“Arşın, Ruh’un ve bütün melâikenin Rabbi olan yüce Allâh’ım. Senin indînde bir hiç olduğum idrakı içinde sana yalvarıyorum. Ne olur Rabbim, bana indîndeki gerçekleri idrak etmeyi nasip et. Ne olur beni bütün yanlışlarımdan, bilmeyerek ve dayanamayarak yaptığım bütün fiillerimden dolayı beni bağışla!..”

“Efendimiz Muhammed (aleyhisselâm)’ın Rabbi olan Allâh’ım, bana in’amda bulunduklarının yolunu kolaylaştır ve gerçekten sapanlardan olmaktan beni koru!.. Kendine seçmekle şereflendirdiklerinden eyle; şu anda yeryüzünde yaşayan en sevdiğin zâtlara beni yakın eyle; onların fiillerini bana da kolaylaştır, sevgili eyle!.. Sevdiğin kullarında açık ettiğin hakikatleri yaşamayı kolaylaştır, yanlışlarımı bana göster ve onlardan uzaklaşmayı bana kolaylaştır.”

“Kendisinden gayrı olmayan Allâh’ım, yarattığı her şeyi tam bir mükemmeliyetle var eden Allâh’ım, ihâta edilmesi asla mümkün olmayan Allâh’ım, yâ HÛ yâ men HÛ!..”

“Zâtın hakkı için, basîretimdeki körlükten beni kurtar; mutlak gerçeği bana idrak ettir, hazmını ver!.. Öyle bir yakîn ihsan et ki, ondan sonra küfr ve şirk olmasın!..”

“Allâh’ım, Hakk-el yakîn olarak yaşamama engel her ne var ise, ondan sana sığınırım. Senden sana sığınırım!.. Benlikle huzurunda bulunmaktan sana sığınırım. Koruyucu sensin ve senin gücün her şey için yeterlidir. Âlemlerin Rabbi olan Aziym Rab sensin Allâh’ım.”

“Bu gerçekleri bize bildiren Rasûlünü hakkıyla anlama yollarını bize aç. İndîndeki sayıca, O’na ihsanda bulun, ne şekildekine lâyık ise; biz onu takdirden âciziz” diye…

Ve daha dua edin, secdede içinizden geldiği gibi... Özünüzdekine ulaşacaktır mutlaka bu istekleriniz. Ve Rabbiniz, sizden size icabet edecektir, kuşkunuz olmasın!

Sizinle paylaştığım bu bilgilerin ötesinde, tekrar söylüyorum; ben ne din adamıyım, ne ilâhiyatçıyım, ne şeyhim, ne âlim. Ne bir önderim, ne de bir lider... Ne de başka bir ünvan ve bir etiketim var. Yalnızca, kendi hâlinde, okyanus ötesindeki köyünde yaşayan bir Allâh Rasûlü hayranı!

Sayısız eksiği, kusuru, hatası olan bir dertli!

Rasûlullâh’ı, O’nun bildirdiği ALLÂH’ı ve Sünnetullâh’ı hakkıyla tanıyamamış olmanın derdini çeken bir dertli!

Size en açık ve net türkçe ile muhteşem bir olayı anlatmaya çalışıyorum... Ne var ki anlayışlar çok farklı. Bakın iki örnek vereyim bana yansıyanlardan:

Adamın biri arkadaşının tavsiyesi ile bu sohbete bağlanıyor ve bizi kısa bir süre dinledikten sonra çat diye TV’yi kapatıyor ve arkadaşına telefon açıp bana küfrederek şu cümleyi söylüyor:

– Adam resmen tanrı yok diyor! Bunun nesini dinletiyorsun bana!

İkinci olay bana gelen bir mesaj:

– Bir arkadaşımızın Özdenûr isimli 6 yaşında bir kızı var. Size SOHBET BABA diyormuş ve babasının kucağında TV programınızı izliyormuş; genelde gözleri kapalı olarak... Ebeveyni de onu uyuyor sanıyormuş.

İki gün önce annesi Özde’nin okuldan bir arkadaşı ile ilginç bir konuşmasına şahit olmuş.

Özde’nin arkadaşı kızdığı biri için;

– Onu (parmağını yukarı kaldırarak) Allâh’a şikâyet edecem, demiş.

6 yaşındaki Özde :

– Allâh yukarıda değil, niçin parmağını göğe kaldırıyorsun?, demiş.

Annesi şaşırmış kalmış. Çünkü o Özde’nin babasının kucağında uyuduğunu düşünüyormuş...

Sonra çocuk sormuş Özde’ye:

– Peki Allâh nerede?

Özde:

– Herkesin içinde O, demiş...

Gene soruluyor bana...

– Niye bunları biz daha evvel duymadık?

Duyamazdınız!..

Çünkü Türkiye’deki en katı sansür Ahmed Hulûsi’ye uygulanmaktadır. Ahmed Hulûsi adını anmak dahi yasaktır belli çevrelerde. 40 yıldan beri telif haksız basılan Ahmed Hulûsi’nin kitaplarını satmak yasaktır Diyanetçe. Konuşmalarının yayınlanmasına bile müsaade yoktur!

Yanlışlıkla yayınlayacak bir medya çıksa, hemen görünmeyen eller devreye girer ve olayı anında yasaklarlar ve dahi belki de o yöneticileri işten attırırlar. O yüzden de Ahmed Hulûsi’nin Türkiye’de yaşamasına gerek yoktur!

Bazıları da hemen iftirayı yapıştırıyor, Amerika’dan new age, ılımlı İslâm görüşünü getiriyor, diye!

Bu kadar önyargılılığa ancak gülünür! Cevap vermeye bile değmez böyle ithamlara...

Ahmed Hulûsi’nin çizgisi apaçık ortadadır. Açın okuyun 1966 yılında 21 yaşında iken kendisindeki açılımlar sonucu düşünüp hissettiklerini yazdığı TECELLİYÂT isimli kitabını. Açın 1985’te yazdığı İNSAN ve SIRLARInı okuyun. Açın 1989’da yazdığı HZ. MUHAMMED’İN AÇIKLADIĞI ALLÂH kitabını okuyun göreceksiniz ki Ahmed Hulûsi çıkış çizgisinden zerre kadar sapmadan 42 yıllık bir seyir sonucu bugünlere gelmiştir ve bunları sizlerden hiçbir şey talep etmeyerek paylaşmıştır! İşte, bir Ramazan boyunca Ahmed Hulûsi’yi dinlediniz, yayınları ortada... Niye sansür uygulanır bu görüşlere, bunu da takdirinize bırakıyorum.

Dostlarım...

Bu bilgileri alın, değerlendirin; sonra da beni terk edin! İşiniz benimle değil, yeryüzüne gelmiş en muhteşem bilinç Muhammed Mustafa (aleyhisselâm)iledir!

İlminizin gereğini anlayışınız kadarıyla uygulayın ve sonuçlarını yaşayın! Bilin ki ölüm ötesinde hiçbir mazeret geçerli olmayacaktır! Orada yanılmanıza yol açan falanca veya filanca size mazeret oluşturmayacaktır! Herkes yalnızca yaptığının sonuçlarına katlanacaktır!

 

70 / 88

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!