68 - Kalem Sûresi
"Euzü Billahi mineş şeytanir racim"
BismillahirRahmanirRahıym
- 
        Nuuun, velKalemi ve ma yesturun; Nun (Ulûhiyet ilmi) ve Kalem’e (ilmi açığa çıkaran) ve satır satır yazdıklarına (ilmin gereğini tüm detaylarıyla Sünnetullâh olarak yaratana) kasem ederim ki... 
- 
        Ma ente Bi nı’meti Rabbike Bi mecnun; Sen, Rabbinin nimeti olarak, bir cin (görünmeyen varlık türlerinden biri) hükmü altında olan değilsin! 
- 
        Ve inne leke leecren ğayre memnun; Muhakkak ki senin için ardı kesilmeyen bir mükâfat vardır 
- 
        Ve inneke le alâ hulukın ‘azıym; Muhakkak ki sen azîm bir ahlâklasın! 
- 
        Fesetubsıru ve yubsırun; Yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler; 
- 
        Bieyyikümülmeftun; Hanginiz cinlere tutulmuştur! 
- 
        İnne Rabbeke HUve a’lemu Bimen dalle ‘an sebiyliHİ, ve HUve a’lemu Bilmühtediyn; Muhakkak ki Rabbin, yolundan kimin saptığını (varlıklarından) iyi bilir! O, hakikate erenleri de (varlıklarında) iyi bilir! 
- 
        Fela tutı’ıl mükezzibiyn; O hâlde yalanlayanlara itaat etme! 
- 
        Veddû lev tüdhinu feyüdhinun; Arzu ettiler ki, sen yumuşak (tavizkâr) davranasın da, onlar da (sana karşı) hoşgörülü davransınlar! 
- 
        Ve lâ tutı’ külle hallâfin mehiyn; UYMA! Çokça yemin eden (Allâh’tan ve Sünnetullâh’tan kozalı olduğu için) basit, düşüncesiz her kişiye; 
- 
        Hemmâzin meşşâin Bi nemiym; Alaycı, ayıplayan, laf taşıyan; 
- 
        Menna’ın lilhayri mu’tedin esiym; Durmadan (hakikatin) yaşanılmasına engel olan, haddi aşan suçlulara; 
- 
        ‘utullin ba’de zâlike zeniym; Tutucu cahile, üstelik inkârıyla damgalıya! 
- 
        En kâne zâ mâlin ve beniyn; Zengin ve oğulları var diye mi (ona uyacaksın)! 
- 
        izâ tütla aleyhi ayatuNA kale esatıyrul evveliyn; Âyetlerimiz ona bildirildiğinde: “Öncekilerin masallarıdır” dedi. 
- 
        Senesimuhu ‘alelhurtum; Yakında burnundan damgalayacağız onu (görmezden gelemeyecek)! 
- 
        İnna belevnahüm kema belevna ashabelcenneti, iz aksemu leyasri münneha musbihıyn; Doğrusu biz onları, o bahçe halkını belâlandırdığımız gibi belâlandırdık! Hani, sabah olurken onu mutlaka kesip devşireceklerine kasem etmişlerdi. 
- 
        Ve lâ yestesnun; (İnşâAllâh diye) istisna yapmıyorlardı! 
- 
        Fetafe ‘aleyha tâifun min Rabbike ve hüm nâimun; Onlar uyurlarken, Rabbinden bir sarıcı o bahçeyi sardı! 
- 
        Feasbehat kessariym; Kuruyup kararıverdi (o bahçe)! 
- 
        Fetenadev musbihıyn; Sabah olurken (kalktıklarında) birbirlerine seslendiler: 
- 
        Eniğdû ‘alâ harsiküm in küntüm sarimiyn; “Eğer kesip devşirecekseniz, ekininize erken gidin!” (diye). 
- 
        Fentaleku ve hüm yetehafetun; Aralarında fısıldanarak yola koyulup gittiler. 
- 
        En lâ yedhulennehelyevme ‘aleyküm miskiyn; “Sakın bugün hiçbir yoksul ona (bahçeye) girip yanınıza gelmesin!” (diye). 
- 
        Ve ğadev ‘alâ hardin kadiriyn; Yoksulları engellemeye güçleri yeterek gittiler. 
- 
        Felemma raevha kalu inna ledâllun; Bahçeyi gördüklerinde (harap olmuş): “Yanlış yere geldik herhâlde” dediler. 
- 
        Bel nahnu mahrumun; “Hayır, (doğru yerdeyiz ama) biz yitirmişleriz!” (dediler). 
- 
        Kale evsetuhüm elem ekul leküm levla tüsebbihun; Onların biraz düşüncelisi dedi: “Ben size tespih (tenzih) etsenize, demedim mi?” 
- 
        Kalu subhane Rabbina inna künna zâlimiyn; Dediler ki: “Subhan’dır Rabbimiz! Muhakkak ki biz işin hakkını veremeyenler olduk!” 
- 
        Feakbele ba’duhüm ‘alâ ba’dın yetelâvemun; Ardından birbirlerine dönüp birbirlerini suçlamaya başladılar! 
- 
        Kalu ya veylena inna künna tağıyn; Dediler ki: “Yazıklar olsun bize! Doğrusu biz küstahça davranmışız!” 
- 
        ‘asâ Rabbuna en yübdilena hayren minha inna ila Rabbina rağıbun; “Umulur ki Rabbimiz onun yerine ondan daha hayırlısını verir! Muhakkak ki biz (artık) Rabbimize yönelenleriz.” 
- 
        Kezâlikel’azâb* ve le’azâbul’ahıreti ekber* lev kânu ya’lemun; İşte böylecedir azap! Sınırsız geleceğin azabı ise elbette ekberdir! Eğer bilselerdi. 
- 
        İnne lilmüttekıyne ‘ınde Rabbihim cennatin na’ıym; Muhakkak ki korunmuş olanlar için, Rableri indînde Naîm cennetleri vardır. 
- 
        Efenec’alülmüslimiyne kelmücrimiyn; Teslim olmuşları, inkârcı suçlular gibi kılar mıyız hiç? 
- 
        Ma leküm keyfe tahkümun; Ne oluyor size! Nasıl hüküm veriyorsunuz? 
- 
        Em leküm Kitabun fiyhi tedrusun; Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan mı ders alıyorsunuz? 
- 
        İnne lekum fiyhi lema tehayyerun; Ki ondaki keyfinize göre hükümler sizindir (zannınızca Sünnetullâh’a da tâbi değilsiniz)! 
- 
        Em leküm eymanun ‘aleyna baliğetun ila yevmilkıyameti inne leküm lema tahkümun; Yoksa dilediğinizi yapabilirsiniz diye kıyamete kadar geçerli, bizden alınmış bir sözünüz mü var? 
- 
        Selhüm eyyuhüm Bizâlike za’ıym; Sor onlara: Onların hangisi böyle bir şeye kefildir? 
- 
        Em lehüm şurekâ’u, felye’tu Bişürekâihim in kânu sadikıyn; Yoksa onların bize eş koştukları ortakları mı var? Eğer sözlerine sadıklarsa getirsinler ortaklarını! 
- 
        Yevme yükşefü ‘an sakın ve yud’avne iles sucûdi fela yestetıy’un; Hakikatin açığa çıkıp, Allâh’tan ayrı vücud verdikleri benliklerinin yokluğunu itirafa (secdeye) davet edildikleri süreçte, bunun gereğini yerine getiremeyeceklerdir! 
- 
        Haşi’aten ebsaruhüm terhekuhüm zilletun, ve kad kânu yud’avne ilessucûdi ve hüm salimun; Gözleri dehşetten önlerine eğik, zillet hâlinde! Oysa onlar akılları başlarında dünyada iken secdeye davet olunuyorlardı. 
- 
        Fezerniy ve men yükezzibu Bi hazelhadiys* senestedricuhüm min haysü lâ ya’lemun; (Rasûlüm) artık beni ve bu olayı yalanlayanı (başbaşa) bırak! Onları hiç bilmedikleri yönden aşama aşama helâka götüreceğiz! 
- 
        Ve ümliy lehüm* inne keydiy metiyn; Mühlet veririm onlara... Muhakkak ki benim tuzağım çok sağlamdır! 
- 
        Em tes’eluhüm ecren fehüm min mağremin müskalun; Yoksa onlardan bir karşılık istiyorsun da, onlar borçtan ağır bir yük altına mı girmişler? 
- 
        Em ‘ındehümülğaybu fehüm yektubûn; Yoksa gayb (algılanmayanlar) onların indînde de, onlar mı yazıyorlar? 
- 
        Fasbir lihükmi Rabbike ve lâ tekûn kesahıbilHut* iz nâdâ ve huve mekzum; Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus Nebi) gibi olma! Hani O, gamla dolu hâlde yönelmişti. 
- 
        Levlâ en tedarekehu nı’metun min Rabbihi lenübize Bil ‘arai ve hüve mezmum; Eğer Ona Rabbinden bir nimet erişmemiş olsaydı, aşağılanmış hâlde çıplak araziye atılırdı! 
- 
        Fectebahu Rabbuhu fece’alehu minessalihıyn; Rabbi Onu seçti de Onu sâlihlerden (hakikati yaşayanlardan) kıldı. 
- 
        Ve in yekâdülleziyne keferû leyuzlikuneke Biebsârihim lemmâ semi’uzZikre ve yekulûne innehû lemecnûn; Muhakkak ki o hakikat bilgisini inkâr edenler, Zikri (hakikatlerini hatırlatıcıyı) işittiklerinde az kalsın bakışlarıyla seni devireceklerdi! “Muhakkak ki O, bir cin etkisi altındadır” diyorlardı. 
- 
        Ve mâ huve illâ zikrun lil’âlemiyn; Oysa O, insanlar için sadece bir Zikir’dir (hakikatlerini hatırlatıcıdır)!