Bedir’de Karargâh Kurulması
Efendimiz AleyhisSelâm, Bedir kuyusu civarına indiği zaman, karargâhın nereye kurulması hakkında ashabıyla müşavere yapmak istedi ve bu gayeyle onlara karargâhın nereye kurulursa uygun olacağını sordu...
Efendimiz AleyhisSelâm’ın bu sualine o zaman otuz üç yaşında fakat çok iyi bir cengâver olan Hubab bin Münzir cevap verdi:
− Yâ Rasûlullâh, biz hem cengâveriz hem de kabileyiz... Bana sorarsan derim ki; bu civardaki bütün suları kapatalım biri hariç olmak üzere, sonra da o son kalan menbanın başına karargâhımızı kuralım...
Hubab bunları söyledikten sonra hatırına Efendimiz’in işine karışmış gibi olacağı gelerek sözlerine şu açıklamayı ilave etti:
− Yâ Rasûlullâh, bu fikrimi açıklamamış sayılmamı rica ederek evvela şunu sormak isterim:
Burası, Allâhû Teâlâ’nın Sana inmen için emrettiği yer midir; yoksa Senin şahsi bir görüşle harp tedbiri olarak kararlaştırdığın yer midir?.. Eğer Allâh’ın emri ise, bu teklifimi hiç yapılmamış say!.. Yok eğer istişare için sormuşsan, teklifim bâkîdir!..
Efendimiz AleyhisSelâm Hubab’ın sualini açıkladı:
− Hayır, geçici olarak alınmış bir karar neticesinde buraya indik... Bu yer değişebilir!..
Bu izahattan sonra Hubab tekrar söz aldı ve yapılması gereken işe ve kurulması gereken karargâh bölgesine dair fikrini sarahatle bildirdi:
− Yâ Rasûlullâh, benim kanaatime göre, burası karargâh kurmaya müsait değildir... Biz Kureyşlilerin konaklayacağını tahmin ettiğim suyu bol ve tatlı olan bir kuyunun başında karargâh kurup, oradan savaşalım... Diğer kuyuları kapattığımız için onlar harp sırasında susuz kalacaklar, buna mukabil biz asla susuzluk çekmeyeceğiz...
Hubab’ın bu teklifini açıkladığı sırada Cibrîl AleyhisSelâm, Efendimiz AleyhisSelâm’e yapılması gereken işi söyledi...
− Hubab’ın teklifi yerindedir...
Efendimiz AleyhisSelâm bundan sonra kesin kararı ashaba bildirdi...
− Yâ Hubab, senin işaret ettiğin husus isâbetlidir!.. Böyle yapacağız...
Bundan sonra müslümanlar yerlerinden kalkarak, hep beraber Hubbab’ın bildirdiği kuyunun başına gittiler... Ve burada karargâh kurdular...
Sonra da elbirliği ile taşlar toplayarak kuyuları doldurmaya başladılar... Kuyular taşlarla doldurulduktan sonra Sa’d bin Muaz (r.a.) ortaya bir teklif attı:
− Yâ Rasûlullâh, burada Senin için gölgelenebileceğin bir gölgelik yapmak isteriz, hurma dallarından... Bu arada bir de hayvan temin etmek isteriz... Eğer savaşta Allâh’ın inayet ve nusreti bize nasip olursa, ne âlâ!.. Yok eğer takdirimizde mağlup olmak varsa, bu takdirde Sen o hayvana biner ve doğruca Medine’de bıraktığımız kardeşlerimizin yanına dönersin...
İnan ki, Medine’de kalanlar için Sen bizden daha sevgilisin... Onlar eğer burada değillerse, Senin savaşacağını bilmediklerinden gelmemişlerdir... Onlar Allâh’ın lütfu inayetiyle Seni korurlar; emirlerine riayet ederler ve daima Senin rahat etmen ve gayene ulaşman için canlarını feda ederler...
Efendimiz AleyhisSelâm kendisini böylesine düşünen Sa’d bin Muaz Hazretlerine hayır duada bulunduktan sonra gölgelik yapmasına müsaade etti...
Müslümanlar kısa zamanda arzu edilen gölgeliği hurma dallarından ve yapraklarından yapıp bitirmişlerdi... Bundan donra Efendimiz AleyhisSelâm yanına Hazreti Ebu Bekir es Sıddîk’ı da alarak bu gölgeliğe girip, hareketin bundan sonra gelişecek olan safahatını düşünmeye başladı...
Efendimiz AleyhisSelâm’ın burada aldığı tedbirlerden birisi de Kureyş kavmi yakınına bir iki casus veya gözcü gönderip, onların son durumları hakkında bilgi toplamak oldu... Seçilen iki kişi ashabtan Ammar bin Yasir ile İbni Me’sud (r.a.) idi...
Ammar ile Mes’ud (r.a.), Kureyşli müşriklerin kampının iyice yakınlarına kadar gelerek, yıldızların ışığı ve mehtabın aydınlığı altında onların hareketlerini incelemeye başladı... Sabah namazı yaklaştığında iki gözcü vazifelerini yapmış olmanın rahatlığında karargâha geri göndüklerinde, Rasûlü Ekrem AleyhisSelâm de onları beklemekte idi... Hemen O’nun yanına varıp gördüklerini naklettiler ve vardıkları hükmü açıkladılar:
− Yâ Rasûlullâh, onlar müthiş bir korku içindeler... Atlarını kişnetmemek, gürültü çıkarmamak için ellerinden geleni yapıyorlar... Ayrıca içki ve kumarla vakit geçiriyorlar...
Sabah olup da Güneş bir iki mızrak boyu yükseldikten sonra Kureyşli müşriklerden bazıları çevrelerinde keşfe çıkmıştı... Etraflarında ayak izlerini görünce hemen mütehassıs durumunda olan Nübeyh bin Haccac’a haber verdiler...
Nübeyh hemen ayak izlerinin yanına gelip tetkik ettikten sonra kimlere ait olduğunu yanındakilere açıklayıverdi:
− Gece bizi kolaçan etmeye gelenler, Sümeyye’nin oğlu Ammar ile Ümmü Abid’in oğlu Mes’ud’dur... Demek oluyor ki, müslümanlar yakınımızdadırlar ve bizi kontrol için casus olarak gece bu ikisini yakınımıza yollamışlardır... Anlaşılan Muhammed,bizim ve Yesriblilerin ne kadar aklı ermezi varsa onları toplayıp buraya gelmiş...
Zaferi kolay kazanacağız... Ancak şu hususa çok dikkat ediniz: Muhammed ve O’nun ashabı ile karşılaştığınız zaman sakın onların gençlerini öldürmeyiniz... Sadece Yesriblileri öldürünüz ki, bir daha karşımıza çıkmaya cesaret edemesinler... Bizim cahil gençleri ise Mekke’de iyice bir teşhir edip, bir daha başkalarının bu duruma gelmesine mâni oluruz...