32 - Secde Sûresi
"Euzü Billahi mineş şeytanir racim"
BismillahirRahmanirRahıym
-
Elif, Lâââm, Miiiym;
Elif, Lâm, Mim.
-
Tenziylül Kitabi lâ raybe fiyhi min Rabbil alemiyn;
Kendisinde kuşku olmayan Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsi (Kitap), Rabb-ül âlemîn’den (“İnsan”ların Rabbinden) inzâl olmuştur! (Kurân’da pek çok yerde âlemler kelimesi ile “insan”lara işaret edilmiştir. Bu iyi incelenmeli ve dikkatle düşünülmeli.)
-
Em yekulunefterah* bel HUvel hakku min Rabbike litünzira kavmen ma etahüm min neziyrin min kablike leallehüm yehtedun;
Yoksa “Onu uydurdu” mu diyorlar! Asla! O, senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş toplumu uyarman için Rabbinden (olan) Hak’tır... Umulur ki (değerlendirip) hakikate ererler.
-
Allâhulleziy halekas Semavati vel Arda ve ma beynehüma fiy sitteti eyyamin sümmesteva alel ‘Arş* ma leküm min dûniHİ min veliyyin ve lâ şefiy’* efela tetezekkerun;
Allâh, O ki, semâlar (gökler veya nefs mertebeleri olan bilinç düzeyleri) ve arzı (yeryüzü veya beden - beyin) ve ikisi arasında olanları altı aşamada - süreçte (insan itibarıyla 6 aşama: 1.sperm/yumurta, 2.döllenme (zigot), 3.geometrik hücre çoğalması, 4.hücre farklılaşması, 5.organların oluşması, 6.farklılaşan organların işlevlenmesi - şuur ve duyuların oluşması. A.H.) yarattı, sonra Arş’a istiva etti (Esmâ özellikleriyle fiiller âleminde tedbirata başladı)... Sizin O’ndan başka ne bir Veliyy’niz ve ne de bir şefaat ediciniz vardır... Hâlâ bunu düşünüp, değerlendirmiyor musunuz? (Bu âyeti iki yönlü düşünmek gerek kanaatimce. İnsanın dış dünyası ve İnsanın varlığı olarak. A.H.)
-
Yüdebbirul’emre mines Semai ilel’Ardı sümme ya’rucü ileyhi fiy yevmin kâne mikdaruhu elfe senetin mimma te’uddun;
Emri (hükmü) semâdan (dışsal olarak; burçlar diye tanımlanan Esmâ özelliklerinin açığa çıkmasından ibaret olan yapılardan yayılan kozmik elektromanyetik dalgalarla ağırlıklı olarak karındaki ikinci beyni ve dolayısıyla bilinci etkileyerek; ya da, içsel olarak, holografik gerçeklik gereği beyindeki datadan açığa çıkan Esmâ mertebesinden. A.Hulûsi) arzı (yeryüzü veya beyni) tedbir eder... Sonra miktarı, bin sene olan süreç içinde O’na urûc eder (ruh beden yaşam boyutuna yükseliş veya boyutsal aslına dönüş. A.H.).
-
Zâlike ‘Alimul ğaybi veşşehadetil ‘Aziyzur Rahıym;
İşte (Allâh) gaybı (algılanamayan) da şehâdeti (algılanan) de Bilen’dir; Aziyz’dir, Rahıym’dir.
-
Elleziy ahsene külle şey’in halekahu ve bedee halkal İnsani min tıyn;
O ki, yarattığı her şeyi mükemmel yapmıştır! İnsanı oluşturmaya balçıktan (yumurta) başlamıştır.
-
Sümme ce’ale neslehu min sülaletin min main mehiyn;
Sonra onun neslini basit bir sudan (meni) meydana getirdi.
-
Sümme sevvahu ve nefeha fiyhi min ruhıHİ ve ceale lekümüssem’a vel ebsare vel ef’idete, kaliylen ma teşkürun;
Sonra onu (beyni, Esmâ mânâlarını açığa çıkaracak şekilde) tesviye etti (nöronların Esmâ özelliklerini açığa çıkartacak dalga boylarını değerlendirecek şekilde oluşturulması) ve onda kendi ruhundan nefhetti (nefh = üfleme içten dışadır; nefholan yani içten dışa yani beynin data boyutundan açığa çıkarılan Esmâ mânâlarının özellikleridir ki, varlık âlemindeki “Allâh’ın ruhu” diye işaret edilen de budur Allâhu âlem)... Sizin için sem’ (algılama), basarlar (gözler - görme) ve FUADLAR (Esmâ mânâ özelliklerini beyne yansıtıcılar - kalp nöronları) oluşturdu... Ne az şükrediyorsunuz (değerlendiriyorsunuz)!
-
Ve kalu eizâ dalelna fiyl Ardı einna lefiy halkın cediyd* bel hüm Bi Lıkai Rabbihim kafirun;
Dediler ki: “Yerde yok olduktan sonra, biz mi yeni bir yapı ile yaşama devam edeceğiz?” Hayır, onlar, Rablerinin (Esmâ’sıyla) varlıklarında açığa çıkışı farkındalığını yaşamayı (likâsını) inkâr edenlerdir.
-
Kul yeteveffaküm melekül mevtilleziy vükkile Biküm sümme ila Rabbiküm turceun;
De ki: “Sizde (yapınızda mevcut) vekîl kılınmış (işlevlendirilmiş) Melek’ül Mevt (ölüm kuvvesi - biyolojik bedensiz olarak ruh bedenle yaşama çekiş kuvvesi) sizi vefat ettirir (bedeninizden ayırır)! Sonra Rabbinize rücu ettirilirsiniz (Hakikatinizin ne olduğu fark edersiniz).”
-
Velev tera izil mücrimune nakisu ruusihim ‘ınde Rabbihim* Rabbena ebsarnâ ve semi’na fercı’na na’mel salihan inna mukınun;
Suçlular (hakikat bilgisini inkâr edenler), Rablerinin indînde başlarını eğmişler: “Rabbimiz... Gördük gerçeği ve algıladık! Geri döndür bizi (dünya - beden yaşamına da), gerekli çalışmaları uygulayalım! Doğrusu biz ikân sahibiyiz (artık)” (derler) iken (onları) bir görsen!
-
Velev şi’na leateyna külle nefsin hüdaha ve lâkin hakkal kavlü minniy leemleenne cehenneme minel cinneti venNasi ecma’ıyn;
Eğer dileseydik, her benliğe kendi hakikatini elbette fark ettirirdik! Ne var ki benden: “Cinlerden ve insanlardan oluşan toplulukla cehennemi elbette dolduracağım” sözü hak olmuştur.
-
Fezûku Bi ma nesiytüm Lıkae yevmiküm hazâ* inna nesiynaküm ve zûku azâbel huldi Bi ma küntüm ta’melun;
Bu gününüze kavuşmayı unuttuğunuzdan dolayı, tadın! Gerçek ki, biz de sizi unuttuk! Yaptıklarınızdan ötürü, sonsuz azabını tadın!
-
İnnema yu’minu Bi âyâtiNElleziyne izâ zükkiru Biha harru sücceden ve sebbehu Bi Hamdi Rabbihim ve hüm lâ yestekbirun;
Bizim işaretlerimize sadece şunlar iman ederler ki, onlarla hatırlatma yapıldığında, secde ile yere kapandılar; benliksiz, Rablerinin Hamdi olarak tespih (işlevlerini yerine getirdiler) ettiler. (15. âyet secde âyetidir.)
-
Tetecafa cünubühüm ‘anilmedaci’ı yed’une Rabbehüm havfen ve tame’a* ve mimma razaknahüm yünfikun;
(Gece) yataklarından kalkıp; korkarak ve umarak Rablerine dua ederler... Kendilerini beslediğimiz yaşam gıdalarından Allâh için karşılıksız bağışta bulunurlar!
-
Fela ta’lemü nefsün ma uhfiye lehüm min kurreti a’yün* cezaen Bi ma kânu ya’melun;
Hiçbir nefs, yaptıklarına ceza (karşılık) olarak, gözünü sevinçle parıldatacak nimetler içine gizlenmiş olanları bilemez!
-
Efemen kâne mu’minen kemen kâne fasika* lâ yestevun;
İman sahibi ile inancı bozuk olan bir midir? Eşit olmazlar!
-
Emmelleziyne amenû ve amilussalihati felehüm cennatül me’va* nüzülen Bi ma kânu ya’melun;
İman edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, onlar için yaptıkları çalışmaların sonucu olarak, nüzûl yollu (hakikatlerinden açığa çıkarak yaşanılan) Me’va Cennetleri vardır.
-
Ve emmelleziyne feseku feme’vahümünnar* küllema eradü en yahrucu minha u’ıydu fiyha ve kıyle lehüm zûku azâben narilleziy küntüm Bihi tükezzibun;
İnancı bozuk olanlara gelince, onların yaşam boyutu - ortamı ateştir! Oradan her çıkmak istediklerinde, oraya iade olunurlar ve kendilerine: “Yalanladığınız o ateşin azabını tadın!” denilir.
-
Ve lenüziykannehüm minel azâbil’ edna dunel azâbil ekberi leallehüm yerci’un;
Belki dönerler diye onlara, en büyük (sonsuz) azaptan önce en yakın (dünyalarından) bir azaptan mutlaka tattıracağız.
-
Ve men azlemü mimmen zükkire Bi âyâti Rabbihi sümme a’rada anhâ* inna minel mücrimiyne müntekımun;
Rabbinin kendisindeki işaretleri hatırlatıldıktan sonra, onlardan yüz çevirenden daha zâlim kimdir? Muhakkak ki biz suçlulara yaptıklarının sonucunu yaşatırız!
-
Ve lekad ateyna Musel Kitabe fela tekün fiy miryetin min Lıkaihi ve ce’alnahu hüden li beniy israiyl;
Andolsun ki Musa’ya Bilgi (Kitap) verdik... (Şimdi sen de) Ona (Bilgiye) ermiş olmaktan kuşku duyma! Onu İsrailoğulları için bir hakikat kılavuzu kıldık.
-
Ve ce’alna minhüm eimmeten yehdune Bi emriNA lemma saberu* ve kânu Bi âyâtiNA yukınun;
Onlardan, sabrettiklerinde, emrimizle hakikate erdiren önderler oluşturduk! Onlar işaretlerimize ikân sahibi oldular!
-
İnne Rabbeke HUve yefsılu beynehüm yevmel kıyameti fiyma kânu fiyhi yahtelifun;
Muhakkak ki senin Rabbin O, hakkında karşı çıktıkları konularda kıyamet sürecinde onların aralarında hüküm verecektir.
-
Evelem yehdi lehüm kem ehlekna min kablihim minel kuruni yemşune fiy mesakinihim* inne fiy zâlike leayat* efela yesme’un;
Meskenleri üzerinde yürüdükleri hâlde, kendilerinden önceki nesillerden nicelerini helâk etmiş olmamız onlara gerçeği göstermedi mi? Muhakkak ki bu olayda dersler vardır... Hâlâ mı algılamıyorlar?
-
Evelem yerav enna nesukul mae ilel Ardıl cüruzi fenuhricü Bihi zer’an te’külü minhü en’amuhüm ve enfüsühüm* efela yubsırun;
Görmediler mi ki biz suyu çorak - kupkuru arza sevk ederiz de, o suyla, onların hayvanlarının ve kendi nefslerinin yediği ekini çıkarırız? Hâlâ mı görmüyorlar?
-
Ve yekulune meta hazel Fethu in küntüm sadikıyn;
Derler ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz: Şu El Feth (mutlak feth - ölümün tadılarak hakikatin apaçık algılanması) ne zaman?”
-
Kul yevmel fethı lâ yenfeulleziyne keferu iymanuhüm ve lâ hüm yünzarun;
De ki: “O FETH’in yaşandığı süreçte, (ölümü tatmadan önce) hakikat bilgisini inkâr edenlere artık iman etmeleri bir fayda sağlamaz ve mühlet verilmez.”
-
Fea’rıd anhüm ventazır innehüm müntezırun;
Artık onlardan yüz çevir ve bekle! Muhakkak ki onlar da bekliyorlar!