Bu zevâtın ölümünden sonra Bakara Sûresinin 154. âyeti kerîmesi nâzil olmuştu:
“Allâh için (iman ehli olduğu ve iman mücadelesi verdiği için) öldürülenlere “ölüler” demeyin. Bilakis onlar diridirler, ancak siz bunu idrak edecek kapasiteye sahip değilsiniz.” (2.Bakara: 154)
Gene Bedir Gazasında öldürülen müşriklerden bir kısmı da şöyle idi:
1. Ebu Cehil bin Hişam, 2. Utbe bin Rebia, 3. Şeybe bin Rebia, 4. Velid bin Utbe, 5. Hanzala bin Ebu Süfyan, 6. Ukbe bin Muayt, 7. Zem’a bin Esved, 8. Nevfel bin Huveylid, 9. Ebul Bahteri bin Hişam, 10. Nadr bin Haris, 11. Amr bin Süfyan, 12. Cabir bin Süfyan, 13. Münebbih bin Haccac, 14. Umeyye bin Halef, 15. Muaviye bin Amir, 16. Amir bin Zeyd, 17. Ukbe bin Zeyd, 18. Yezid bin Temin, 19. Abdulah bin Münzir, 20. Nübeyh bin Haccac...
Ve bunlardan başka elli müşrik daha müslümanlar tarafından öldürülmüş bulunuyordu...
Bu gaza sırasında 25 yaşında olan Hazreti Âli, aşağı yukarı yirmiye yakın müşriği öldürmüştü...
Bundan sonra gaza meydanında vurulmuş olan müşriklerin aşağı yukarı yirmi dördü o civarda kazılan bir kuyuya atıldıktan sonar Efendimiz AleyhisSelâm onların içinde bulunduğu kuyunun başına gitti... O’nun bir ihtiyacı olduğunu sanan müslümanlar da peşinden yürüdüler...
Efendimiz AleyhisSelâm kuyunun başına geldiği zaman, içine atılmış bulunan müşriklere şöyle hitap etti:
− Ey kuyuya atılanlar... Ey Utbe bin Rebia... Ey Şeybe bin Rebia... Ey Umeyye bin Halef... Ey Ebu Cehil bin Hişam...
Sizler, Rasûlullâh’ın kavminin en kötüleri idiniz... Sizler, beni yalanladınız, başkaları ise beni tasdik etti... Sizler beni yuvamdan çıkardınız, başkaları bana kucak açtı... Sizler benimle çarpıştınız, başkaları bana yardım etti...
Neticede siz, Rabbinizin size vadetmiş olduğu azabı gerçekleşmiş olarak buldunuz mu? Ben, şüphesiz ki, Rabbimin bana olan vaadini gerçekleşmiş olarak buldum...
O sırada Efendimiz AleyhisSelâm’ın yanında bulunan Hazreti Ömer ve bazı ashab hayretle sordular:
− Yâ Rasûlullâh, Sen şu cesetlere, leşlere ne diye hitap edersin ki?..
Efendimiz AleyhisSelâm onlara yeminle hitap etti:
− Muhammed’in varlığı kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki, benim söylediklerimi siz onlardan daha iyi anlar bir hâlde değilsiniz!.. Ancak ne var ki, onlar bana cevap vermeye kendilerinde güç bulamazlar!..
Daha sonra müslümanlar gazada elde edilen ganimetleri paylaşmaya başladılar... Ancak ganimetlerin taksiminde ihtilafa düşüldü... Zira bazı müslümanlar gaza sırasında Efendimiz yanında koruyucu olarak kalırken bazıları ön safta savaşmışlar, bazıları da ganimetleri toplamışlardı... Şimdi bazıları, bazılarından daha fazla ganimete hak kazandıklarını ileri sürüyorlardı...
İslâm’dan evvelki kavimlerde ise ganimet haramdı... O devirlerde harplerden alınan ganimetler bir yerde toplanır ve burada yakılırdı... Böylece ganimet ilk defa olarak müslümanlara helal kılınmış oluyordu...
Ganimetlerin toplanması sırasında Sa’d bin Ebi Vakkas (r.a.), Efendimiz AleyhisSelâm’dan bu durumun sebebini sordu:
− Yâ Rasûlullâh, zayıflara koruyucu durumunda olan kuvvetlilere ve süvarilere de, aynı zayıfların hakkını mı dağıtacaksın?
Efendimiz AleyhisSelâm her devirde, her kuvvetli durumda olan müslümanın kulağına küpe olacak ikazı yaptı:
− Sizler, yardıma ve rızka zaiflerin yüzünden nail olmuyor musunuz?
Bu gaza sonunda ele geçen ganimet, yüz elli deve, on at, harp âlet ve teçhizatı, çeşitli elbiseler ve bol miktarda kırmızı kadifeden ibaretti...
Bu ganimet içinden Ebu Cehil’in devesini Efendimiz AleyhisSelâm almış, ayrıca Münebbih bin Haccac’ın kılıcı Zülfikâr da gene Efendimiz AleyhisSelâm’a hediye edilmişti... Ancak Efendimiz AleyhisSelâm bu kılıcı daha sonra Hazreti Âli’ye hediye etmişti.