fikrine iştirak ettim.
Bunları Hz. Zeyd’e anlattıktan sonra, Halife Hz. Ebu Bekir es Sıddîk, Ona emretti:
− Sen genç ve akıllı bir çocuksun, senin aleyhinde söylenecek tek bir söz yoktur. Rasûlü Ekrem’e de vahiy kâtipliği yapıyordun; Kurân’ı, ezberlemiş olanlardan bir araya toplayarak yaz!..
Bu sözler üzerine Hz. Zeyd şu suali sordu:
− Rasûlü Ekrem’in hayatı müddetince yapmadığı bir şeyi siz nasıl yapıyorsunuz?
Hz. Ömer gibi, Hz. Ebu Bekir es Sıddîk da israr etti:
− Vallâhi, bu bir hayırdır yâ Zeyd!..
Kur’ân-ı Kerîm, Rasûlü Ekrem’in hayatı zamanında da yazılı bulunmaktaydı... Ne var ki bir cilt hâlinde toplanmamıştı.
Önce, Rasûlü Ekrem hayatta olduğu için böyle bir toplanmaya ihtiyaç duyulmamıştı...
İkinci olarak da, böyle bir toplama için vahyin kesilmesi icap ederdi... Hâlbuki Rasûlü Ekrem hayatta olduğu sürece, devamlı olarak vahiy geliyordu...
İşte bu sebeplerledir ki, Rasûlü Ekrem’in yaşamı boyunca Kur’ân-ı Kerîm’in cem olunma işi gerçekleştirilememiş; ancak onun âhirete intikâlinden altı ay sonra, Hz. Ömer’in teklifi ile Hz. Ebu Bekir es Sıddîk tarafından ele alınmıştı...
Halife Hz. Ebu Bekir es Sıddîk’ın bu şekilde ısrarı ile, Cenâb-ı Allâh, Hz. Faruk ve Hz. Sıddîk’ın gönlünü açtığı gibi, Hz. Zeyd’in de gönlünü bu işe yatırdı...
Bu durumda Hz. Zeyd de teklifi kabul ederek, çeşitli yerlerde, çeşitli kimselerde bulunan âyeti kerîmeleri bir heyet eşliğinde topladı.
“MUSHAF” ismini alan bu cilt, âhirete intikâline kadar Ebu Bekir es Sıddîk tarafından korunmuştu!..
Daha sonra Hz. Ömer’e intikâl eden bu “mushaf”, O’ndan da kızı Hz. Hafsa’ya geçmişti...
Hz. Osman halife olduktan sonra, bu mushafı birkaç nüsha olarak yazdırıp çoğalttıktan sonra, çeşitli yerlere dağıtıldı...
Daha sonraları, gittikçe artan bir biçimde elle yazılarak çoğaltılan mushaflar, matbaalarda da basılmak suretiyle Dünya’nın dört bir köşesine dağıtılmıştı...