Bu ilim mertebesinde icat yollu meydana gelmiş Esmâ mânâları vardır ki, işte bu nokta da;
“…Muhakkak ki Allâh, âlemlerden (Esmâ bileşimi birimselliklerden) elbette Ğaniyy’dir (“HÛ”viyeti {ZÂT’ı} itibarıyla, Esmâ’sında açığa çıkanlarla kayıtlanmaktan veya onlarla sınırlı tanımlanmaktan münezzehtir)!” (29.Ankebût:6)
Âyetiyle anlatılmak istenmiştir.
Allâh’ın âlemlerden, yani âlemleri meydana getiren isimlerin mânâlarından “Ğaniyy” olması, gına sahibi olması, “İlmin, malûma tâbi olmadığının” ispatıdır...
Eğer ilim, malûma tâbi olsaydı, o zaman, “Allâh âlemlerden Ğaniyy’dir” âyetiyle işaret edilen husus söz konusu olmazdı. Çünkü, âlemlere tâbi olma mecburiyeti vardır o takdirde.
Hâlbuki, “Allâh âlemlerden Ğaniyy’dir”; ki bu açıklama “Zât-ı Baht” dediğimiz, Zât’ın “Mutlakiyet” sıfatına işaret eder!
Esasen gerçekte Zât’ı için, “Mutlakiyet” sözü dahi edilemez. Çünkü, aşağı mertebelere göre, Zât’a işaret sadedinde kullanılan bir ifadedir bu!..
Gerçekte, Zât için, “Baht” veya “Mutlakiyet” veya “Vücud” veya “Varlık” gibi tâbirler dahi kullanılamaz!
Evet!..
Umarım ki, bütün Efâl âlemini meydana getiren mânâların dahi “yok”tan var edilmiş olduğunu; bu mânâların Zâtî ilmin sonucunda icat yollu meydana geldiğini; ve Allâh’ın, Zât’ı itibarıyla âlemlerden Ğaniyy olduğunu da açıkladık...
İşte bu anlattıklarımızı anlayabilirsek, koninin tepe noktasından görüş hâli, bizim için açılır.
Esasen bütün bu ve bilemediğimiz sayıdaki tüm evrenlerin, “ak nokta”lardan oluşan birer “ak yapı” olan “Big Bang”larla oluşan olayla, bir noktadan çoğalmak suretiyle meydana geldiğini anlayabilirsek, gene aynı olayı misal yollu çözmüş olacağız.
O ilk noktada, son hareket belirlenmiştir!.. Bir hücreden bir filin son hücresinin ve eriştiği son yapının programlanışı gibi.
Bu sebeple, nasıl kâinattaki sayısız birimler o tek noktadan meydana gelmişse; ve hepsi de o tek noktada mevcut özelliklerle bağlı ise; bütün âlemlerde görülen mânâlar dahi, ilk nokta diyeceğimiz Zât’ın ilminden meydana gelmiştir. Ama, Zât’ın sonsuz-sınırsız ilmine, iradesine ve kudretine dayalı olarak...
İşte bunu böylece anlayabilirsek, kader olayını da çözmüş oluruz...
“Kader” derken olaya basit bakmayalım!
Dünya üzerinde 5-6 milyar insan... Denizden alınan bir avuç kum!
“Ben insanı yeryüzünde halife yarattım” diyor... “İnsan, yeryüzündeki halife”dir.
“Semâ”da yani, “evrende her boyutta” dahi “halife”ler mevcuttur!
Her boyutun yapısal özelliklerine ve kapasitesine göre “halife”ler mevcuttur! Bizim genelde bildiğimiz “Halife” yeryüzündeki “halife”dir! Yeryüzündeki “halife”nin de haddi, hududu bellidir.
Gerçek “Halife”, Tek’tir. Ve O da, İnsan-ı Kâmil ismi ile tanıdığımız Ruh-u Â’zâm’dır... Veya bir diğer ifade ile Hakikat-i Muhammedî’dir. Veya ilim yönüyle, Akl-ı Evvel’dir.
O’nun minyatürizesi, yeryüzünde, Âdem!.. Adı bile “Adem”=“Yok”!.. İsmi var, cisminin varlığı “yok”tan!.. Sanki, Anka kuşu gibi... Adı var, kendi yok!..