Rasûlü Ekrem, onların geri dönmesinden endişe ederek buyurdu ki:
− Düşmanları ardı sıra kim takip eder?..
Bu vâki davet üzerine, başta Ebu Bekir es Sıddîk olmak üzere, ashabı kiramın yetmiş kadar ileri geleni, onları takip etti... Böylece bu savaş da dinsizlerin savaş meydanından kaçması ile son bulmuş oldu.
Ancak bu arada daha önce görmüş olduğumuz gibi, Rumlar Farsları yenmiş, Hz. Ebu Bekir es Sıddîk da bahsi kazanmıştı.
Fakat henüz yüz deveyi almamıştı. Aksi gibi, bahse girmiş olduğu Übeyy de Uhud savaşında ölmüştü...
Bunun üzerine Hz. Sıddîk, Übeyy’in vârislerine müracaat ederek, onun mirasından yüz deveyi aldı ve Rasûlü Ekrem’e getirdi. Rasûlü Ekrem de Hz. Ebu Bekir es Sıddîk’a:
− Yâ Eba Bekr!.. Bu develeri sen de sadaka olarak muhtaç olanlara dağıtıverirsin... buyurdu.
Hz. Sıddîk, develeri muhtaçlara dağıtalı epeyce bir zaman olmuştu...
Rasûlü Ekrem, yanında Ebu Derda -Allâh ondan da razı olsun- ve daha birçok sahabesi olduğu hâlde oturmaktaydı ki; aniden Hz. Ebu Bekir es Sıddîk gözüktü.
Elbisesinin eteklerini diz kapaklarına kadar toplamış, telaşlı bir hâlde koşa koşa geldi...
Rasûlü Ekrem, onun bu hâlini görünce yanındakilere tebessüm ederek:
− Herhâlde arkadaşınız birisiyle çekişmiş olacak… buyurdu.
Zaten Hz. Ebu Bekir es Sıddîk’ı ne zaman görse, çehresi mütebessim bir hâl alırdı Rasûlü Ekrem’in. Hatta en sıkıntılı, üzüntülü vakitlerinde bile, yanına O gelince bu hâli kayboluverirdi... Hz. Sıddîk heyecanlı bir vaziyette geldi.
− Es Selâmü Aleyküm yâ RasûlAllâh!..
− Ve Aleyküm Selâm ve Rahmetullâhi ve Berekatuhu yâ Eba Bekr!.. Nedir bu telaşın böyle?..
− Yâ RasûlAllâh, benimle Hattaboğlu arasında bir münazaa vuku buldu. Fakat bu münakaşada ben Ömer’e karşı ileri gitmiştim. Sonra pişman oldum da Ömer’den kusurumun affını diledim; ama Ömer bundan kaçındı!.. Ben de huzurunuza geldim.
− Allâh seni mağfiret etsin yâ Eba Bekr!.. Allâh seni mağfiret eylesin yâ Eba Bekr!..
Buyurdu üç kere Rasûlü Ekrem...
Bu arada Hz. Ömer de, bu dargınlıktan nedamet getirmiş, Hz. Sıddîk’ın evine gitmişti:
− Eba Bekr burada mı?.. Sualine:
− Hayır, evde yok!.. Cevabını aldı.
Bunun üzerine doğruca Rasûlü Ekrem’in yanına gelip, selâm verdi... Fakat, Rasûlü Ekrem’in sîması, Hz. Ömer’i görünce değişmeye başladı...
Hz. Ebu Bekir es Sıddîk, Rasûlü Ekrem’in sîmasının değiştiğini görünce, kendisi yüzünden Hz. Ömer’e darılmasından korktu ve Rasûlü Ekrem’in önünde diz çökerek:
− Yâ RasûlAllâh, vallâhi bu işde ben, Ömer’den daha fazla ileri gitmiştim… dedi iki kere...
Bunun üzerine, Rasûlü Ekrem orada bulunanların hepsine birden hitap etti:
− Şüphesiz ki Cenâb-ı Allâh beni, size Rasûl göndermişti...
Bunu size tebliğ ettiğim zaman hepiniz beni yalanlamıştı... O zaman sadece EBA BEKR inanmıştı benim Rasûlullâh olduğuma... Ve benim uğrumda canını, malını feda etti...
Bunları söyledikten sonra iki kere tekrar buyurdu bu sözleri:
− Şimdi Ashabım!.. Siz, bu Azîz Dostumu, bu nispetiyle bu hususiyetiyle bana bağışlarsınız değil mi?..
O günden sonra, Rasûlü Ekrem’in Hz. Ebu Bekir es Sıddîk hakkında izhar eylediği bu tâzim üzerine, hiç kimse O’nu incitmedi...