Sayfayı Yazdır

16 - Nahl Sûresi

"Euzü Billahi mineş şeytanir racim"

BismillahirRahmanirRahıym

  1. Allâh hükmü gelmiştir; (görmeniz için) aceleye gerek yok! O, onların şirk koştuklarından Subhan’dır, Âli’dir.

  2. O, şe’ninden olan hakikat ilmini, kuvveleriyle kullarından dilediğine inzâl ederek (buyurur ki): “Şu gerçekle uyarın: Tanrı yok; sadece Ben! O hâlde benden çekinin!”

  3. Semâları ve arzı Hak olarak (El Esmâ ül Hüsnâ’sıyla) yarattı... Onların ortak koştuklarından Âli’dir!

  4. İnsanı bir spermden yarattı... Bir de bakarsın ki o apaçık bir kafa tutan olmuş!

  5. Evcil hayvanları da O yarattı... Onlarda sizin için dif (enerji ve giysi) ve başka faydalar vardır... Onlardan yersiniz de.

  6. Akşamları (otlağından) getirdiğinizde ve sabahları (o otlağa) saldığınızda onlarda sizin için bir güzellik vardır.

  7. Yüklerinizi taşırlar; (onlarsız) meşakkatsiz ulaşamayacağınız pek çok yere ulaştırırlar! Muhakkak ki Rabbiniz, Raûf’tur, Rahıym’dir.

  8. Onlara binmeniz ve bir zevk almanız için atları, katırları ve eşekleri de (yarattı)... Daha bilmediğiniz neler yaratır.

  9. Hedefe giden yol Allâh’adır! Ondan sapan da vardır... Eğer dileseydi elbette sizi toptan hakikate erdirirdi!

  10. ”; ki sizin için semâdan bir su indirdi... İçilen de ondandır, (hayvanları) otlatmakta olduğunuz bitkiler de ondandır.

  11. Onunla (o su ile) sizin için ekin, zeytin, hurma, üzümler ve her türlüsünden bitirir. Muhakkak ki bunlarda düşünen toplum için bir işaret vardır!

  12. Geceyi, gündüzü, Güneş’i (enerji kaynağı olması) ve Ay’ı (çekim gücüyle hormonları harekete geçirip tüm duyularınızı etkilemesi ile) size hizmet veren kıldı... Yıldızlar da (yaydıkları dalgalarla) O’nun hükmünü yansıtarak hizmet verenlerdir... Muhakkak ki bunda aklını kullanabilen topluluk için bir işaret vardır!

  13. Gene sizin için arzda, muhtelif renklerde yarattığı şeyleri de (size hizmet veren kılmıştır)... Muhakkak ki bu işaret üzerinde düşünecekler için ne dersler var!

  14. ”; ki denizi, ondan taze et yiyesiniz ve takacağınız süsü çıkarasınız diye hizmetinize verdi... Gemileri, onda yara yara gidenler görürsün... O’nun fazlından isteyesiniz ve değerlendirerek şükredenlerden olasınız diye.

  15. Sizi sarsmaması için arzda sâbit dağlar (sâbit işlevli organlar); yolunuzu bulup hakikate eresiniz diye nehirler (ilim akıtan zevât) ve (meşrebinize uygun) yollar (anlayışlar) oluşturdu.

  16. Daha nice alâmetler! Necm (yıldız [hakikat ehli], ‘Ashabım gökteki yıldıza benzer; hangisine uyarsanız hakikate erdirir...’ hadisi) olarak hakikate erdirir!

  17. Yaratan, yaratmayan gibi midir? Düşünüp değerlendiremiyor musunuz?

  18. Eğer Allâh nimetlerini saymaya kalksanız, onların ne olduğunu bilerek saymayı başaramazsınız! Muhakkak ki Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir.

  19. Allâh gizlediklerinizi de, açığa çıkardıklarınızı da bilir.

  20. Allâh dûnunda yöneldikleri, kendileri yaratılmış oldukları için bir şey yaratamazlar.

  21. Hayy (hakikat ilmi) olmayan (yaşayan) ölülerdir... Ne zaman bâ’s olunacaklarının da (yeni bir yapıyla yaratılacaklarının) şuurunda değildirler.

  22. İlâh olarak düşündüğünüz, Ulûhiyet sahibi BİR’dir! Sonsuz gelecek yaşamlarına iman etmeyenlere gelince, onların şuurlarını inkâr kaplamıştır ve güçlü bir benlikle yaşamaktadırlar (benliklerini şirk koşanlar)!

  23. Elbette ki Allâh gizlediklerini de, açığa çıkardıklarını da bilir... Muhakkak ki O, benlikleriyle yaşayanları sevmez.

  24. Onlara: “Rabbiniz ne inzâl etti?” denildiğinde, “Öncekilerin efsanelerini” dediler.

  25. Kıyamet günü hem kendi veballerini bütünüyle yüklenip taşımaları ve ilimsizce saptırdıkları kimselerin veballerinden de (bir kısmını) yüklenmeleri için (böyle söylerler)... Kesinlikle bilin ki, yüklendikleri ne kötüdür!

  26. Onlardan öncekiler mekr yaptı... Allâh, onların binalarına temellerinden geldi! Tavan, tepelerinden üzerlerine çöktü ve azap onlara farkında olmadıkları taraftan geldi (umulmadık noktadan girip, umulmadık yerden yıktı)!

  27. Sonra kıyamet sürecinde onları rezil - rüsva eder ve der ki: “Nerede onlar yüzünden bana karşı çıkıp düşman kesildiğiniz ortaklarım?”... Kendilerine ilim verilenler: “Bugün rezil - rüsvalık ve kötülük, hakikat bilgisini inkâr edenleredir” dediler.

  28. Nefslerine zulmedici olarak (şirk ile) yaşarken meleklerin vefat ettirdiği kimseler: “Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk” diyerek teslim olurlar... “Hayır! Muhakkak ki Allâh yaptıklarınızı Aliym’dir.”

  29. “O hâlde, içinde ebedî kalıcılar olmak üzere cehennemin kapılarına girin! Mütekebbirun’un (benlikli - kibirlilerin) yeri ne kötüdür!”

  30. Allâh’tan korunanlara: “Rabbiniz ne inzâl etti?” denildi... “Hayır” dediler... Şu dünyada güzel davrananlara güzellikler vardır... Gelecekteki vatan ise elbette daha hayırlıdır... Muttakilerin vatanı ne güzeldir!

  31. (Muttakilerin vatanı) Adn cennetleri... Altlarından nehirler akan o cennetlere dâhil olurlar... Orada her diledikleri kendilerinindir... Allâh, takva ehlini işte böyle cezalandırır!

  32. Melekler, temiz inançlı oldukları hâlde vefat ettirdiği (bedenden ayırdığı) o kimselere: “Selâmun aleyküm! Yaptıklarınızın getirisi olarak, girin cennete!” derler.

  33. (Onlar iman etmek için) ille meleklerin gelmesini (fiziki ölüm) yahut Rabbinin hükmünün (bir azabın) gelmesini mi bekliyorlar?.. Onlardan öncekiler de işte böyle yapmıştı! Allâh onlara zulmetmedi; onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı.

  34. Bu yüzden yaptıklarının getirisi olan kötülükler kendilerine isâbet etti ve kendisiyle alay edip durdukları şey kendilerini çepeçevre kuşattı.

  35. Şirk koşanlar dediler ki: “Eğer Allâh dileseydi biz de atalarımız da O’ndan başka bir şeye tapınmaz ve O’nun dediğinden başka bir şeyi haram etmezdik”... Kendilerinden öncekiler de işte böyle yapmıştı... Rasûllerin görevi, apaçık tebliğden başka ne olabilir?

  36. Andolsun ki, her ümmet içinde: “Allâh’a kulluk edin ve taguttan kaçının!” diye bir Rasûl bâ’s ettik... Onlardan kimine Allâh hidâyet etti... Onlardan kiminin de üzerine dalâlet hak oldu... (Hadi) arzda seyredin (gezinin) de yalanlayanların sonu nasıl oldu bakın?

  37. Onların hakikate ermeleri için hırs yapsan da; Allâh, saptırdığı kimseyi hakikate erdirmez! Onların hiçbir yardımcıları yoktur.

  38. (Onlar) en ağır yeminleri ile: “Allâh, ölen kimseyi bâ’s etmez” diye Allâh adına yemin ettiler... Hayır, O’nun üzerine hak bir vaattir (ki ölen, vefatın hemen sonraki anında bâ’s olacaktır ölümü tatmış olarak)! Fakat insanların çoğunluğu bilmezler.

  39. Hakkında ihtilaf ettikleri şeyi kendilerine açıklasın ve hakikat bilgisini inkâr edenler kendilerinin yalancılar olduklarını bilsin diye (her ölümü tadanı bâ’s edecektir).

  40. Bir şeyi (olmasını) irade ettiğimizde kavlimiz ona yalnızca: “Ol” dememizdir... (Artık) o olur!

  41. Zulmedildikten sonra Allâh’ta muhacir olanlara gelince; elbette onları dünyada güzel bir yere yerleştireceğiz... Gelecekteki mükâfatı ise elbette çok büyüktür. Eğer bilselerdi!

  42. Onlar ki, sabrettiler ve Rablerine tevekkül ederler.

  43. Senden önce, kendilerine erkeklerden başkasını, vahiy ile irsâl etmedik... Eğer bilmiyorsanız, geçmiş hakkında bilgi sahibi kişilere sorun.

  44. Apaçık deliller, mucizeler ve Zeburlar (hikmet bilgileri) ile (irsâl ettik)... Sana da Zikri (hatırlatıcıyı) inzâl ettik ki, insanlara kendilerine indirileni açıklayasın ve onlar da tefekkür etsinler.

  45. Kötülükleri yapmak için planlayıp tuzak kuranlar, Allâh’ın kendilerini arza batırmayacağından yahut fark edemedikleri bir taraftan kendilerine azap gelmeyeceğinden emin mi oldular?

  46. Yahut onları dönüp dolaşırlarken aniden yakalamayacağından (emin mi oldular)? Onlar (Allâh’ı) âciz bırakamazlar!

  47. Yahut yavaş yavaş tüketerek yakalamayacağından (yana emin mi oldular)? Muhakkak ki Rabbiniz, Raûf’tur, Rahıym’dir.

  48. Allâh’ın yarattığı şeyleri görmediler mi ki, gölgeleri (varlıkları) boyun bükerek, Allâh’a (hakikatleri olan Esmâ’ya) secde eder hâlde, sağdan (hidâyet) ve sollardan (dalâlet) döner durur.

  49. Semâlar ve arzda bulunan (tüm) canlılar ve melâike (ruhanî ve cismanî âlemlere ait varlıklar ve kuvveler), hiç kibirlenmeksizin (benliğe kapılmaksızın) Allâh’a secde ederler (Allâh’a mutlak teslimiyet hâlindedirler). (49. âyet secde âyetidir.)

  50. Derûnlarından hükmeden Rablerinden korkarlar ve emrolunduklarını yaparlar.

  51. Allâh buyurdu ki: “İki ilâh edinmeyin! ‘’, sadece Ulûhiyet sahibi BİR’dir (cüzlere ayrılmayı ya da cüzlerin bütünü olmayı kabul etmeyen “TEK”illiktir)... O hâlde yalnız Ben’den korkun.”

  52. Semâlar ve arzda ne varsa O’nun içindir! Din de daimî - ebedî - yalnız O’nundur! Allâh’ın gayrından mı sakınıyorsunuz?

  53. Nimetten neyiniz varsa Allâh’tandır! Sonra size bir sıkıntı dokunduğu zaman O’na yakarırsınız.

  54. Sonra (Allâh) sizden o sıkıntıyı kaldırdığı zaman, bir de bakarsın ki sizden bir kısmı hemen Rablerine ortak koşarlar (o sıkıntının kalkışını Rablerine değil, başka bir tesire bağlarlar).

  55. Kendilerine verdiğimize nankörlük etmek için (böyle yaparlar)... O hâlde zevklenin... Yakında bileceksiniz.

  56. Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden hayalî tanrılarına bir pay ayırırlar... TAllâhi, yaptığınız uydurmalardan elbette sorgulanacaksınız!

  57. Kız çocuklarını da Allâh’a nispet ederler... Subhan’dır “”! (“”, münezzehtir bu yakıştırmadan)! Hoşlarına gideni de (erkek çocukları) kendilerine...

  58. Onlardan biri dişi ile müjdelendiğinde, öfkeli bir hâlde, yüzü simsiyah kesilir!

  59. Kendisi ile müjdelendiği şeyin (ona göre) kötülüğünden (dolayı), halkından gizlenir... (Kız çocuğu oldu diye) horlanmayı göze alıp onu tutacak mı; yoksa onu toprağın içinde gizleyip saklayacak mı (diri diri toprağa mı gömecek)? Kesinlikle biline ki, hükmettikleri şey çok kötüdür!

  60. Kötü sıfatlar, sonsuz yaşam süreçlerine iman etmeyenler içindir... En mükemmel sıfatlar da Allâh içindir! O, Aziyz’dir, Hakiym’dir.

  61. Eğer Allâh insanları zulümlerinden dolayı sorumlu tutup sonucunu hemen yaşatsaydı, (arz) üzerinde hiçbir DABBE (insan değil insan bedeni) bırakmazdı! Fakat onları hükmedilmiş bir vakte tehir ediyor... Ecelleri geldiği vakit de ne bir saat geri kalırlar, ne de öne geçebilirler.

  62. (Müşrikler) hoşlanmadıkları şeyleri Allâh’a yakıştırırlar (melekler kızlarıdır diyerek)... Üstelik de yalan söyleyip, en güzel geleceğin kendilerine ait olduğunu iddia ederler. Şüphesiz onlara ateş vardır ve onlar en önde götürüleceklerdir.

  63. TAllâhi... Andolsun ki, senden önceki ümmetlere de irsâl ettik de, şeytan onlara yaptıklarını süsledi (Rasûllerin bildirdiklerini inkâr ettiler)! O (şeytan - vehim) bugün (de) onların velîsidir... Onlar için acı bir azap vardır.

  64. Biz sana bu BİLGİyi (Kitabı) karşı çıktıkları şeyi (hakikati) kendilerine açıklayasın diye ve iman eden bir topluma da hidâyet (hakikat bilgisi) ve rahmet olarak inzâl ettik.

  65. Allâh, semâdan (kişinin hakikatinden) bir su (ilim) inzâl etti de onunla arzı (bedeni), ölümünden (şuursuz - kendini sadece beden sanarak yaşama hâlinden) sonra diriltti (Allâh Esmâ’sıyla var olan sonsuz yaşama sahip olduğunu fark ettirdi)... Muhakkak ki bu, duyduğunu değerlendirecek kişiler için önemli işarettir!

  66. En’amda (kurban olabilecek hayvanlarda) da sizin için bir ibret vardır... Size onun (en’amın - hayvanın) karınlarındaki pislik ve kan arasından, lezzetle boğazdan geçen, hâlis bir süt içiririz.

  67. Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem sarhoşluk veren içecekler hem de güzel bir gıda edinirsiniz... Bu olayda da aklını kullananlar için bir ibret vardır.

  68. Rabbin bal arısına vahyetti: “Dağlardan, ağaçlardan ve yaptıkları kovanlardan evler edin!” (Düşünen beyinlere, arının {ve diğer mahlûkatın} nasıl vahiy aldığı, bunun nasıl ve ne anlama geldiği konusu, çok şeyler açar. A.H.)

  69. “Sonra, her çiçekten ye de programının gereği, varoluşunu meydana getiren Esmâ’nın gereği şekilde onu değerlendir”... Onun karnından, renkleri muhtelif bir içecek çıkar ki, onun içinde insanlar için şifa vardır... Bu olayda da aklını kullananlar için bir ibret vardır!

  70. Allâh sizi yarattı... Sonra sizi vefat ettirir (öldürür değil vefat ettirir)! Kiminiz de erzel-i ömür’e (ömrün düşkünlük çağına) bırakılır; bildiklerini artık düşünemeyecek devreye... Muhakkak ki Allâh Aliym’dir, Kaadir’dir.

  71. Allâh, yaşam gıdanız konusunda kiminizi kiminizden üstün tuttu... Üstün tutulan kimseler yaşam gıdalarını, sorumlu olduklarıyla hakkıyla paylaşmıyor... (Oysa) onlar onda eşittirler... Allâh nimetini (yaşam gıdalarını, ben kazandım, benim; diyerek, hatta benliklerini de böylece Allâh’a eş koşarak) bilerek inkâr mı ediyorlar?

  72. Allâh sizin için kendi nefslerinizden eşler oluşturdu... Eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar meydana getirdi... Sizi temiz gıdalarla besledi... (Durum bu iken kalkıp) aslı olmayana mı iman ediyorlar? Onlar Allâh nimetine küfür mü ediyorlar?

  73. Semâlardan ve arzdan Allâh dûnundaki, kendileri için bir şeye mâlik olmayan ve kudreti olmayan şeylere tapınıyorlar!

  74. Allâh için emsal düşünmeyin! (Allâh, “”dur!)... Allâh bilir ve siz bilmezsiniz.

  75. Allâh (şöyle) bir misal veriyor: Bir şeye gücü yetmeyen köle ile kendisini bizden güzel bir yaşam gıdası ile beslediğimiz ve ondan gizli ve açık başkalarına bağışta bulunan kişi... Bunlar hiç eşit olur mu? Hamd, Allâh’a aittir! Hayır, onların çoğunluğu bilmezler.

  76. Allâh şu iki kişiyi de misal verdi: Bunlardan biri konuşmasını bilmez, bir şeye kudreti yoktur; efendisi yanında yüktür... Onu hangi işe yönlendirse bir hayırla gelmez... Hiç bu, elindekinin hakkını veren ve kendisi doğru yolda yürüyen kişi ile eşit olur mu?

  77. Semâların ve arzın algılanamayanları Allâh içindir... O Saat’in (kıyametin) oluşması hükmü (Allâh’a göre) bir göz kırpması gibi yahut daha da yakındır! Muhakkak ki Allâh her şeye Kaadir’dir.

  78. Allâh sizi analarınızın karınlarından bir şey bilmez bir hâlde çıkardı... Değerlendirerek şükredenlerden olasınız diye, size sem’ (algılama), basarlar (görüp değerlendirme) ve fuadlar (Esmâ mânâ özelliklerinin beyne yansıtıcıları - kalp nöronları) verdi.

  79. Havada Allâh hükmüne uymakta olan kuşları görmüyorlar mı? Onları Allâh’tan (Esmâ’sının kuvvelerinden) başkası tutmuyor... Bu işaretlerde de aklını kullananlar için bir ibret vardır!

  80. Allâh evlerinizi sizin için huzur ve güvenle yaşam ortamı kıldı... Sizin için hayvanların derilerinden, yolculukta veya oturmak için kolayca taşıyıp kullanacağınız çadırlar; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından ev-giyim eşyası ve muayyen bir süreye kadar faydalanma nasip etti.

  81. Allâh, yarattığı şeylerden sizin için gölgeler yaptı ve sizin için dağlardan sığınıp barınılacak yerler oluşturdu; sizin için, sizi sıcaktan koruyan elbiseler ve savaşta koruyan zırhlar yarattı... İşte böylece üzerinize nimetini tamamlıyor ki müslimler olasınız!

  82. (Rasûlüm) eğer yüz çevirirlerse senden, sana düşen sadece apaçık tebliğdir!

  83. (Onlar) Allâh nimetini (Hz. Rasûlullâh’ı) tanırlar, sonra da O’nu inkâr ederler... Onların ekseriyeti hakikat bilgisini inkâr edenlerdir.

  84. O süreçte, her ümmetten bir şahit çıkartırız... Hakikat bilgisini inkâr edenlere izin de verilmez ve onlardan mazeret de istenilmez.

  85. Zulmedenler azapla karşılaştıklarında, kendilerine hafifletilmez ve onlara bakılmaz.

  86. Şirk koşanlar, ortak koştuklarını gördükleri vakit: “Rabbimiz! İşte bunlar Sana denk olmayan, isimlendirip tanrılık atfettiğimiz ortaklarımız” dediler... (Ortakları da) onlara sataşır: “Muhakkak ki siz yalancılarsınız.”

  87. O gün, uydurdukları (kurguladıkları, hayal ürünü) şeyler kendilerinden kaybolup gitmiş; Allâh’a (sistemin - Sünnetullâh’ın gerçeklerine) teslim olmuşlardır!

  88. Hakikat bilgisini inkâr edenleri ve (insanları) Allâh yolundan alıkoyanları; bozgunculukları dolayısıyla, azabın ötesinde bir azap ile kat kat cezalandıracağız.

  89. O süreçte, her ümmet içinde, kendi nefslerinden aleyhlerine bir şahit bâ’s ederiz... Seni de bunların üzerine bir şahit getirdik! Sana bu Bilgiyi (Kitabı); her şeyi açıklayan, bir (yaşam) kılavuzu, bir rahmet ve teslimiyetlerinin farkındalığına ermişler için bir müjde olmak üzere, kısım kısım indirdik.

  90. Muhakkak ki Allâh, hakkını vermeyi, ihsanı (iyilik yapmayı) ve yakınlara cömert olmayı hükmeder... Fahşadan (nefsanî davranışlardan), münkerden (imanın gereklerine ters düşen fiillerden) ve bagiyden (zulüm ve hakka tecavüz) nehyeder... Düşünüp değerlendirmeniz için öğüt veriyor.

  91. Sözleştiğiniz zaman, Allâh adına olan ahdinizi hakkıyla yerine getirin... Yeminleri, kesinleştirdikten sonra bozmayın... (Zira yeminlerinizle) Allâh’ı kefil kıldınız! Muhakkak ki Allâh işlediklerinizi bilir.

  92. İpliğini kuvvetle büktükten sonra söküp çözen (kadın) gibi olmayın... Bir toplum diğerinden daha kalabalık diye, yeminlerinizi aldatma vasıtası ediniyorsunuz... Allâh o yeminlerinizle sizi yalnızca imtihan eder (ki ne olduğunuz ortaya çıksın da, yarın itiraz edemeyesiniz)... Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyi kıyamet sürecinde size açıklayacaktır.

  93. Eğer Allâh dileseydi, elbette sizi tek bir inanca sahip toplum kılardı... Fakat (Allâh), dilediğini saptırır ve dilediğini de hakikate erdirir... Yaptıklarınızın sonuçlarını yaşayacaksınız!

  94. Yeminlerinizi aranızda aldatma aracı olarak kullanmayın! (Aksi takdirde, İslâm’da) sağlamca yer almışken ayağınız kayar ve Allâh yolundan saptığınız için kötülüğü tadarsınız... Sizin için çok büyük azap oluşur.

  95. Az bir pahaya Allâh ahdini satmayın... Eğer bilirseniz, Allâh indîndeki sizin için daha hayırlıdır.

  96. Sizin indînizdeki tükenir... Allâh indîndeki ise bâkîdir... Sabredenlere gelince, elbette onların yaptıklarının sonucunu, yapmakta olduklarından daha güzeli ile karşılarız.

  97. İster erkek ister kadın olsun, kim iman ederek imanın gereği fiiller ortaya koyarsa elbette biz ona temiz-pak bir hayat yaşatırız... Onlara elbette yaptıklarının daha güzeliyle karşılıklarını veririz.

  98. Kur’ân okuyacağın zaman, (vehimle seni yanlış değerlendirmelere sokması muhtemel) şeytan-ı racîm’den (kendini beden kabullenmenin getirisi fikirlerden), Allâh’a sığın.

  99. Gerçektir ki, onun (İblis ve neslinin) iman eden ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde bir sultası (gücü) yoktur!

  100. Onun sultası, sadece, kendisini velî edinenler (ilham ettiği fikirlere uyanlar) ve Rablerine ortak koşanlaradır!

  101. Biz bir âyetin yerine başka bir âyeti getirdiğimizde, “Sen yalnızca bir iftiracısın!” dediler. Allâh neyi inzâl ettiğini daha iyi bilir! Bilakis, onların çoğunluğu bilmezler.

  102. De ki: “O’nu, Ruh-ül Kuds (Cibrîl ismi verilmiş kuvve; El Esmâ’dan ilim kuvvesi), senin Rabbinden (hakikatini oluşturan Esmâ bileşiminden) Hak olarak indirmiştir... İman edenlere direnç vermek ve müslimler için de kılavuz ve müjde olarak.”

  103. Andolsun ki: “Onu ancak bir beşer öğretiyor” demelerini biliyoruz... Hak’tan saparak kendisine nispet ettikleri kimsenin dili, Arapçayı iyi konuşamayan bir dildir... Bu ise apaçık Arapça bir lisandır.

  104. Muhakkak ki Allâh, kendini dillendiren işaretlerine iman etmeyenleri, hakikate erdirmez... Onlara acı bir azap vardır.

  105. Yalanı uyduranlar, yalnızca, Allâh’ın kendini dillendiren işaretlerine iman etmeyenlerdir... Yalancıların ta kendileri işte bunlardır!

  106. Kalbi imanla mutmain olduğu hâlde, (küfre) zorlanan hariç, kim imanından sonra Allâh’a küfrederse ve küfre sînesini açar ise, işte Allâh gazabı onun üzerinedir! Kendilerine çok büyük azap vardır.

  107. Bunun sebebi, onların (sınırlı - sefil) dünya hayatını sonsuz geleceğe tercih etmeleri; Allâh’ın hakikat bilgisini inkâr edenler topluluğunu hakikate erdirmemesidir.

  108. İşte bunlar, Allâh’ın, kalplerini, işitme (algılama) kuvvelerini, basîretlerini (değerlendirme kuvvelerini) kilitlediği kimselerdir! Onlar kozalarında yaşayanların ta kendileridir!

  109. Gerçek şu ki, onlar gelecek yaşam boyutunda hüsrana uğrayanların ta kendileridir!

  110. Sonra, muhakkak ki Rabbin, belâya maruz bırakıldıktan sonra hicret edenlerin; sonra mücahede edenlerin ve sabredenlerin (yanındadır)... Daha sonra (da) Rabbin muhakkak ki Ğafûr’dur, Rahıym’dir.

  111. O süreç ki, her nefs kendini kurtarmak için mücadele eder... Her nefse yaptığı şeylerin karşılığı tam verilir... Onlar haksızlığa uğratılmazlar.

  112. Allâh bir şehri misal verdi: Güvenli ve mutlu idi... Onun yaşam gıdası her taraftan bol bol geliyordu... Fakat o (halk) Allâh nimetlerine nankörlük etti (Sünnetullâh gereği perdelilik oluşturan, fiiller yaptı)... Allâh da kendilerine yapıp-ürettikleri dolayısıyla açlık ve korku libasını tattırdı.

  113. Andolsun ki onlara kendilerinden bir Rasûl geldi de Onu yalanladılar! Zâlimler oldukları hâlde, azap kendilerini yakaladı.

  114. Allâh’ın size yaşam gıdası olarak verdiklerinden helal ve temiz şeyleri yiyin ve Allâh nimetine şükredin; eğer O’na kulluk ettiğinizin farkındaysanız!

  115. (Allâh) size yalnızca ölmüş hayvan etini (leşi), kanı, domuz etini ve Allâh’tan gayrı adına boğazlananı haram etmiştir... Ama kim zorda kalırsa helal saymayarak ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın (bunlardan yiyebilir)... Muhakkak ki Allâh Ğafûrdur, Rahıym’dir.

  116. Aklınıza esen yalanı uydurup, “Şu helaldir ve şu haramdır” demeyin... Çünkü Allâh’a iftira atmış olursunuz! Muhakkak ki, Allâh üzerine yalan uyduranlar kurtulmazlar!

  117. Az bir faydalanma (yüzünden)!.. Onlara (gelecekte) acı bir azap vardır.

  118. Biz daha önce sana hikâye edip anlattığımız şeyleri, Yahudi olanlar üzerine de haram etmiştik... Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı.

  119. Sonra, muhakkak ki Rabbin, bilgisizlikten ötürü kötülük yapıp, bunun arkasından tövbe ederek düzelenlerin tövbelerini gerçekleştirir... Rabbin, bunun sonrasında Ğafûr’dur, Rahıym’dir.

  120. Muhakkak ki İbrahim bir ümmet idi... Allâh’a itaatkârdı... Hanîf’ti (Allâh yanı sıra tanrı kabul etmeyen)... (O), müşriklerden (Allâh’a ortak koşanlardan) olmadı.

  121. O’nun nimetlerine şükredendi... (O), Onu seçmiş ve Onu sırat-ı müstakime yönlendirmişti.

  122. Biz Ona dünyada güzellikler verdik... O, sonsuz gelecek yaşamda da sâlihlerdendir.

  123. Sonra, biz sana: “Hanîf olarak İbrahim’in milletine (Din anlayışına) tâbi ol... O, müşriklerden olmadı” diye vahyettik.

  124. Es Sebt (Cumartesi Günü kutsallığı), sadece onda ayrılığa düşmüş kimseler (İsrailoğulları) üzerine (farz) kılındı... Muhakkak ki Rabbin, kıyamet günü, ihtilaf ettikleri şey hakkında onlar arasında elbette hüküm verecektir.

  125. Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğüt ile davet et... Onlarla en güzel şekilde mücadele et... Muhakkak ki Rabbin, “”; yolundan sapanı daha iyi bilir (O)... Daha iyi bilir “”, doğru yola erenleri!

  126. Şayet kötülüğün sonucunu yaşatacaksanız, size yapılan azabın benzeri ile sonucunu yaşatın... Eğer sabrederseniz, elbette bu sabredenler için daha hayırlıdır.

  127. Güven ve dayan! Senin sabrın, yalnızca Allâh’ladır! Onlar üzerine mahzun olma! Kurmakta oldukları tuzaklarından sıkıntı duyma!

  128. Kesinlikle Allâh korunanlar ve muhsinlerle (Allâh için yaşamakta olduğunun farkındalığında olanlarla) beraberdir.

16 / 114

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Sûreyi İndirebilirsiniz!