Enes Bin Malik’in Müslüman Oluşu
Ümmü Süleym, müslümanlığı kabulü sırasında Malik bin Nadr ile evli bulunuyordu... Enes bin Malik de onların bu evliliğinden dünyaya gelmiş bulunuyordu...
Ümmü Süleym, Efendimiz AleyhisSelâm’ın gelişini haber alınca tek başına doğruca Efendimiz AleyhisSelâm’ın yanına koşmuş ve O’nun elinden müslüman olmuştu... Daha sonra Enes bin Malik annesinin müslüman olduğunu öğrendi... Ve annesinin din değiştirmesinden dolayı üzülerek sitem etti:
− Demek sen dinden çıktın?.. Sapıttın artık?..
Annesi ona meseleyi izah etmek istedi:
− Hayır yâ veledi!.. Ben dinden çıkmadım ve sapıtmadım... Ancak şu yurdumuza gelen zâtın Allâh’ın Rasûlü olduğuna iman ettim!..
Enes (r.a.) o zaman on yaşında bulunuyordu... Annesinin bu sözleri kendisine tesir etti...
Ümmü Süleym ısrar etti:
− Haydi sen de söyle bakayım “Sadece Allâh vardır; tapılacak yoktur ve Muhammed O’nun Rasûlüdür” diye...
Enes (r.a.) annesinin bu isteğini yerine getirdi...
− Sadece Allâh vardır, tapılacak tanrı yoktur; ve Muhammed O’nun Rasûlüdür!
O sırada içeriye babası Malik girmişti... Onların bu konuşmalarını işitince aklı sıra oğlunu ikaz etmek istedi:
− Sakın annene inanma ve dediğini de yapma!.. Ve daha sonra dışarı çıktı.
Ancak yolda giderken bir düşmanı ile karşılaştı ve aralarında çıkan tartışma sonucu mızrakla öldürüldü... Müslüman olan Ümmü Süleym ile oğlu Enes (r.a.) kendi başlarına kalmışlardı... Malik’in öldürülmesinden sonra dul kalan Ümmü Süleym’e Medineli müşriklerden Ebu Talha tâlip oldu... Ancak müslüman olan Ümmü Süleym onunla evlenmeye aralarındaki inanış farkı dolayısıyla razı olmadı...
Ümmü Süleym, Ebu Talha’ya şöyle konuştu:
− Sen ki sana faydası veya zararı olmayan bir taşa tapınmakla meşgûlsün, ben seninle nasıl evlenebilirim ki?.. Düşün ki, bir marangozun, heykeltıraşın yonttuğu tahtaya, taşa tapınmakla ömür geçiriyorsun!..
Ebu Talha bir cevap veremedi ve Ümmü Süleym’in yanından kalkıp gitti... Aradan bir zaman geçtikten sonra ikinci defa Ümmü Süleym’e tâlip oldu... Ancak aldığı cevap gene aynı idi... Fakat kalbi bu defa daha yaklaşmış bulunuyordu İslâm’a...
Nihayet aradan bir zaman daha geçtikten sonra üçüncü bir defa daha teklifte bulundu... Ümmü Süleym bu defa daha da sert konuştu ve kati cevabını bildirdi kendisine:
− Yâ Ebu Talha, senin tapmakta olduğun put, filan oğullarının kölesi tarafından yontularak yapılmakta mıdır?..
− Evet?..
− Peki sen, yerden biten ve filan oğullarının kölesi tarafından yapılan bir tahta parçasına tapınmaya utanmıyor musun?..
Sen de iman etsen, Allâh’a imanını ikrar etsen, Rasûlüne inancını açıklasan ve ben de bunu söz kabul ederek sana varsam ne olur?.. Böylece hem iman etmiş olursun, hem de benimle beraber olursun!..
Ebu Talha bu teklif karşısında biraz durakladı ve konuştu:
− Bana biraz müsaade et de düşüneyim!..
Aradan kısa bir zaman geçtikten sonra da tekrar Ümmü Süleym’in evine çıkageldi ve kararını açıkladı:
− Allâh’a iman ediyor ve Muhammed’in O’nun Rasûlü olduğunu kabul ediyorum ve bu söz karşılığında seni zevce olarak istiyorum...
Ümmü Süleym’in isteği yerine gelmişti... Böylece ikisi evlendiler...
Bu arada Ümmü Süleym on yaşındaki Enes (r.a.)’ı elinden tuturak Efendimiz AleyhisSelâm’ın yanına varmış ve şöyle konuşmuştu:
− Ey Allâh Rasûlü!.. Ensarın kadın ve erkeğinden sana hoş geldine gelipte bir hediye sunmayan kalmadı!.. Ancak, benim durumum sana bir hediye getirmeye müsait değildir... İşte bu sebeple sana oğlumu getiriyor ve onu sana dilediğin gibi hizmet etmesi için bırakıyorum... Senin olsun ve dilediğin şekilde Sana hizmet etsin...
Efendimiz AleyhisSelâm’ın vefatından sonra Enes (r.a.)’ın şu açıklaması, bilhassa hakikat ehlince çok büyük bir noktaya işaret eden önemli bir beyan olarak kabul edilmektedir...
Enes (r.a.) Efendimiz’le bir arada geçen yılları için şöyle buyurmaktadır...
− Vallâhi, seferde ve hazarda Hz. Rasûlullâh AleyhisSelâm’a on sene müddetle hizmet ettim.
Bir kere bana “Üf” demedi!..
Yapmış olduğum herhangi bir şey için de, “ne diye bunu böyle yaptın”, ya da yapmadığım bir şey için de “ne diye böyle bir şeyi yapmadın” diye asla bir şey sormadı!
Ehlullâh, bu sözlerin altında yatan kader sırrına vâkıf olan Rasûlullâh AleyhisSelâm’ın insanları hakikatte nasıl gördüğüne işaret etmektedirler...
Bu arada mevzuya tam isâbeti dolayısıyla Erzurumlu İbrahim Hakkı Kaddesallâhu Sırrahu’nun bir kıtasını da vermek isterim... Der ki:
Deme şu niçin şöyle;
Yerincedir o öyle;
Bak sonuna, sabreyle!..
Görelim Mevlâ neyler,
Neylerse güzel eyler!.
Evet, Ümmü Süleym İslâm’a ilk katılanlar arasında gerçekten çok değeri olan hanımdı... Onun başından geçen ikinci bir hâdise de bütün müslüman hanımlara ve keza erkek kardeşlerimize büyük bir ibret kıssası olduğundan burada ondan da bahsetmek istiyorum...
Ümmü Süleym (r.a.)’ın Ebu Ümeyr adında bir oğlu vardı ki, hastaydı... Bir gün babası Ebu Talha evde yokken vefat etti... Ebu Talha İslâmiyete tam olarak yakîn kazanamamasından dolayı birdenbire ölüm haberini alıp üzülmesin diye, Ümmü Süleym, kendisi eve gelmeden oğlunu yıkadı, buhurladı ve bir kenara koydu... Üstüne de bir bez örttü, uyuyormuşcasına...
Akşam olduğunda Ebu Talha eve geldi... Ve sordu:
− Çocuk nasıldır?..
− Çocuğun ızdırabı dindi!.. Rahata kavuştuğunu zannediyorum...
Sonra kocasına akşam yemeği hazırladı... Onu yedirdi ve doyurdu... Sonra da o güne kadar hiç yapmadığı şekilde süslendi, mesut göründü ve beraber yattılar...