45 - Câsiye Sûresi
"Euzü Billahi mineş şeytanir racim"
BismillahirRahmanirRahıym
- 
        Haa, Miiiym; Ha, Miiim. 
- 
        Tenziylül Kitabi minAllâhil ‘Aziyzil Hakiym; Bilginin tenzîli (tafsile indirme), Aziyz, Hakiym Allâh’tandır! 
- 
        İnne fiys Semavati vel Ardı le âyâtin lil mu’miniyn; Semâlarda ve arzda, iman edenler için işaretler vardır. 
- 
        Ve fiy halkıküm ve ma yebüssü min dabbetin ayatün li kavmin yukınun; Sizin (insanlar - bilinçler) yaratılışınızda ve hayvanları (ırkları) türlendirmesinde, yakîn sahibi topluluk için elbette işaretler vardır. 
- 
        Vahtilafil leyli ven nehari ve ma enzelAllâhu mines Semai min rizkın feahyâ Bihil Arda ba’de mevtiha ve tasriyfirriyahi ayatün likavmin ya’kılun; Gece ve gündüzün dönüşümünde, Allâh’ın semâdan yaşam gıdası (bilgi) inzâl edip de onunla ölümü (şuursuz - kendini yalnızca beden sanan yaşamı) sonrasında arzı (şuurlu yaşamla bedeni) diriltmesinde, rüzgârları (sürekli esen fikirleri) yönlendirmesinde; aklını kullanabilen bir topluluk için işaretler vardır. 
- 
        Tilke ayatullahi netluha aleyke Bil Hakk* fe Bi eyyi hadiysin ba’dAllâhi ve âyâtiHİ yu’minun; İşte bunlar Allâh’ın işaretleridir... Onları sana Hak olarak bildiriyoruz... Allâh’tan ve O’nun işaretlerinden sonra hangi söze iman ederler? 
- 
        Veylün likülli effakin esiym; Her kendini aldatan esîme (hakikatini inkâr ederek, oluşmuş benliğin içgüdüleri ve dürtüleriyle yaşayana) yazıklar olsun! 
- 
        Yesme’u âyâtillâhi tütla aleyhi sümme yusırru müstekbiren keen lem yesma’ha*febeşşirhu Bi azâbin eliym; Kendisine bildirilirken, Allâh işaretlerini işitir; sonra sanki onları işitmemiş gibi (üstüne alınmadan) büyüklük taslayarak (şirk düşüncesinde) ısrar eder... Onu, içine düşeceği feci azabı ile müjdele! 
- 
        Ve izâ alime min âyâtiNA şey’enittehazeha hüzüva* ülaike lehüm azâbün mühiyn; İşaretlerimizden bir şey ulaştığında, onları alaya alır! İşte onlar içindir aşağılayıcı azap! 
- 
        Min veraihim cehennem* ve lâ yuğniy ‘anhüm ma kesebu şey’en ve lâ mettehazû min dûnillâhi evliyâ’* ve lehüm azâbün ‘azıym; Peşlerinde de cehennem! Kazandıkları (servet ve makâm türü) şeyler de, Allâh dûnunda edindikleri velîler de kendilerinden hiçbir azabı savamaz! Onlar için azîm bir azap vardır. 
- 
        Hazâ hüda* velleziyne keferu Bi âyâti Rabbihim lehüm azâbün min riczin eliym; İşte hakikat rehberi! Rablerinin, varlıklarındaki işaretlerini inkâr edenlere gelince, onlar için en kötü türden feci bir azap vardır. 
- 
        Allâhulleziy sahhare lekümül bahre li tecriyel fülkü fiyhi Bi emriHİ ve li tebteğu min fadliHİ ve lealleküm teşkürun; Allâh ki, O’nun lütfundan istemeniz ve şükretmeniz için, hükmü olarak (Sünnetullâh’ı gereği) gemilerin (beyinlerin yaşamı) akıp gitmesi için, denizi (ilimleri) size (şuur) hizmetle işlevlendirdi! 
- 
        Ve sahhare leküm ma fiys Semavati ve ma fiyl Ardı cemiy’an minh* inne fiy zâlike leâyâtin likavmin yetefekkerun; Semâlarda (beyindeki bilinç mertebelerinde) ve arzda (bedensel yaşamda) ne varsa, O’ndan tümünü, size (şuurunuza) hizmetle işlevlendirmiştir! Gerçektir ki, bu olayda tefekkür eden topluluk için elbette (önemli) işaretler vardır. 
- 
        Kul lilleziyne amenû yağfiru lilleziyne lâ yercune eyyamAllâhi liyecziye kavmen Bima kânu yeksibun; İman edenlere söyle, “Allâh Günleri”ni (bildirilenlerin yaşanacağı süreç) ummayanları bağışlasınlar; tâ ki (Allâh) onları yaptıklarının getirisi ile cezalandırsın! 
- 
        Men amile salihan felinefsih* ve men esae fealeyha* sümme ila Rabbiküm turce’un; Kim imanın gereği bir eylem ortaya koyarsa kendi nefsi lehinedir! Kim de kötülük yaparsa, kendi aleyhinedir! Sonunda Rabbinize döndürülürsünüz! 
- 
        Ve lekad ateyna beniy israiylel Kitabe vel Hükme ven Nübüvvete ve razaknâhüm minet tayyibati ve faddalnâhüm ‘alel ‘alemiyn; Andolsun ki İsrailoğullarına Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsini, Hikmeti ve Nübüvveti verdik, onları tertemiz yaşam gıdalarıyla besledik ve kendilerini (bunlardan yoksun) âlemlere (insanlara) üstün tuttuk. 
- 
        Ve ateynahüm beyyinatin minel emr* femahtelefu illâ min ba’di ma câehümül ılmü bağyen beynehüm* inne Rabbeke yakdiy beynehüm yevmel kıyameti fiyma kânu fiyhi yahtelifun; Onlara hükmümüzden apaçık deliller (Sünnetullâh bilgileri) de verdik... (Onlar) kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık (benlik duygusu) yüzünden ayrılığa düştüler! Rabbin, ihtilafa düştükleri hususta kıyamet sürecinde aralarında hüküm verecektir. 
- 
        Sümme ce’alnake alâ şeriy’atin minel emri fettebı’ha ve lâ tettebı’ ehvaelleziyne lâ ya’lemun; Sonra biz seni, hükmümüzle oluşmuş şartlarla meydana getirdik! Ona uy, (Hakikati, Dini) bilmeyenlerin hevâlarına (bedensellikten kaynaklanan heves ve düşüncelerine) tâbi olma! 
- 
        İnnehüm len yuğnu anke minAllâhi şey’a* ve innez zâlimiyne ba’duhüm evliyau ba’d* vAllâhu Veliyyül müttekıyn; Muhakkak ki onlar (hakikat dışı düşünceler) Allâh’tan (hakikatin olan Esmâ’sından) sana (bilincine) yarar sağlayacak bir şey oluşturmaz! Zâlimler (nefslerine zulmedenler), birbirlerinin velileridir! Korunanların Veliyy’i ise Allâh’tır! 
- 
        Hazâ basâiru lin Nasi ve hüden ve rahmetün likavmin yukınun; Bu (Kur’ân), insanlar için kavranası gerçekler; yakîne ermiş kimseler için de hakikate erdirici ve rahmettir. 
- 
        Em hasibelleziynecterehus seyyiati en nec’alehüm kelleziyne amenû ve amilus salihati sevaen mahyahüm ve mematühüm* sâe ma yahkümun; Yoksa kötülükleri kazananlar, kendilerini, iman edip imanın gereğini uygulayanlarla aynı kılacağımızı; hayatlarında ve mematlarında eşit (tutacağımızı) mi sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar! 
- 
        Ve halekAllâhus Semavati vel Arda Bil Hakkı ve litücza küllü nefsin Bima kesebet ve hüm lâ yuzlemun; Allâh, semâları (bilinçleri) ve arzı (bedeni) Hak olarak (Esmâ’sıyla) yarattı; her kişi kazandığının sonucunu yaşasın diye; onlara haksızlık edilmez! 
- 
        Eferaeyte menittehaze ilâhehu hevahu ve edallehullahu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ıhi ve kalbihi ve ce’ale alâ basarihi ğışaveten, femen yehdiyhi min ba’dillâh* efela tezekkerun; Hevâsını tanrı edinen; (bu yüzden) Allâh’ın onu bilgisi (kabulü) doğrultusunda saptırdığı, algılaması ve hakikati hissedişini kilitlediği, görüşüne perde koyduğu kimseyi gördün mü? Allâh’ın bu uygulamasından sonra onu kim hakikate erdirebilir ki! Hâlâ düşünüp değerlendirmez misiniz? 
- 
        Ve kalu ma hiye illâ hayatüned dünya nemutü ve nahya ve ma yühliküna illed Dehr* ve ma lehüm Bi zâlike min ‘ılm* in hüm illâ yezunnun; Dediler ki: “Yaşam dünya hayatından ibarettir! Ölüm, yaşam; hepsi buradadır! Bizi sadece zaman yok eder!” Bu konuda onların hiçbir delilleri yoktur! Onlar sadece zan içindeler! 
- 
        Ve izâ tütla aleyhim ayatuNA beyyinatin ma kâne huccetehüm illâ en kalu’tu Bi abaina in küntüm sadikıyn; Karşılarında işaretlerimiz apaçık bildirildiğinde: “Eğer sözünüzde sadıksanız hadi getirin atalarımızı” demekten başka söyleyecek sözleri yoktur. 
- 
        Kulillâhu yuhyiyküm sümme yümiytüküm sümme yecma’uküm ila yevmil kıyameti lâ raybe fiyhi ve lâkinne ekseren Nasi lâ ya’lemun; De ki: “Allâh sizi canlandırıyor! Sonra size ölümü yaşatacak! Sonra kendisinde kuşku olmayan kıyamet sürecinde sizi bir araya getirecek! Ne var ki insanların çoğunluğu (bu gerçekleri) anlayamıyor!” 
- 
        Ve Lillâhi Mülküs Semavati vel Ard* ve yevme tekumüs saatü yevmeizin yahserul mubtılun;; Semâların ve arzın mülkü (Esmâ ile işaret edilen özellikleri açığa çıkarmak için, onları belli bir işlevle yoktan vareden) Allâh içindir! O Saatin geldiği süreçte, (işte) o zaman hakikati geçersiz kılmaya uğraşanlar hüsrandadırlar! 
- 
        Ve tera külle ümmetin casiyeten, küllü ümmetin tüd’a ila kitabiha* elyevme tüczevne ma küntüm ta’melun; Her inanç toplumunu diz üstü çökmüş görürsün! Her inanç toplumu, kendi bilgisine göre çağrılır. “Bu süreç, yaptıklarınızın karşılığını yaşama sürecidir!” (denilir). 
- 
        Hazâ KitabuNA yentıku aleyküm Bil Hakk* inna künna nestensihu ma küntüm ta’melun; İşte bilgimiz! Size Hak olarak dilleniyor... Biz yaptıklarınızı kaydediyorduk! (Hafızalıyorduk - varlıktaki evrensel hafıza - memory.) 
- 
        Feemmelleziyne amenû ve amilus salihati feyüdhılühüm Rabbühüm fiy rahmetiHİ, zâlike hüvel fevzül mubiyn; İman edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, Rableri onları Rahmetine dâhil eder! İşte bu apaçık başarıdır! 
- 
        Ve emmelleziyne keferu* efelem tekün âyâtiy tütla aleyküm festekbertüm ve küntüm kavmen mücrimiyn; Hakikat bilgisini inkâr edenlere gelince, “İşaretlerim size bildirilmedi mi? (Ama siz) benliklerinizi yücelttiniz ve suçlular (şirk koşanlar) toplumu oldunuz!” (denilir). 
- 
        Ve izâ kıyle inne va’dAllâhi Hakkun ves saatü lâ raybe fiyha kultüm ma nedriy mes saatü in nezunnü illâ zannen ve ma nahnu Bi müsteykıniyn; “Allâh vaadi haktır ve O Saat (hakikatin ortaya çıkacağı süreç) ki, onda şüphe yoktur” denildiğinde: “O Saat nedir, bilmiyoruz... Sadece bir zan olduğunu düşünüyoruz ve buna yakînimiz yok!” demiştiniz. 
- 
        Ve beda lehüm seyyiatü ma amilu ve haka Bihim ma kânu Bihi yestehziun; Yaptıkları şeylerin kötülükleri onlarda açığa çıktı ve alay ettikleri şey kendilerini kapsadı! 
- 
        Ve kıylel yevme nensaküm kema nesiytüm Lıkae yevmiküm hazâ ve me’vakümün naru ve ma leküm min nasıriyn; Denilmiştir onlara: “Bu sürece kavuşmayı unuttuğunuz gibi; biz de bu süreçte sizi unuturuz! Barınağınız ateştir ve size yardım edecek de yoktur!” 
- 
        Zâliküm Bi ennekümüttehaztüm âyâtillâhi hüzüven ve ğarretkümül hayatüd dünya* felyevme lâ yuhrecune minha ve lâ hüm yüsta’tebun; “Bunun böyle oluşunun sebebi şudur: Allâh işaretlerini ciddiye almadınız ve dünya zevkleri sizi aldattı!”... Bugün ondan (ateşten) çıkarılmazlar ve onlardan özür de kabul edilmez! 
- 
        FeLillâhil Hamdu Rabbis Semavati ve Rabbil Ardı Rabbil ‘alemiyn; Hamd; semâların Rabbi, arzın Rabbi, Rabb-ül âlemîn olan Allâh’a aittir (Hamd eden O’dur)! 
- 
        Ve lehül Kibriyau fiys Semavati vel Ard* ve HUvel ‘Aziyzül Hakiym; Kibriyâ (benlik); semâlarda ve arzda O’na aittir! O, Aziyz’dir, Hakiym’dir.