44 - Duhân Sûresi
"Euzü Billahi mineş şeytanir racim"
BismillahirRahmanirRahıym
- 
        Haa, Miiiym; Ha (hayat), Miiim (ilim - Hakikat-i Muhammedî); 
- 
        Vel Kitabil mubiyn; Kitab-ı Mubiyn (apaçık Sünnetullâh ve hakikati Bilgisi). 
- 
        İnna enzelnahu fiy leyletin mübareketin inna künna münziriyn; Biz Onu mübarek bir gecede (“yok”luk hâlinin yaşandığı anda) inzâl ettik! Uyaranlar biziz! 
- 
        Fiyha yüfreku küllü emrin Hakiym; Bütün işlerin hikmeti onda (o “yok”luk hâli içinde) fark edilir; 
- 
        Emren min ındiNA* inna künna mursiliyn; İndîmizden hüküm ile! (Rasûlleri) irsâl edenler biziz! 
- 
        Rahmeten min Rabbik* inneHU HUves Semiy’ul ‘Aliym; (İrsâl olanın) Rabbinden Rahmet olarak! Muhakkak ki O, “HÛ”; Semi’dir, Aliym’dir. 
- 
        Rabbis Semavati vel Ardı ve ma beynehüma* in küntüm mukıniyn; Semâların, arzın ve ikisi arasındakilerin Rabbidir... Yakîne erenlerdenseniz! 
- 
        Lâ ilâhe illâ HUve yuhyiy ve yümiyt* Rabbüküm ve Rabbü abaikümül evveliyn; Tanrı yok; sadece “HÛ”; diriltir ve öldürür! Rabbinizdir ve atalarınızın da rabbidir! 
- 
        Belhüm fiy şekkin yel’abun; Hayır, onlar kuşkulu yaşam içinde, (dünya hayatıyla) eğlenip duruyorlar. 
- 
        Fertekıb yevme te’tis Semau Bi duhanin mubiyn; Semânın apaçık bir duhân (duman) olarak geleceği (insanî hakikatin fark edileceği) süreci gözetle! 
- 
        Yağşen Nas* hazâ azâbün eliym; İnsanları kaplar! Bu feci bir azaptır (hakikatin fark edilip gereğinin uygulanmamış olması yüzünden)! 
- 
        Rabbenekşif ‘annel azâbe inna mu’minun; “Rabbimiz! Azap veren hâlden bizi çıkar; doğrusu biz iman edenleriz (artık)!” 
- 
        Enna lehümüz Zikra ve kad caehüm Rasûlün mubiyn; Onlar nerede bu durumda, düşünüp ders almak nerede? Hâlbuki onlara apaçık bir Rasûl de gelmişti... 
- 
        Sümme tevellev ‘anhu ve kalu muallemün mecnun;; Sonra Ondan yüz çevirdiler ve: “Öğretilmiş bir cinnîdir” dediler. 
- 
        İnna kâşifül azâbi kaliylen inneküm ‘aidun; Muhakkak ki biz o azabı birazcık açıp kaldırırız... (Ne var ki) siz eski hâlinize geri dönersiniz. 
- 
        Yevme nebtışul batşetel kübra* inna müntekımun; O süreçte (semânın apaçık bir duman olarak geldiğinde) en büyük yakalayışla yakalarız... Muhakkak ki biz yapılan suçların sonuçlarını yaşatanız! 
- 
        Ve lekad fetenna kablehüm kavme fir’avne ve caehüm Rasûlün keriym; Andolsun ki onlardan önce Firavun kavmini de güç işlerle denedik... Onlara kerîm bir Rasûl gelmişti. 
- 
        En eddu ileyye ıbadAllâh* inniy leküm Rasûlün emiyn; “Allâh’ın kullarını bana teslim edin... Muhakkak ki ben güvenilir Rasûlüm...” (dedi). 
- 
        Ve en lâ ta’lu alAllâhi* inniy atiyküm Bi sultanin mubiyn; “Allâh’a karşı üstünlük taslamayın (Rasûle isyan etmeyin)... Size apaçık karşı konulamaz delil ortaya koydum.” 
- 
        Ve inniy ‘uztü Bi Rabbiy ve Rabbiküm en tercumun; “Beni taşlayarak öldürme arzunuzdan Rabbim (Hakikatim olan Esmâ kuvvesine) ve sizin de Rabbiniz olana (hakikatinize) sığındım.” 
- 
        Ve in lem tu’minu liy fa’tezilun; “Bana iman etmediyseniz, hiç olmazsa benden uzaklaşın!” 
- 
        Fedea Rabbehu enne haülai kavmün mücrimun; (Musa da) Rabbine yöneldi: “Bunlar suçlu (şirk koşan) bir toplum!” 
- 
        Feesri Bi ‘ıbadiy leylen inneküm müttebe’un; (Rabbi dedi ki): “Kullarımı gece oradan yürüt (uzaklaştır)... Muhakkak ki siz izleneceksiniz.” 
- 
        Vetrukil bahre rehva* innehüm cündün muğrakun; “Denizi açık olduğu hâlde bırak... Muhakkak ki onlar boğulmuş bir ordudur.” 
- 
        Kem tereku min cennatin ve ‘uyun; Nice cennet (bahçe) ve gözelerini terk ettiler. 
- 
        Ve züru’ın ve mekamin keriym; Nice ekinler ve güzel mekânlarını da... 
- 
        Ve na’metin kânu fiyha fakihiyn; Keyif aldıkları nice nimeti de! 
- 
        Kezâlike ve evrasnâha kavmen âhariyn; İşte böyle... Onları başka bir topluma miras kıldık. 
- 
        Fema beket aleyhimüs Semaü vel Ardu ve ma kânu münzariyn; Onlara (bedensellikte boğulanlara) semâ ve arz ağlamadı ve onlar nazar edilenlerden olmadılar. 
- 
        Ve lekad necceyna beniy israiyle minel azâbil mühiyn; Andolsun ki İsrailoğullarını o aşağılayıcı azaptan kurtardık... 
- 
        Min fir’avn* innehu kâne aliyen minel müsrifiyn; Firavun’dan (benliğin sembolü)! Muhakkak ki O, üstünlük taslayan, israf edenlerden (hakikatindeki kuvveleri boşa harcayan) idi. 
- 
        Ve lekadıhternahüm alâ ‘ılmin alel alemiyn; Andolsun ki onları (İsrailoğullarını), bir İLİM ile âlemlere (insanlar) üstün seçtik! 
- 
        Ve ateynahüm minel âyâti ma fiyhi belaun mubiyn; Onlara içinde apaçık bir imtihan olan işaretlerden verdik. 
- 
        İnne haülai le yekulun; Muhakkak ki bunlar şöyle derler: 
- 
        İn hiye illâ mevtetünel ula ve ma nahnu Bi münşeriyn; “O ilk ölümümüzden ilerisi yok; biz ölüm sonrasında diriltilecek değiliz!” 
- 
        Fe’tu Bi abaina in küntüm sadikıyn; “Eğer sözünüz doğruysa haydi atalarımızı getirin!” 
- 
        Ehüm hayrun em kavmü tübbe’ın velleziyne min kablihim* ehleknahüm, innehüm kânu mücrimiyn; Onlar mı daha hayırlı yoksa Tubba’ (Yemen hükümdarına verilen ad) halkı ve onlardan (Tubba’ halkından) öncekiler mi? Onları helâk ettik! Muhakkak ki onlar suçlular (şirk ehli) idiler. 
- 
        Ve ma hâlâknes Semavati vel Arda ve ma beynehüma la’ıbiyn; Semâları, arzı ve ikisi arasında olanları oyun olsun diye halketmedik... 
- 
        Ma hâlâknahüma illâ Bil Hakkı ve lâkinne ekserehüm lâ ya’lemun; Biz onları yalnızca Hak (Esmâ özelliklerimizin açığa çıkışı) olarak yarattık! Ne var ki onların çoğunluğu (bu hakikati) bilmezler. 
- 
        İnne yevmel fasli miykatühüm ecme’ın; Belirlenmiş ayırt etme sürecinde onların hepsi bir araya gelecektir. 
- 
        Yevme lâ yuğniy mevlen an mevlen şey’en ve lâ hüm yünsarun; Dostun dostundan bir şey uzaklaştıramadığı süreçtir o! Onlara yardım da olunmaz... 
- 
        İlla men rahımAllâh* inneHU HUvel ‘Aziyzur Rahıym; Allâh’ın rahmet ettikleri müstesna... Muhakkak ki O, “HÛ”; Aziyz’dir,Rahıym’dir. 
- 
        İnne şeceretez zakkum; Gerçek ki zakkum ağacı, 
- 
        Ta’amül esiym; Esîm’in (Hakikatini inkâr edenin) yiyeceğidir! 
- 
        Kel mühl* yağliy fiyl butun;; Erimiş maden gibidir; karınlarda kaynar. 
- 
        Keğalyil hamiym; Kaynar suyun kaynaması gibi. 
- 
        Huzûhü fa’tiluhu ila sevail cahım; “Tutun onu da yakan ateşin ortasına sürüyerek götürün...” 
- 
        Sümme subbu fevka re’sihi min azâbil hamiym; “Sonra da, o kaynar suyun azabını onun başından aşağı dökün!” 
- 
        Zuk* inneke entel ‘Aziyzül Keriym; “Tat! Sen (güya) Aziyz’din, Keriym’din!” 
- 
        İnne hazâ ma küntüm Bihi temterun; “İşte bu, şüpheyle karşıladığınız (iman etmediğiniz) şeydir!” 
- 
        İnnel müttekıyne fiy mekamin emiyn; Muhakkak ki korunmuş olanlar, güvenliktedirler. 
- 
        Fiy cennatin ve ‘uyun; Cennetlerde ve gözelerdedirler! 
- 
        Yelbesûne min sündüsin ve istebrakın mütekabiliyn; Karşılıklı olarak ince ipekten ve parlak atlastan giyerler. 
- 
        Kezâlik* ve zevvecnahüm Bi hurin ıyn; İşte böyle... Onları (Esmâ kuvvesi olarak açığa çıkan şuur varlık insanı) Hur-i Iyn olanlar (üstün ve net görüş {FUAD} özelliklerine sahip bedenler) ile eşleştirdik! 
- 
        Yed’une fiyha Bi külli fakihetin aminiyn; Onda, güvenli ortamdakiler olarak her çeşit meyveyi (marifetlerini açığa çıkarmayı) isterler. 
- 
        Lâ yezûkune fiyhelmevte illel mevtetel ula* ve vekahüm azâbel cahım; Onda, ilk ölümden başka ölüm tatmazlar (ölümsüzdürler)! Onları yanma azabından korumuştur. 
- 
        Fadlen min Rabbik* zâlike hüvel fevzül ‘azıym; Rabbinden bir lütuf olarak! İşte bu, azîm kurtuluşun ta kendisidir! 
- 
        Feinnema yessernahü Bi lisanike leallehüm yetezekkerun; Biz Onu lisanın olarak kolaylaştırdık, umulur ki üzerinde düşünürler diye. 
- 
        Fertekıb innehüm murtekıbun; Seyret bekle! Muhakkak ki onlar da beklemektedirler.