“Ebu Talib’e ölüm yaklaşınca Rasûlullâh ona geldi ve onun yanında Ebu Cehil ile Abdullah İbnü Ebu Ümeyye İbn Mugıyre’yi buldu...
Rasûlullâh AleyhisSelâm:
− Ey amca, Lâ ilâhe illAllâh de!.. Ki bununla Allâh katında sana şefaat edebileyim?..
Bunun üzerine Ebu Cehil ile Ebu Ümeyye atıldı:
− Yâ Ebu Talib, Abdulmuttalib’in dinini terk mi ediyorsun?..
Buna rağmen Rasûlullâh AleyhisSelâm Kelime-i Tevhid’i teklif etmekte ısrar eti...
Ötekiler de küfrü telkine devam ettiler...
Nihayet Ebu Talib son olarak şöyle konuştu:
− O, (kendini kasterek) Abdulmuttalib dini üzeredir!..
Ve böylece Kelime-i Tevhid’i getirmekten kaçındı...
Bundan sonra Rasûlullâh AleyhisSelâm:
− İyi bil ki, vahy olunmadığım müddetçe senin için Allâh’tan muhakkak mağfiret dileyeceğim!
Bundan sonra Allâh Azze ve Celle, Tevbe Sûresi’nin 113. âyetini inzâl buyurdu:
“Ne En Nebi’ye ne de iman edenlere, akraba dahi olsalar, ateş ehli oldukları açıkça belli olduktan sonra şirk koşanlar için bağışlanma dilemeleri olur şey değil (zira “Allâh şirki bağışlamaz”)!” (9.Tevbe: 113)
Bundan sonra da Cenâb-ı Hak gene Efendimiz AleyhisSelâm’a şu âyeti buyurdu:
“Kesinlikle sen, sevdiğini hakikate erdiremezsin! Ne var ki Allâh dilediğini hakikate yönlendirir! “HÛ” hakikati yaşayacakları bilir!” (28.Kasas: 56)
“Her kim, şüphesiz ki, Allâh’tan başka tanrı olmadığı hakikatını bilerek ölürse, cennete gider..”
***
“Hiçbiriniz, ben kendisine, çocuğundan, babasından, ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça iman etmiş olmaz!..”
Ve işte bu hadîs-î şerîf’i destekleyen bir âyeti kerîme:
“En Nebi, iman edenlere, kendi benliklerinden daha önceliklidir! Onun eşleri onların (iman edenlerin) analarıdır!..” (33.Ahzâb: 6)
***
“Üç şey münafıklık alâmetidir:
Konuştuğunda yalan konuşur;
Söz verdiğinde sözünden döner;
Emanete hıyanet eder!..”
***
“Müslümana sövmek fâsıklık ve onunla ölümüne çatışmak ise küfürdür...”
***
Rasûlullâh AleyhisSelâm bir gün kadınların yanına gidip onlara vaaz etti ve şöyle buyurdu:
− Ey kadınlar topluluğu, sadaka verin ve çok istiğfar eyleyin... Çünkü ben, cehennem ahalisinin çoğunu sizlerden gördüm...
Bunun üzerine orada bulunan kadınlardan akıllı ve vakarlı olan bir tanesi şöyle sordu:
− Bizim neyimiz var ki, çoğumuz cehennemlik olmuşuz, yâ Rasûlullâh?..
− Çünkü siz ötekine berikine çokça lânet (belâ) okur, kocalarınıza karşı nimete küfranda bulunursunuz!.. Akıllı ve ihtiyatlı bir kimsenin aklını, sizin kadar eksik akıllı ve eksik dinli bir kimsenin çekebileceğini hiç görmedim...
Kadın sordu:
− Yâ Rasûlullâh, akıl ve din noksanlığımız nedir?..
− Akıl noksanlığına gelince: İki kadının şehâdeti, bir erkeğinkine denk olur... İşte bu akıl noksanlığınızdandır...
Birçok geceler bekler, namaz kılmazsınız; Ramazan’da oruç tutmazsınız (bazı günlerde)... İşte bu da din noksanlığınızdır...”
***
“Ebu Zerr (r.a.) anlatır:
− Bir kere Rasûlullâh AleyhisSelâm’in yanına gitmiştim...
O, üzerinde beyaz bir örtü bulunduğu hâlde uyuyordu... (Döndüm...)
Biraz sonra gene geldim... Gene uyuyor buldum... (Döndüm...)
Biraz sonra gene geldim... Bu defa uyanmıştı... Yanına oturdum...
− Lâ ilâhe illAllâh, diyen ve bu iman ile ölen kimse cennete girecektir...
Ben sordum:
− Zina ederse, hırsızlık yaparsa da mı?..
Rasûlullâh AleyhisSelâm:
− Zina etse de, hırsızlık yapsa da!.. buyurdu...
Ben gene sordum:
− Zina etmiş olsa, hırsızlık yapmış olsa da mı?..
Gene buyurdu:
− Zina etmiş olsa da, hırsızlık yapmış olsa da!..
Ve bu sual cevap üç defa karşılıklı soruldu, cevaplandırıldı...
Nihayet dördüncüsünde Rasûlullâh AleyhisSelâm:
− Ebu Zerr’in toprağa burnu sürtülse de!.. diye konuştu...”
***
“Hiçbir kavim yoktur ki, ahdlerini bozsunlar da, Allâh onlara azap göstermesin...
Hiçbir kavim yoktur ki, alışverişlerinde eksik tartsınlar da, Allâh onlardan yağmur tanelerini men etmesin...
Hiçbir kavimde riya çoğalmaz ki, Allâh onlara vebayı musallat etmesin...
Hiçbir kavim yoktur ki, hak olmayan hükümetlerle hükmetsinler de, Allâh onlara bir imamı cair (yani cevr ve zulüm eden idareci) musallat etmesin!..”
***
“Benden sonra başınıza birtakım ümera gelecektir ki, namazı vaktinden sonraya bırakırlar!.. Bunun günahı onlaradır... Onlar kıbleye doğru namaz kıldıkça arkalarında namaz kılınız...”
“Birtakım önderlere yetişeceksiniz ki, onlar namazı vaktinin haricinde kılarlar... Onlara yetiştiğinizde namazları evlerinizde bildiğiniz vakitlerde kıldıktan sonra, icabet ediniz. Ve sonra kıldığınız namazı nâfile itibar ediniz...”