27. Neml Sûresi
“B”İSMİLLÂHİR RAHMÂNİR RAHIYM
1-) Taa Siiiyn* tilke ayatul Kur’âni ve Kitabin mubiyn;
Ta, Siin... İşte bunlar Kurân’ın (hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsinin) ve Kitab-ı Mubiyn’in (apaçık ortada olan Evrenin {KİTAP} sistem ve düzeninin) işaretleridir.
2-) Hüden ve büşra lil mu’miniyn;
İman edenler için hakikate erdirici ve müjde olarak!
3-) Elleziyne yukıymunes Salâte ve yü’tunez Zekâte ve hüm Bilahireti hüm yukınun;
Onlar ki, salâtı (Allâh’a yöneliş ile mi’râcı yaşama) ikame ederler ve arınıp saflaşmak için varlıklarından verirler; işte onlar ölümsüz geleceklerine kesin yakîn elde etmişlerdir.
4-) İnnelleziyne lâ yu’minune Bil ahireti zeyyenna lehüm a’malehüm fehüm ya’mehun;
Ölümsüz gelecek yaşamlarına iman etmeyenlere gelince; onların yaptıkları işleri kendilerine süsleyip (keyifli) gösterdik; artık onlar (hakikate) kör ve şaşkın, (ortalıkta) bocalar dururlar!
5-) Ülaikelleziyne lehüm suül azâbi ve hüm fiyl ahireti hümül ahserun;
İşte bunlar var ya, azabın kötüsü onlaradır! Gelecekteki yaşamda da en çok hüsrana uğrayacak olanlar onlardır!
6-) Ve inneke letülakkal Kur’âne min ledün Hakiymin ‘Aliym;
Sen (şuurunla) kesinlikle Kurân’a, Hakiym ve Aliym’in ledünnünden (hakikatindeki Esmâ mertebesinden) nail olunuyorsun.
7-) İz kale Musa li ehlihi inniy anestü narâ* seatiyküm minha Bi haberin ev atiyküm Bi şihabin kabesin lealleküm tastalun;
Hani Musa kendi ehline: “Ben bir ateş algıladım... Ya ateşle ilgili bir haber getiririm yahut bir kor ateş getiririm belki ısınırsınız” dedi.
8-) Felemma caeha nudiye en burike men fiynnari ve men havleha* ve subhanAllâhi Rabbil alemiyn;
(Musa) ona (ateşe) geldiğinde: “O ateşin içindeki de, onun çevresinde olan da mübarek kılınmıştır! Subhan Allâh âlemlerin Rabbidir!” diye hitap algıladı.
9-) Ya Musa inneHU ENAllâhul ‘Aziyzül Hakiym;
“Yâ Musa! Kesinlikle Ben O Allâh’ım Aziyz, Hakiym olan!”
10-) Ve elkı asâk* felemma reaha tehtezzü keenneha cânnün vella müdbiren ve lem yu’akkıb* ya Musa lâ tehaf inniy lâ yehafü ledeyYEl murselun;
“Asanı at!”... (Musa) asasının, sanki çevik bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, geri dönüp kaçtı ve arkasına bakmadı... “Yâ Musa, korkma! Muhakkak ki benim katımda Rasûller korkmaz!”
11-) İlla men zaleme sümme beddele hüsnen ba’de suin feinnİY Ğafûrun Rahıym;
“Ancak (nefsine) zulmeden müstesna! (Zulümden) sonra yaptığı kötü davranışı düzelten kişi için ise ben Ğafûr’um, Rahıym’im.”
12-) Ve edhıl yedeke fiy ceybike tahruc beydae min ğayri suin fiy tis’ı âyâtin ila fir’avne ve kavmih* innehüm kânu kavmen fasikıyn;
“Elini de koynuna sok... Sağlıklı, bembeyaz çıkar... Bunlar, Firavun ve onun toplumuna (onlarla irsâl olunduğun) dokuz âyet içindedir! Muhakkak ki onlar inançları bozuk bir topluluk oldular.”
13-) Felemma caethüm ayatüna mübsıreten kalu hazâ sıhrun mubiyn;
Mucizelerimiz apaçık onlara geldiğinde: “Bu apaçık bir sihirdir” dediler.
14-) Ve cehadu Biha vesteykanetha enfüsühüm zulmen ve ‘ulüvva* fenzur keyfe kâne akıbetül müfsidiyn;
Enfüsleri onlara (Musa’nın bildirdiği hakikatlere) yakîn duyduğu hâlde; zulüm ve büyüklük duygusuyla bile bile onları inkâr ettiler... Bir bak, o bozguncuların sonu ne oldu!
15-) Ve lekad ateyna Davude ve Süleymane ‘ılma* ve kalel Hamdü Lillâhilleziy faddalena alâ kesiyrin min ıbadiHİl mu’miniyn;
Andolsun ki Davud’a ve Süleyman’a bir ilim verdik... (O ikisi): “Bizi iman eden kullarından pek çoğuna üstün kılan Allâh’a aittir Hamd” dediler.
16-) Ve verise Süleymanü Davude ve kale ya eyyühenNasu ullimna mantıkattayri ve utina min külli şey’* inne hazâ le hüvel fadlül mubiyn;
Süleyman, Davud’a vâris oldu ve dedi ki: “Ey insanlar... Bize Mantık-at Tayr (kuşdili - insan dışındaki canlılarla iletişim özelliği)öğretildi; (böylece) bize her şeyden (bilgi alma nasibi) verildi... Muhakkak ki bu, apaçık lütuftur!”
17-) Ve huşire li Süleymane cünudühu minel cinni vel insi vettayri fehüm yuze’un;
Süleyman için cinden, insten ve kuşlardan oluşan ordular bir araya getirildi. Onlar hep beraber düzenli bir şekilde (Süleyman tarafından) sevk ve idare olunuyorlardı.
18-) Hattâ izâ etev alâ vadin nemli, kalet nemletün ya eyyühen nemlüdhulu mesakineküm* lâ yahtımenneküm Süleymanü ve cünudühu ve hüm lâ yeş’urun;
Nihayet Karınca Vadisine geldikleri vakit, bir dişi karınca: “Ey karıncalar... Meskenlerinize girin... Süleyman ve orduları farkında olmadan sizi ezip yok etmesinler” dedi.
19-) Fetebesseme dahıken min kavliha ve kale Rabbi evzı’niy en eşküre nı’metekelletiy en’amte aleyye ve alâ valideyye ve en a’mele salihan terdahu ve edhılniy Bi rahmetiKE fiy ıbadiKEssalihıyn;
Karıncanın sözünden dolayı tebessüm etti (Süleyman) ve şöyle dedi: “Rabbim... Bana ve ana-babama bahşettiğin nimete şükretmeme, razı olacağın sâlih amel yapmama beni muvaffak kıl ve (hakikatimdeki Rahıym isminden gelen) rahmetinle beni sâlih kullarının içine dâhil et.”
20-) Ve tefekkadet tayre fekale maliye lâ eral hüdhüd* em kâne minel ğaibiyn;
(Süleyman bir gün) kuşları gözden geçirdi ve “Niye Hüdhüd’ü göremiyorum... Yoksa kayıp mı oldu?” dedi.
21-) Le ü’azzibennehu azâben şediyden ev le ezbehannehu ev leye’tiyenniy Bi sultanin mubiyn;
“(Ya) bana kayboluşunun güçlü bir gerekçesini gösterecek ya da ben ona azap çektireceğim veya öldüreceğim.”
22-) Femekese ğayre be’ıydin fekale ehattü Bi ma lem tuhıt Bihi ve ci’tüke min Sebein Bi nebein yakıyn;
Çok geçmeden (Hüdhüd) geldi ve dedi ki: “Senin bilgin dışındaki bir şeyi gördüm ve sana Saba’dan kesin bir haber ile geldim.”
23-) İnniy vecedtümraeten temlikühüm ve utiyet min külli şey’in ve leha arşun azıym;
“Doğrusu ben, onlara (Sabalılar’a) hükümdarlık eden, kendisine her şeyden verilmiş ve hükümranlık tahtı olan bir kadın buldum.”
24-) Vecedtüha ve kavmeha yescüdune liş Şemsi min dûnillâhi ve zeyyene lehümüşşeytanu a’malehüm fesaddehüm anissebiyli fehüm lâ yehtedun;
“Onu ve kavmini, Allâh dûnundaki Güneş’e tapınırlarken buldum... Şeytan kendilerine yaptıklarını süslü - doğru - güzel göstermiş de onları (doğru) yoldan alıkoymuş! Bu yüzden onlar hakikat yolunu bulamazlar.”
25-) Ella yescüdu Lillâhilleziy yuhricül hab’e fiys Semavati vel Ardı ve ya’lemü ma tuhfune ve ma tu’linun;
“Semâlarda ve arzda gizli ne varsa ortaya çıkaran; gizlediğinizi ve açığa çıkardığınızı bilen Allâh’a secde etmemeleri için (vehimleri onları kandırmıştı).” (25. âyet secde âyetidir.)
26-) Allâhu lâ ilâhe illâ HUve Rabbul ‘Arşil ‘Azıym;
“Allâh; tanrı yok, sadece “HÛ”; Rabbidir Aziym Arş’ın!”
27-) Kale senenzuru esadakte em künte minel kâzibiyn;
(Süleyman) dedi ki: “Bakalım, anlattığın doğru mu, yoksa yalancılardan mısın?”
28-) İzheb Bi kitabiy hazâ feelkıh ileyhim sümme tevelle anhüm fenzur ma zâ yerci’un;
“Şu mektubumu götür onlara bırak! Sonra bir kenara çekil de bak bakalım, hangi anlayışta olacaklar?”
29-) Kalet ya eyyühel meleü inniy ulkıye ileyye kitabün keriym;
(Saba Melîkesi) dedi ki: “Ey önde gelenlerim! Bana önemli ve değerli bir mektup iletildi.”
30-) İnnehu min Süleymane ve innehu Bismillâhir Rahmânir Rahıym;
“Mektup, Süleyman’dandır; muhakkak ki o(nun başlangıcı) Bismillâhir Rahmânir Rahıym’dir.”
31-) Ella ta’lu aleyye ve’tuniy müslimiyn;
“Bana karşı büyüklük taslamayın ve teslim olmuşlar olarak bana gelin!” (diyor mektupta).
32-) Kalet ya eyyühel meleü eftuniy fiy emriy* ma küntü katı’aten emren hattâ teşhedun;
(Saba Melîkesi) dedi ki: “Ey önde gelenlerim... Bu konuda bana görüşünüzü bildirin... Sizsiz bu konuya karar vermek istemedim.”
33-) Kalu nahnu ulû kuvvetin ve ulû be’sin şediydin vel emru ileyki fenzuriy mazâ te’muriyn;
Dediler ki: “Biz hem kuvvetliyiz hem de şiddetli savaşçılarız... Emir sana aittir! Ne hükmedeceğine sen karar ver.”
34-) Kalet innel müluke izâ dehalu karyeten efseduha ve cealu e’ızzete ehliha ezilleten ve kezâlike yef’alun;
(Saba Melîkesi) dedi ki: “Melîkler bir ülkeye girdikleri vakit, orayı bozguna uğratırlar ve halkın güçlülerini güçsüz kılarlar... İşte böyle yaparlar!”
35-) Ve inniy mursiletün ileyhim Bi hediyyetin fenazıretün Bime yarci’ul murselun;
“Ben onlara bir hediye gönderip deneyeceğim; (hediyeyi götüren) elçiler ne (haber) ile geri dönecekler?”
36-) Felemma cae Süleymane kale etümidduneni Bi mal* fema ataniyAllâhu hayrun mimma ataküm* bel entüm Bi hediyyetiküm tefrehun;
(Hediye getiren elçiler) Süleyman’a geldiğinde, (Süleyman) dedi ki: “Beni mi hediyenizle durdurtacaksınız? Allâh’ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır! Hediyeniz sizin gibileri mutlu eder!”
37-) İrcı’ ‘ileyhim felene’tiyennehüm Bi cünudin lâ kıbele lehüm Biha ve le nuhricennehüm minha ezilleten ve hüm sağırun;
“Geri dönün onlara (bildirin)... Yemin ederim ki, karşı çıkamayacakları ordularımla gelirim ve oradan onları âcizler ve aşağılanmışlar olarak çıkarırım!”
38-) Kale ya eyyühel meleü eyyüküm ye’tiyniy Bi arşiha kable en ye’tuniy müslimiyn;
(Süleyman ileri gelenlerine) dedi ki: “Ey önderlerim... Onlar, teslim olmak üzere gelmeden önce, onun tahtını hanginiz bana getirir?”
39-) Kale ‘ıfriytün minel cinni ene atiyke Bihi kable en tekume min mekamik* ve inniy aleyhi le kaviyyün emiyn;
Cinden bir ifrit dedi ki: “Sen yerinden ayağa kalkmadan önce onu sana getiririm... Bu iş için yeterli güce sahip olduğuma güvenebilirsin.”
40-) Kalelleziy ‘ındehu ılmün minel Kitabi ene atiyke Bihi kable en yertedde ileyke tarfük* felemma reahu müstekırren ‘ındehu kale hazâ min fadli Rabbiy liyeblüveniy eeşküru em ekfür* ve men şekere feinnema yeşküru linefsih* ve men kefere feinne Rabbiy Ğaniyyün Keriym;
Hakikat Bilgi’sinden bir ilim olan (Esmâ kuvvesiyle tahakkuk etme özelliği olan, tecelli-i sıfat) kimse de dedi ki: “Gözünü kırpmadan önce onu sana getiririm”... (Süleyman) tahtı önünde yerleşmiş görünce dedi ki: “Bu Rabbimin fazlındandır... Şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemesidir... Kim şükreder ise şüphesiz ki şükrü nefsinedir! Kim nankörlük ederse, Rabbim Ğaniyy’dir, Keriym’dir.”
41-) Kale nekkiru leha arşeha nenzur etehtediy em tekûnü minelleziyne lâ yehtedun;
(Süleyman) dedi ki: “Tahtını ona zor tanıyacağı bir hâle getirin; bakalım doğru yolu bulacak mı yoksa doğru yolu bulamayanlardan mı olacak?”
42-) Felemma caet kıyle ehakeza arşük* kalet keennehu hu* ve utınel ılme min kabliha ve künna müslimiyn;
(Saba Melîkesi) geldiğinde şöyle denildi: “Senin tahtın işte böyle midir?”... (Melîke de) dedi ki: “Sanki o... Bundan önce (zaten) bize ilim verilmişti ve müslimler olmuştuk.”
43-) Ve saddeha ma kânet ta’büdü min dunillâh* inneha kânet min kavmin kafiriyn;
(Bundan önce Melîkeyi) Allâh dûnunda tapındığı şeyler alıkoymuştu... Muhakkak ki O hakikat bilgisini inkâr eden bir toplumdandı.
44-) Kıyle lehedhulis sarh* felemma raethü hasibethü lücceten ve keşefet ‘an sâkayhâ* kale innehu sarhun mümerredün min kavariyr* kalet Rabbi inniy zalemtü nefsiy ve eslemtü mea Süleymane Lillâhi Rabbil alemiyn;
Ona: “Köşke gir” denildi... (Melîke) onu görünce derin bir su sandı ve eteklerini sıvadı... (Süleyman) dedi ki: “O iyice cilalı billur camdan bir köşktür”... (Melîke) dedi ki: “Rabbim, ben (dışsal bir güce - güneşe tapmakla) nefsime zulmettim ve (artık) Süleyman ile birlikte Rabb-ül âlemîn olan Allâh’a teslim oldum!”
45-) Ve lekad erselna ila Semude ehahüm Salihan enı’budullahe feizâhüm feriykani yahtesımun;
Andolsun ki Semud’a, kardeşleri Sâlih’i, “Allâh’a kulluk edin!” diye irsâl ettik... Onlar hemen birbirleriyle zıtlaşan iki grup oldular.
46-) Kale ya kavmi lime testa’cilune Bisseyyieti kablel haseneti, levla testağfirunAllâhe lealleküm turhamun;
(Sâlih) dedi ki: “Ey kavmim! İyilikten önce kötülüğü niye acele istiyorsunuz? Merhamet görmeniz için Allâh’a istiğfar etseniz iyi olmaz mı?”
47-) Kalüt tayyerna Bike ve Bi men meak* kale tâiruküm indAllâhi bel entüm kavmün tüftenun;
Dediler ki: “Sen ve sana tâbi olanlar yüzünden uğursuzluğa uğradık.” (Sâlih) dedi ki: “Sizin uğursuzluğunuz Allâh indîndedir... Hayır, siz imtihan edilen bir toplumsunuz.”
48-) Ve kâne fiyl mediyneti tis’atü rehtın yüfsidune fiyl Ardı ve lâ yuslihun;
O şehirde, ortalıkta bozgunculuk yapan ve düzene uymayan dokuz kişilik bir çete vardı.
49-) Kalu tekasemu Billâhi le nübeyyitennehu ve ehlehu sümme lenekulenne li veliyyihi ma şehidna mehlike ehlihi ve inna lesadikun;
“Billâhi” diye yeminleşerek dediler ki: “Ona ve ailesine gece baskın yapalım (öldürelim), sonra da Onun velîsine: Biz Onun ve ailesinin öldürülmesinden habersiziz; kesinlikle doğruyu söylüyoruz” deriz.
50-) Ve mekeru mekren ve mekerna mekren ve hüm lâ yeş’urun;
Onlar bir tuzak kurdular, biz de farkında olmadıkları bir tuzağı onlara kurduk.
51-) Fenzur keyfe kâne akıbetü mekrihim enna demmernahüm ve kavmehüm ecme’ıyn;
Onların tuzaklarının sonucu nasıl oldu bir bak! Onları da, onların toplumlarını da toptan yerle bir ettik!
52-) Fetilke buyutühüm haviyeten Bima zalemu* inne fiy zâlike leayeten likavmin ya’lemun;
İşte zulümleri yüzünden yıkılıp harap olmuş evleri... Muhakkak ki bu olayda anlayışlı topluluk için bir işaret - ders vardır.
53-) Ve enceynelleziyne amenû ve kânu yettekun;
İman edenleri ve korunmakta olanları kurtardık.
54-) Ve Lutan iz kale li kavmihi ete’tunel fahışete ve entüm tubsırun;
Lût... Hani kavmine dedi ki: “Siz bile bile o hayâsızlığı uyguluyorsunuz!”
55-) Einneküm lete’tuner ricale şehveten min duninnisa’* bel entüm kavmün techelun;
“Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklerle mi yatıyorsunuz? Hayır, siz cahillik yapan bir kavimsiniz.”
56-) Fema kâne cevabe kavmihi illâ en kalu ahricu ale Lutın min karyetiküm* innehüm ünasün yetetahherun;
Halkının cevabı: “Lût Ailesi’ni şehirden sürün! Onlar temiz yaşayan insanlar” oldu.
57-) Feenceynahu ve ehlehu illemraeteh* kaddernaha minel ğabiriyn;
Biz de Onu ve ehlini kurtardık, karısı müstesna... Onu, geride kalıp helâk olanlardan (olmasını) takdir ettik.
58-) Ve emtarna aleyhim metaren, fesae metarul münzeriyn;
Ve onların üzerine bir yağmur da yağdırdık ki! Uyarılanların yağmuru ne kötüdür!
59-) Kulil Hamdü Lillâhi ve Selâmün alâ ‘ıbadiHİlleziynestafa* Âllahu hayrun emma yüşrikûn;
De ki: “Hamd, Allâh’a aittir... Selâm, kullarından seçip sâfiyetine kavuşturduğu içindir... Allâh mı daha hayırlı yoksa ortak koştukları mı?”
60-) Emmen halekas Semavati vel Arda ve enzele leküm minesSemai maen, feenbetna Bihi hadaika zâte behcetin, ma kâne leküm en tünbitu şecereha* eilâhun meAllâh* bel hüm kavmün ya’dilun;
Yoksa semâları ve arzı yaratan ve sizin için semâdan bir su inzâl eden mi? Onunla göz - gönül açıcı bahçeler yetiştirdik... Onun bir ağacını bile inbat etmeniz sizin için olacak şey değildi... Allâh ile beraber tanrı mı? Hayır, onlar Hak’tan sapan bir kavimdir.
61-) Emmen ce’alel Arda karâren ve ce’ale hılaleha enharen ve ce’ale leha revasiye ve ce’ale beynel bahreyni haciza* eilâhun meAllâh* bel ekseruhüm lâ ya’lemun;
Yoksa arzı (bedeni) bir karargâh kılan, aralarında nehirler (lenf kan damarları) oluşturan, onun için onda sâbit dağlar (organlar)meydana getiren ve iki deniz (bilinç - beden) arasında engel kılan mı (hayırlı)? Allâh ile beraber tanrı mı? Hayır, onların çoğunluğu anlamıyorlar.
62-) Emmen yüciybül mudtarra (muzdarre) izâ deahü ve yekşifüssue ve yec’alüküm hulefael’Ard* eilâhun meAllâh* kaliylen ma tezekkerun;
Yoksa darda kalıp O’na dua ettiğinde icabet eden, sıkıntısından kurtaran ve sizi arzın halifeleri kılan mı? Allâh’la beraber edinilen tanrı mı? Bunları ne kadar az anıp düşünüyorsunuz?
63-) Emmen yehdiyküm fiy zulümatil berri vel bahri ve men yursilürriyâha büşran beyne yedey rahmetiHİ, eilâhun meAllâh* teâlAllâhu amma yüşrikûn;
Yoksa karanın (madde boyutuna ait) ve denizin (ilim - fikir boyutuna ait) karanlıkları içinde size hidâyet eden (hakikatin yolunu gösteren) ve Rahmetinin önünde müjdeciler olarak rüzgârları (Rasûlleri) irsâl eden mi? Allâh yanı sıra tanrı mı? Allâh, onların ortak koştuklarından Yüce’dir.
64-) Emmen yebdeül halka sümme yu’ıydühu ve men yerzükuküm minesSemai vel Ard* eilâhun meAllâh* kul hatu burhaneküm in küntüm sadikıyn;
Yoksa yaradılmışları ibda edip (açığa çıkarıp) sonra onu (ilk hâline - hakikatine) iade eden; sizi semâdan ve arzdan yaşam gıdasıyla besleyen mi? Allâh yanı sıra tanrı mı? De ki: “Hadi getirin kesin kanıtınızı, eğer doğru söyleyenler iseniz?”
65-) Kul lâ ya’lemu men fiysSemavati vel Ardıl ğaybe illAllâh* ve ma yeş’urune eyyane yüb’asûn;
De ki: “Semâlarda ve arzda gaybı Allâh’tan başka kimse bilmez... Ne zaman bâ’s olunacaklarına da şuurları yoktur!”
66-) Belid dareke ılmuhüm fiyl ahireti, bel hüm fiy şekkin minha* bel hüm minha amun;
Hâlbuki sonsuz gelecek yaşam hakkında onların bilgileri birikmiştir. Hayır, onlar ondan kuşku içindeler... Hayır, onlar ondan kördürler!
67-) Ve kalelleziyne keferu eizâ künna türaben ve abaüna einna lemuhrecun;
Hakikat bilgisini inkâr edenler dediler ki: “Biz ve atalarımız toprak olduğumuzda, gerçekten çıkarılacak mıyız?”
68-) Lekad vu’ıdna hazâ nahnu ve abaüna min kablü in hazâ illâ esatıyrul evveliyn;
“Andolsun ki biz de önceki atalarımız da bununla tehdit edildik! Bu eskilerin masallarından başka bir şey değil.”
69-) Kul siyru fiyl Ardı fenzuru keyfe kâne akıbetül mücrimiyn;
De ki: “Arzda seyredin de, suçluların sonu nasıl oldu, bir bakın.”
70-) Ve lâ tahzen aleyhim ve lâ tekün fiy daykın mimma yemkürun;
Onlar üzerine mahzun olma... Kurmakta oldukları hilelerinden sıkıntı da duyma!
71-) Ve yekulune meta hazel va’dü in küntüm sadikıyn;
“Eğer doğru söylüyorsanız, bu tehdidiniz ne zaman?” derler.
72-) Kul asâ en yekûne radife leküm ba’dulleziy testa’cilun;
De ki: “Acele istediğinizin bir kısmı belki de sizin arkanıza takılmıştır!”
73-) Ve inne Rabbeke lezû fadlin alenNasi ve lâkinne ekserehüm lâ yeşkürun;
Muhakkak ki senin Rabbin insanlara lütuf sahibidir... Fakat onların ekseriyeti şükretmezler.
74-) Ve inne Rabbeke leya’lemu ma tükinnü suduruhüm ve ma yu’linun;
Muhakkak ki senin Rabbin onların içlerinde sakladığını da, açığa vurduklarını da bilir.
75-) Ve ma min ğaibetin fiys Semai vel Ardı illâ fiy Kitabin mubiyn;
Semâda ve arzda, hiçbir gayb yoktur ki mubiyn kitapta (kâinat kitabında - varlıkta apaçık ortada) olmasın! (Gayb oluşu algılayana GÖREdir! Allâh dilerse istediğine, gayb hükmünden çıkartır.)
76-) İnne hazel Kur’âne yekussu alâ beniy israiyle ekserelleziy hüm fiyhi yahtelifun;
Muhakkak ki şu Kur’ân, İsrailoğullarına, hakkında ayrılığa düştükleri şeyin çoğunluğunu hikâye edip açıklıyor.
77-) Ve innehu lehüden ve rahmetün lil mu’miniyn;
Muhakkak ki O (Kur’ân), iman edenler için hakikate erdirici ve rahmettir.
78-) İnne Rabbeke yakdıy beynehüm Bi hükmiHİ, ve HUvel Aziyzül Aliym;
Muhakkak ki senin Rabbin aralarındaki hükmünü açığa çıkartır onlarda... “HÛ”; Aziyz’dir, Aliym’dir.
79-) Fetevekkel alAllâh* inneke alel Hakkıl mubiyn;
O hâlde Allâh’a tevekkül et! Muhakkak ki sen apaçık hakikat üzeresin.
80-) İnneke lâ tüsmi’ul mevta ve lâ tüsmi’us summed duae izâ vellev müdbiriyn;
Muhakkak ki sen ölülere (şuursuzca yaşayanlara) işittiremezsin; (Hakk’a) arkalarını dönüp gittiklerinde, sağırlara da işittiremezsin!
81-) Ve ma ente Bi hadil ‘umyi ‘an dalaletihim* in tüsmi’u illâ men yu’minu Bi âyâtiNA fehüm müslimun;
Sen körlere doğru yolu gösteremezsin, saptıkları yanlış yoldan çıkarmak için! Sen sadece teslim olmuşlar olmaları dolayısıyla, varlıklarındaki işaretlerimize iman eden kimselere işittirirsin.
82-) Ve izâ veka’al kavlü aleyhim ahrecna lehüm dabbeten minel Ardı tükellimühüm ennen Nase kânu Bi âyâtiNA lâ yukınun;
O hüküm (kıyametleri veya genel kıyamet öncesi) onlara eriştiğinde, onlar için Dabbet-ül Arz’dan (arzın {beden} bir tür konuşanı - bedenden ayrılık saati olan ölümün tadılma sürecinde) çıkarırız ki; onlara, insanların varlıklarındaki işaretlerimize (hakikatlerine) ikân sahibi olmadıklarını söyler!
83-) Ve yevme nahşüru min külli ümmetin fevcen mimmen yükezzibü Bi âyâtina fehüm yuze’un;
O süreç ki, her ümmetten işaretlerimizi yalanlayanları gruplar hâlinde toplarız... Onlar hep beraber sevk olunurlar.
84-) Hatta izâ cau kale ekezzebtüm Bi âyâtiy ve lem tuhıytu Biha ‘ılmen emma zâ küntüm ta’melun;
Nihayet geldiklerinde (Allâh) dedi ki: “İlminizin kapsamı dışında olduğu hâlde işaretlerimi yalanlamaya kalktınız? Neydi bu yaptığınız?”
85-) Ve veka’al kavlü aleyhim Bima zalemu fehüm lâ yentıkun;
(Nefslerine) zulmetmeleri dolayısıyla o hüküm onlara erişti! Artık onlar konuşamazlar!
86-) Elem yerav enna ce’alnelleyle liyeskünu fiyhi vennehare mubsıra* inne fiy zâlike leâyâtin likavmin yu’minun;
Görmediler mi ki, biz geceyi onda sükûn bulsunlar diye ve gündüzü de görülesi kıldık... Muhakkak ki bu olayda iman eden bir toplum için elbette işaretler vardır.
87-) Ve yevme yünfehu fiys Suri fefezi’a men fiys Semavati ve men fiyl Ardı illâ men şaAllâh* ve küllün etevhü dahıriyn;
O süreçte, Sur’da nefholunduğunda (bedenden nefholduğunda - ruhun bedene nefholması diye anlatılanın tersinin oluşması, yani ölümün tadılması; ya da mahşerde kişilerin kabirlerinden dışarıya nefholması), Allâh’ın diledikleri müstesna, semâlarda (bilinç boyutunda kendini bulmuş olan) kim var ve arzda (bedensel yaşamda) kim var ise dehşetle korkar! Hepsi boyun bükmüş olarak O’na gelirler.
88-) Ve teral cibale tahsebüha camideten ve hiye temürru merres sehab* sun’Allâhilleziy etkane külle şey’* inneHU Habiyrun Bima tef’alun;
Dağları (bedenindeki organları) görür de, onları sâbit - değişmez sanırsın; onlar bulutların (fikirlerin) geçip gittiği gibi, geçip gider (çeşitli anlayışlara dönüştüğü) hâlde... (Bu nefh-i sur ve o sürece mahsus oluşlar) Allâh’ın sanatıdır ki, her şeyi yaşanası değişmez gerçeklik yapmıştır... Muhakkak ki O, yaptıklarınızı (onların yaratanı) Habiyr’dir.
89-) Men cae Bil haseneti felehu hayrun minha* ve hüm min feze’ın yevmeizin aminun;
Kim güzel vasıflarıyla geldi ise, onun için ondan daha hayırlısı vardır... Onlar o süreçte korkulası şeylerden güvendedirler.
90-) Ve men cae Bisseyyieti fekübbet vucuhühüm fiynnar* hel tüczevne illâ ma küntüm ta’melun;
Kim de kötülüğüyle geldiyse, onların yüzleri de ateşte tersine çevrilmiştir... “Sadece yaptıklarınızın sonucunu yaşarsınız!”...
91-) İnnema ümirtü en a’bude Rabbe hazihil beldetilleziy harrameha ve leHU küllü şey’* ve ümirtü en ekûne minel müslimiyn;
“Ben yalnızca şu beldenin Rabbine kulluk yapmakla emrolundum... Ki O (beldenin Rabbi) onu saygıdeğer kılmıştır ve her şey O’nun içindir! Ben teslim olmuşlardan (olduğumun farkındalığını yaşamakla) hükmolundum!”
92-) Ve en etlüvel Kur’ân* femenihteda feinnema yehtediy linefsih* ve men dalle fekul innema ene minel münziriyn;
“Kurân’ı bildirmekle de!”... Artık kim hakikati kabul ederse, nefsinde hakikati yaşamak için bu yolda yürümüş olur... Kim de saparsa, de ki: “Ben yalnızca uyarıcılardanım!”
93-) Ve kulil Hamdü Lillâhi seyüriyküm âyâtiHİ feta’rifuneha* ve ma Rabbüke Bi ğafilin ‘amma ta’melun;
De ki: “El Hamdu Lillâh! O size işaretlerini gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız!” Rabbin yaptıklarından bîhaber değildir.”