Yesrib’e Varış ve Orada Hayat
Yesrib ahalisi bütün müslümanlar, sokaklara çıkmış, çılgınca alkışlıyorlar, selâmlıyorlar, sevgi tezahürlerinde bulunuyorlardı, Rasûlü Ekrem’e karşı… Bayramlarda bile ender gözüken bir hava sarmıştı her yanı.
O güne kadarki adıyla Yesrib, hicret sonrası adıyla da Medine; eşi görülmemiş bir sevinç ve coşku yaşıyordu...
Burada da, Efendimiz’i tanımayan bir kısım halk, Hz. Sıddîk’ı Rasûlullâh zannediyordu.
Herkes, onları, kendi evlerine gelmesini istiyordu. Fakat Rasûlü Ekrem, devesinin kendiliğinden nerede durursa orada ineceğini söyleyerek kimseye gitmedi... Ve Kasva’nın kendiliğinden durup çökeceği mevkiyi bekledi.
Deve, Zeyd oğlu Hz. Halid’in evinin karşısındaki boş arsaya gelince durdu ve çöktü.
O zaman Rasûlü Ekrem ile Hz. Sıddîk deveden indiler...
Rasûlü Ekrem, Zeyd’in oğlu Hz. Halid’in evine teşrif etti...
O Hz. Halid ki, bugün İstanbul’da “Eyüb” isimli semtte yatmakta ve Halid bin Zeyd Ebu Eyyub el-Ensari namıyla tanınmaktadır. Yani, Ensara mensub olan, Eyyub’un babası, Zeyd’in çocuğu Halid...
Rasûlü Ekrem, Hz. Halid’in evinde misafir olurken, Hz. Ebu Bekir es Sıddîk da, Medine yerli eşrafından ve çok zenginlerinden olan arkadaşı Zeyd oğlu Harice’nin evine misafir gitti.
Ertesi gün Rasûlü Ekrem’in ilk işi, devesinin çökmüş olduğu arsanın sahiplerini buldurtmak oldu.
Bu arsanın sahipleri iki yetim kardeş idi... Arsalarını hediye etmek istedilerse de, Cenâb-ı Rasûl, onların yetim olması sebebiyle tekliflerini kabul etmedi ve:
− Arsayı on miskal altına satın alıyorum...
Buyurdu.
Bugün “Ravzai Mutahhara” adıyla bilinen “Mescidi Nebevi”nin yapıldığı arazinin parası, böylece orada bulunan Hz. Ebu Bekir es Sıddîk tarafından ödendi hemen!..
Ertesi gün Medine Mescidi’nin inşasına başlandı.
Mescidin yapılması sırasında Hz. Ebu Bekir es Sıddîk, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Âli (Allâh cümlesinden razı olsun), ve bizzat Rasûlü Ekrem çalıştılar...
Keza mescidin temelleri kazılıp bittiğinde, Rasûlü Ekrem onları çağırmış, ilk taşı bizzat kendisi koyduktan sonra, diğer taşlarını da Hz. Ebu Bekir es Sıddîk, Hz. Ömer el Faruk, Hz. Osman bin Affan ve Hz. Âli bin Ebu Talib’in koymalarını istemişti...
Bu arada Hz. Ebu Bekir es Sıddîk, Mekke’de kalmış olan hanımı Ümmü Ruman ile kızı Hz. Esma ve aynı zamanda Rasûlü Ekrem’in nikahlısı olan kızı Hz. Aişe’yi alıp gelmesi için oğlu Abdullah’a haber göndermişti.
Abdullah, Zeyd ile Ebu Rafia’nın gelmiş olduklarını duyunca, hemen onların yanına gitti. Onlar da, Abdullah’a babasının kendilerine söylemiş olduklarını naklettiler... Bunun üzerine Abdullah koşa koşa eve gitti, içeri girdi ve karşısına çıkan Aişe’ye:
− Yâ Aişe, Ebu Rafia ile Zeyd, Rasûlullâh tarafından buraya gönderilmiş... Sevde ile Fatma ve Ümmü Gülsüm’ü aldırıyormuş... Babam bizim de gelmemizi söylemiş. Haydi hazırlanın gidiyoruz!..
Kısa zaman zarfında onlar da hazırlandılar ve hep bir arada Medine’ye hareket ettiler...
Hz. Ebu Bekir es Sıddîk da bu arada “Sünh” namıyla maruf mevkide bir ev yaptırmaktaydı. Keza, Rasûlü Ekremde, Mescidin yanına bir ev yaptırmıştı. Bu evin bir kapısı da mescide açılıyordu...
Nihayet Hz. Sıddîk’ın evi bitmişti ki, yolcular çıkageldiler... Henüz Rasûlü Ekrem ile Hz. Aişe’nin düğünü olmamıştı...
O sıralar Medine’de sıtma salgını vardı... Geldiğinden az bir zaman sonra Hz. Aişe de sıtmaya yakalandı... Bir müddet sonra iyileşerek ayağa kalktı.
İyi olduktan bir zaman sonra Hz. Aişe ile Rasûlü Ekrem’in düğünü, bir Çarşamba günü yapıldı...
Düğünden birkaç gün sonra Hz. Sıddîk ortalıktan kayboldu. O da Medine’nin meşhur sıtmasına yakalanmıştı.
O zaman Rasûlü Ekrem dua ederek, sıtmanın Medine’den çıkmasını istedi. Bir müddet sonra Medine’de sıtma vakası duyulmaz oldu.
Hicret’in beşinci ayında Rasûlü Ekrem, Hz. Sıddîk’ı, Hz. Ömer’i, Hz. Osman’ı çağırtarak:
− Müslümanlık günden güne artıyor, fakat biz saflarımızı sıkı tutmalıyız. Yarın hicret edenlerle, Medine’nin yerlileri arasında bir ayrılık çıkabilir. Onun için, her ensar muhacir “Medine’ye göç eden müslüman”dan birisiyle öz kardeş olsun!.. buyurdu.
Bunun üzerine muhacirlerden her biri, Ensardan bir kişiyle kardeş oldular...
Hatta öylesine samimi, öylesine samimi bir kardeşlik kuruldu ki aralarında, Ensar’a mensup olanlar, her neye sahipse, onun yarısını muhacir kardeşlerine vermek istediler...
Ayrıca muhacirler bir de kendi aralarında kardeşlik kurdular. Böylelikle her muhacir, biri ensardan diğeri de muhacirden olmak üzere iki öz kardeşe sahip oldu.
Hz. Ebu Bekir es Sıddîk da, muhacirlerden Hz. Ömer el Faruk, Ensar’dan da, evine misafir inmiş olduğu Zeyd oğlu Harice ile öz kardeş oldu.
Günler böylece bir süre sakin sakin aktı durdu...