Kûba’da
Nihayet Pazartesi olmuştu ki, Medine yakınında bulunan “Kûba” köyüne iki saatlik yolları kaldı... Karşılarından da bir kafile gelmekteydi... İlk müslümanlardan Zübeyr ile Taha Hazretleriydi bu gelmekte olan kafile sahipleri...
Onları görünce bir sevindiler, bir sevindiler ki... Yolculuk sebebiyle toz kir içinde kalmıştı Rasûlü Ekrem ile Hazreti Sıddîk... Onlara:
− Yâ Rasûlullâh, yâ Eba Bekr... Yollarda elbiseniz toz, kum içinde kalmış... Hâlbuki Medine ahalisi sizi güzel, temiz kıyafetler içinde görmelidir... diyerek Şam’dan yeni almış oldukları ticaret eşyası içinden beyaz, yeni elbiseler çıkarıp, Rasûlü Ekrem ile Ebu Bekr es Sıddîk’a hediye ettiler...
Sonra hep beraber Medine’ye müteveccihen yolarına devam ettiler... Güneş tam tepelerine yükselmiş, gene her zaman olduğu gibi taş, kum parçacıklarını kaynatmakla meşgûldü...
Onların Mekke’den hareketini işitmiş olan Medineli müslümanlar, her sabah kuşluk vaktinde “Harre” denilen mevkiye geliyor ve orada öğleye yakın bir zamana kadar istikbal etmek için bekliyorlardı... Keza o gün de, gene beklemişler ve sonra ümitlerini keserek evlerine dönmüşlerdi...
Yahudilerin birisinin bir işi çıkmıştı o sıra... Civardaki tarlasına bakması lazım geliyordu. Hemen az ilerdeki gözetleme kulesine çıktı ve tarlasına bakmaya başladı... Aniden ufukta karaltılar belirivermişti. Sıcak dolayısıyla meydana gelen sis manzaraları içinden üzerlerine beyazlar giymiş bir kafile, oraya doğru geliyordu... Aklına, bu kafilenin gelmesi beklenen Rasûlullâh ile ashabı olduğu ihtimali geldi... Bu muhteşem manzaranın tesiri altında, dayanamayarak başladı haykırmaya olanca sesiyle:
− Heeeyyy!.. Müslümanlaaar!.. Beklediğiniz O Zât geliyor işte!..
Müjde top gibi patladı bu sesle âdeta... Haykırışı duyan müslümanlar evlerine dalıp, kılıç, kalkan, silahları namına neleri varsa takınıp, en güzel elbiselerini giydiler... Kadınlar el ve ayaklarına altın bileziklerini taktılar. Atları olanlar, meşhur arap atlarını en güzel eğerleriyle süslediler. Develeri olanlar, onları dahi süsleyip, kadın erkek, çoluk çocuk, akın akın Rasûlü Ekrem ile Hazreti Sıddîk’ı karşılamak üzere yollara döküldüler...
Artık aralarında bir saatlik kadar bir mesafe kalmıştı...
İki kafile, yolcular ile istikbalciler, “Harre” denilen mevkide karşılaştılar. Sadece Medine’ye bir saat mesafedeki Kûba halkı değil, Medine’nin bizzat şehir halkından kişiler dahi gelmişti istikbale...
İki kafile, Rasûlü Ekrem’e yapılan çeşitli sevgi gösterileri arasında, Medine’nin sağ tarafına düşüp -tabii yaya olarak- bir saat kadar mesafedeki Kûba köyüne yöneldi...
Tarih, yeni bir devrin başlangıcını ilan ediyor: 8 Rebiülevvel, 1. Hicret yılı...
622. Milâdi yıl... Aylardan Eylül, günlerden Pazartesi...