Bakara Sûresi: 261-277, 282-286
AÇIKLAMA:
Bakara Sûresi: 261-277 ve 282-286 âyet grupları, esbâb-ı nüzûl rivayetlerine göre Tebûk Seferi için Hz. Osmân Bin Affân ra. ve Abdurrahmân İbni Avf ra.’ların cömertliği, infak, sadaka, faiz, borç vb konular hakkında nâzil olmuştur!..
Nihayet Bakara Sûresi 3 önemli âyet ile hatmolur!..
Okunması yaygın olan ve halkın kısaca “ÂmenerRasûlü” dediği Bakara Sûresi’nin son iki âyeti’nin (285-286) meşhûr olan sebeb-i nüzûl rivayetleri:
“Semâlarda ve arzda ne varsa Allâh’ındır (Esmâ’sının açığa çıkması için)... Bilinçlerinizde (düşündüğünüz) ne varsa, açıklasanız da gizleseniz de, Allâh varlığınızdaki Hasiyb ismi özelliğiyle size onun sonuçlarını yaşatır. Dilediğine mağfiret eder (örter), dilediğine de azap verir. Allâh her şeye Kaadir’dir.” (Bakara: 284) âyeti nazil olunca bu (âyetin bildirdiği realite) müslümanlara/sahabe’ye ağır/zor geldi de Hz. Rasûlullâh (s.a.v.)'e gelip diz çökerek:
“Yâ RasûlAllâh, biz şimdiye kadar (uygulamakta) gücümüzün yettiği amellerle; salât, oruç, cihâd, sadaka ile mükellef kılınmıştık... Şimdi ise sana şu âyet nâzil oldu ki bizim buna (bu âyetin bildirdiği gerçekliğe) takatımız (gücümüz) yetmez... Biz, içimizden geçenler/geçirdiklerimiz sebebiyle de cezalandırılacaksak (böyle bir sistem gerçeği varsa) mahvolduk!” dediler...
Hz. Rasûlullâh (s.a.v.):
“Siz de sizden önceki iki ehl-i kitap’ın/yahudi ve nasârâ’nın/İsrailOğulları’nın Musa’ya: ‘İşittik, isyan ettik!’ dedikleri gibi mi demek istiyorsunuz?.. Siz onların yaptıklarının aksine: “Algıladık ve itaat ettik (başka bir rivayet’te: Algıladık, itaat ettik, teslim olduk); mağfiretini isteriz Rabbimiz; dönüşümüz sanadır!” deyin” buyurdu (henüz 285-286 âyetleri nâzil olmamış?)!..
Onlar:
“Algıladık ve itaat ettik, mağfiretini isteriz Rabbimiz; dönüşümüz sanadır! ” dediler...
Bunun akabinden “Er Rasûl (Hz. Muhammed a.s.) Rabbinden (varlığını oluşturan Allâh Esmâ’sı bileşiminden) kendisine (şuuruna) inzâl olana (boyutsal bir geçiş yapan bilgiye) iman etmiştir. İman edenler de! Hepsi iman etti (“B” harfinin işaret ettiği anlam doğrultusunda) nefslerini oluşturan hakikatlerinin Allâh Esmâ’sı olduğuna, meleklerine (nefslerinin aslı olan Esmâ kuvvelerine), Kitaplarına (inzâl olan bilgilerine), Rasûllerine... O’nun Rasûlleri arasında (irsâl olmaları konusunda) hiçbir ayırım yapmayız... ‘Algıladık ve itaat ettik, mağfiretini isteriz Rabbimiz; dönüşümüz sanadır’ dediler... Allâh, kimseyi kapasitesi dışındakinden mükellef tutmaz. (Yaptığı iyi işler sonucu) kazandığı da kendinedir, (zararlı işler sonucu) alacağı karşılık da kendinedir. Rabbimiz, unutursak veya hataya düşersek bizi bundan dolayı cezalandırma”ya kadar olan âyetler inzâl edildi!..
Rasûlullâh (s.a.v.) buyurdu ki:
“Allâh teâlâ: ‘Evet/ Ben de yaptım!’ buyurdu!”
Böylece “Rabbimiz/Mevlâmız...” diye inzâl olan âyette kalan her dua bölümünde Allâh teâlâ’nın “Evet/ Ben de öylece yaptım!” dediğini, Hz. Rasûlullâh (a.s)’ın haber verdiği rivayet ediliyor!..
261-) Meselülleziyne yunfikune emvalehüm fiy sebiylillâhi kemeseli habbetin enbetet seb’a senabile fiy külli sünbületin mietü habbetin, vAllâhu yudaıfu limen yeşa’* vAllâhu Vasi’un ‘Aliym;
Mallarını Allâh’a imanları dolayısıyla insanlara karşılıksız bağışlayanların misali, yedi başak oluşturan ve her başağında yüz tane bulunan tek bir buğday tohumu gibidir. Allâh dilediğine daha da katlar. Allâh Vasi’dir, Aliym’dir.
262-) Elleziyne yunfikune emvalehum fiy sebiylillâhi sümme lâ yutbi’une ma enfeku mennen ve lâ ezen lehüm ecruhüm ‘ınde Rabbihim* ve lâ havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenun;
Mallarını Allâh’a imanları dolayısıyla insanlara karşılıksız bağışlayan, sonrasında da bu yaptıklarına başa kakma ya da eziyet gibi davranışlar eklemeyenlerin, Rableri indînde (nefslerinin hakikatini meydana getiren Esmâ bileşimlerinden kaynaklanan) özel ecirleri vardır. Onlara korkacakları bir şey yoktur, hüzün duyacakları bir şey de!
263-) Kavlün ma’rufun ve mağfiratün hayrun min sadekatin yetbeuha ezâ* vAllâhu Ğaniyy’un Hâliym;
Bir güzel söz ve bir kusuru örtmek, ardından eziyet gelen bağıştan daha hayırlıdır. Allâh Ğaniyy’dir, Haliym’dir.
264-) Ya eyyühelleziyne amenû lâ tubtılû sadekatiküm Bil menni vel ezâ, kelleziy yunfiku malehu riâenNasi ve lâ yu’minu Billâhi vel yevmil ahır* femeselühu kemeseli safvanin aleyhi türabün fe esabehu vabilün feterakehu salda* lâ yakdirune alâ şey’in mimma kesebu* vAllâhu lâ yehdil kavmel kâfiriyn;
Ey iman edenler, malını insanlara riya (kendine isim yapmak) için harcayan ve “B” işaret anlamıyla Allâh’a ve gelecekte yaşanacak sürece iman etmeyen bir kimse gibi, sadakalarınızı başa kakma veya eziyet etme gibi davranışlarla iptal etmeyin. Bunun misali, üzerinde bir miktar toprak bulunan kaya gibidir. Şiddetli yağmur ona isâbet edince üzerindeki toprağı götürdü ve geride çıplak kaya kaldı. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allâh inkârcılar topluluğuna hidâyet etmez.
265-) Ve meselülleziyne yunfikune emvalehümüb tiğâe merdatillâhi ve tesbiyten min enfüsihim kemeseli cennetin Birabvetin esabeha vabilün fe atet üküleha dı’feyn* fe in lem yusıbha vabilün fe tall* vAllâhu Bi ma ta’melune Basıyr;
Allâh rızasını isteyerek veya enfüslerindeki bir tespitten dolayı (Esmâ bileşimlerinin kendilerinde oluşturduğu anlayış ile) mallarını infak edenlerin misaline gelince... Kendisine şiddetli bir yağmur isâbet edip, yemişlerini iki kat vermiş tepedeki bir bahçeye benzer. Ona böyle bol yağmur yerine çiseleyen bir yağmur dahi yeterlidir. Allâh yaptıklarınıza Basıyr’dir.
266-) Eyeveddü ehadüküm en tekûne lehu cennetün min nehıylin ve a’nabin tecriy min tahtihel enhar* lehu fiyha min küllis semerat* ve esabehül kiberu ve lehu zürriyyetün duafa’*, feesabeha ı’sarun fiyhi narun fahterakat* kezâlike yübeyyinullâhu lekümül âyâti lealleküm tetefekkerun;
Sizden biriniz ister mi hiç, içinde nehirler akan ve çeşitli meyveler bulunan, hurmalık ve asmalarla dolu bahçesi olsun da, kendisine ihtiyarlık gelsin ve zayıf bir zürriyeti olsun? Derken içinde ateş olan bir fırtına bütün bahçeyi helâk etsin... İşte üzerinde tefekkür etmeniz için Allâh bu işaretleri veriyor.
267-) Ya eyyühelleziyne amenû enfiku min tayyibati ma kesebtüm ve mimma ahrecna leküm minel Ard* ve lâ teyemmemül habiyse minhu tunfikune ve lestüm Bi ahıziyhi illâ en tüğmidu fiyh* va’lemu ennAllâhe Ğaniyy’ün Hamiyd;
Ey iman edenler, kazandıklarınızın ve arzdan sizin için çıkardıklarımızın temiz olanlarından infak edin. Göre göre, alıcısı olmayacağınız habis şeyleri başkalarına infak etmeye kalkışmayın. İyi bilin ki Allâh Ğaniyy’dir, Hamiyd’dir.
268-) Eşşeytanü ye’ıdükümül fakre ve ye’muruküm Bil fahşa’* vAllâhu yeıduküm mağfiraten minhu ve fadlen, vAllâhu Vasi’un ‘Aliym;
Şeytan (vehminiz - kaybetme fikri) sizi fakirleşeceğiniz yolunda korkutur (bağış yapmaktan uzaklaştırır), çirkin şeyleri, cimriliği emreder!.. Allâh ise kendinden bir mağfiret ve fazlından vermeyi vadeder. Allâh Vasi’dir, Aliym’dir.
269-) Yü’til Hıkmete men yeşâu, ve men yü’tel Hıkmete fekad utiye hayren kesiyra* ve ma yezzekkeru illâ ülül elbab;
Hikmeti dilediğine verir. Kime Hikmet verilmişse ona çok hayır verilmiştir. Bunu, derin düşünebilen akıl sahiplerinden gayrısı anlamaz.
270-) Ve ma enfaktüm min nefekatin ev nezertüm min nezrin fe innAllâhe ya’lemuh* ve ma lizzalimiyne min ensar;
Her ne nafaka verdiyseniz veya ne vermeyi adadıysanız, muhakkak Allâh onu bilir (sonucunu yaşatır). Ama zâlimlere bir yardımcı yoktur.
271-) İn tübdüs sadekati feniımma hiye, ve in tuhfuha ve tü’tuhel fukarâe fe huve hayrun leküm* ve yükeffiru anküm min seyyiatiküm* vAllâhu Bi ma ta’melune Habiyr;
Sadakalarınızı açıktan verirseniz ne güzeldir. Ama sadakalarınızı kimse bilmeden gizlice verirseniz sizin için daha hayırlıdır. Ve bu davranış sizin yanlış davranışlarınızın kefâreti olur. Allâh yaptıklarınızdan (hakikatiniz olması nedeniyle) Habiyr’dir.
272-) Leyse aleyke hüdahüm ve lakinnAllâhe yehdiy men yeşa’* ve ma tünfiku min hayrin felienfüsiküm* ve ma tünfikune illebtiğae vechillâh* ve ma tünfiku min hayrin yuveffe ileyküm ve entüm lâ tuzlemun;
Onların hidâyet bulması senin işlevin değildir! Ne var ki Allâh dilediğine hidâyet eder (hidâyet kişinin varlığını meydana getiren Esmâ terkibindeki Hadiy isminin mânâsının açığa çıkmasının dilenmesiyle oluşur; dışarıdan verilmez)! Hayır olarak ne bağışlarsanız bu kendi yararınız içindir. Zaten siz Vechullâh için (Vechullâhı bildiğiniz veya gördüğünüz için) bağışlarsınız. Hayır olarak ne bağışlarsanız tamı tamına size geri ödenir ve asla hakkınız yenmez.
273-) Lil fukarailleziyne uhsıru fiy sebiylillâhi lâ yestetıy’une darben fiyl Ardı, yahsebühümül cahilü ağniyâe minet teaffüf* ta’rifühüm Bi siymahüm* lâ yes’elunen Nase ilhafa* ve ma tünfiku min hayrin fe innAllâhe Bihi ‘Aliym;
(İnfaklarınız) şu fakirler içindir ki, kendilerini hepten Allâh yoluna vermişler, dünyalık yaşam gıdası için çalışmaya vakit ayırmamışlardır. İstemekten çekindikleri için de, içyüzlerine vâkıf olmayanlar onları zengin sanır. Ancak sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük edip kimseden bir şey talep etmezler. (Artık) hayırdan ne bağışlarsanız muhakkak Allâh onu Aliym’dir.
274-) Elleziyne yünfikune emvalehüm Bil leyli vennehari sirran ve alaniyeten felehüm ecruhüm ‘ınde Rabbihim* ve lâ havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenun;
Mallarını gece ve gündüz, gizli veya açık infak edenler var ya, işte onların ecirleri Rableri indîndedir (hakikatlerinden gelip şuurlarında açığa çıkacak şekildedir). Onların ne korkacağı bir şey olur ne de hüzünleneceği.
275-) Elleziyne ye’külunerRibâ lâ yekumune illâ kema yekumülleziy yetehabbetuhüşşeytanu minel mess* zâlike Bi ennehüm kalu innemel bey’u mislürRibâ* ve ehalellahul bey’a ve harremerRibâ* fe men caehu mevızatün min Rabbihi fenteha felehu ma selef* ve emruhu ilAllâh* ve men ‘ade feülaike ashabünnar* hüm fiyha hâlidun;
Riba yiyenler, şeytan (cin) çarpmış (asılsız fikirlere obsede olmuş) kişi nasıl ayağa kalkarsa öylece kalkarlar. Bu onların, ribayı alışverişle aynı tutmalarından ileri gelir. Oysa Allâh alışverişi helal kıldı, ribayı haram. (Alışverişte aldığının karşılığı ödenir; riba ise verilen borcun çeşitli miktarlarda fazlasıyla karşılığının alınmasıdır. Riba, karşılıksız yardımlaşma “infak” anlayışının tam zıddıdır.) Artık her kim Rabbinden gelen öğüt ile ribadan vazgeçerse, geçmişi ona aittir, hakkındaki hüküm ise Allâh’ındır. Kim de döner riba alırsa, işte onlar ateş ehlidir. Onlar orada sonsuza dek kalırlar.
276-) YemhakullahurRibâ ve yurbis Sadekat* vAllâhu lâ yuhıbbu külle keffarin esiym;
Allâh ribayı (gelirini) mahveder, sadakayı (gelirini) ise arttırır! Allâh, suçlarında ısrar eden nankörlerin hiçbirini sevmez.
277-) İnnelleziyne amenû ve amilus salihati ve ekamus Salate ve atevüz Zekate lehüm ecruhüm ‘ınde Rabbihim* ve lâ havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenun;
İman edip bunun gereği olan yararlı fiilleri uygulayan, salâtı ikame eden ve zekâtı verenlerin Rableri indînde özel karşılıkları vardır. Korku yoktur onlar için ve onları hüzünlendirecek bir şey de olmaz.
282-) Ya eyyühelleziyne amenû izâ tedayentüm Bi deynin ila ecelin müsemmen fektübûh* vel yektüb beyneküm kâtibun Bil’adl* ve lâ ye’be kâtibun en yektübe kema allemehullahu fel yektüb* velyümlililleziy aleyhil hakku vel yettekıllâhe Rabbehu ve lâ yebhas minhu şey’a*, fein kânelleziy aleyhil hakku sefiyhen ev daıyfen ev lâ yestetıy’u en yümille huve felyümlil veliyyuhu Bil’adl* vesteşhidu şehiydeyni min Ricaliküm* fe in lem yekûna Racüleyni feRacülün vemreetani mimmen terdavne mineş şühedâi en tedılle ıhdahüma fe tüzekkira ıhdahümel uhra* ve lâ ye ‘beş şühedâu izâ ma dü’û* ve lâ tes’emu en tektübuhu sağıyran ev kebiyran ila ecelih* zâliküm aksetu indAllâhi ve akvemu liş şehadeti ve ednâ ella tertabu illâ en tekûne ticareten hadıreten tüdiyruneha beyneküm feleyse aleyküm cünahun ella tektübuha* ve eşhidu izâ tebaya’tüm* ve lâ yudârre katibün ve lâ şehiyd* ve in tef’alu fe innehu füsukun Biküm* vettekullah* ve yuallimukümüllah* vAllâhu Bi külli şey’in ‘Aliym;
Ey iman edenler, belli bir süre ile borç verdiğinizde onu yazın. Aranızdan âdil biri yazsın. Yazmayı bilen de Allâh’ın kendisine öğrettiği gibi yazsın ve bundan kaçınmasın. Ayrıca hak üzerinde olan (borçlu) da yazdırsın. Rabbi olan Allâh’tan ittika edip, borcundan hiçbir şeyi eksiltmesin. Eğer borçlu anlayışı sınırlı veya çocuk ise, onun velisi yazdırsın. Erkeklerden iki kişiyi de şahit tutun. Eğer iki erkek yoksa o zaman şahitler bir erkek ve iki kadın olsun. Onlardan biri unutur veya şaşırırsa diğeri hatırlatır diye. Davet edildiklerinde şahitlikten de kaçınmasınlar. Küçük veya büyük borcu vâdesine kadar yazmaktan geri kalmayın. Bu Allâh indînde en uygun ve sağlam tarz olduğu gibi ileride şüpheye düşmemeniz için de en sağlam yoldur. Meğerki aranızdaki alışveriş peşin paraya dayanan bir işlem olsun. O zaman bunu yazmamanızda bir beis yoktur. Alım satım yaptığınızda dahi şahit tutun. Bir de ne yazan ne de şahit bu işten zarar görmesin. Eğer onlara zarar verecek bir durum oluşursa bu kendinize verdiğiniz bir zarar olur. Allâh’tan korunun. Allâh size öğretiyor. Allâh Bi-küllî şey’in Aliym’dir.
283-) Ve in küntüm alâ seferin ve lem tecidu katiben ferihanun makbudatün, fein emine ba’duküm ba’dan felyüeddillezi’tümine emanetehu velyettekıllâhe Rabbehu, ve lâ tektümüş şehadete, ve men yektümha fe innehu asimün kalbüh* vAllâhu Bi ma ta’melune ‘Aliym;
Eğer yolculuk hâlinde olur da kâtip bulamazsanız, alınmış olan rehinler sözler ile de yetinilebilir. Eğer birbirinize güvendiyseniz, güvenilen o güveni boşa çıkarmasın ve Rabbinden korksun. Şahit olduğunuz şeyi gizlemeyin. Kim şehâdetini gizlerse, muhakkak onun kalbi suçludur (kalbi hakikatini yansıtmamaktadır, hakikatinden perdelenmiştir). Allâh yapmakta olduklarınızı B işareti kapsamında bilmektedir.
284-) Lillâhi mâ fiys Semâvâti ve mâ fiyl Ard* ve in tübdû mâ fiy enfüsiküm ev tuhfûhu yuhasibküm BiHİllâh* feyağfiru limen yeşâu ve yuazzibu men yeşâ’* vAllâhu alâ külli şey’in Kadiyr;
Semâlarda ve arzda ne varsa Allâh’ındır (Esmâ’sının açığa çıkması için)... Bilinçlerinizde (düşündüğünüz) ne varsa, açıklasanız da gizleseniz de Allâh varlığınızdaki Hasiyb ismi özelliğiye size onun sonuçlarını yaşatır. Dilediğine mağfiret eder (örter), dilediğine de azap verir. Allâh her şeye Kaadir’dir.4
285-) Âmener Rasûlü Bi mâ ünzile ileyhi min Rabbihî vel mu’minûn* küllün âmene Billâhi ve MelâiketiHİ ve KütübiHİ ve RusuliHİ, lâ nuferriku beyne ehadin min RusuliHİ, ve kalû semi’nâ ve eta’nâ ğufrâneke Rabbenâ ve ileyKEl masıyr;
Er Rasûl (Hz. Muhammed a.s.) Rabbinden (varlığını oluşturan Allâh Esmâ’sı bileşiminden) kendisine (şuuruna) inzâl olana (boyutsal bir geçiş yapan bilgiye) iman etmiştir. İman edenler de! Hepsi iman etti (“B” harfinin işaret ettiği anlam doğrultusunda) nefslerini oluşturan hakikatlerinin Allâh Esmâ’sı olduğuna, meleklerine (nefslerinin aslı olan Esmâ kuvvelerine), Kitaplarına (inzâl olan bilgilerine), Rasûllerine... O’nun Rasûlleri arasında (irsâl olmaları konusunda) hiçbir ayırım yapmayız... “Algıladık ve itaat ettik, mağfiretini isteriz Rabbimiz; dönüşümüz sanadır” dediler.
286-) Lâ yükellifullâhu nefsen illâ vüs’ahâ* lehâ mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet* Rabbenâ lâ tüahıznâ in nesiynâ ev ahta’nâ* Rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehu alelleziyne min kablinâ* Rabbenâ ve lâ tühammilnâ mâ lâ tâkate lenâ Bih* va’fü annâ, vağfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel kavmil kâfiriyn;
Allâh kimseyi kapasitesi dışındakinden mükellef tutmaz. (Yaptığı iyi işler sonucu) kazandığı da kendinedir, (zararlı işler sonucu)alacağı karşılık da kendinedir. Rabbimiz, unutursak veya hataya düşersek bizi bundan dolayı cezalandırma. Rabbimiz, bizden öncekilere yüklemiş olduğun ağır vecibeleri bize yükleme. Rabbimiz, takatimizin yetmeyeceği şeyleri de bize yükleme. Bizi affeyle, mağfiret eyle, rahmet et. Sen mevlâmızsın. Tüm hakikati örten seni inkâr edenlere (kâfirlere) karşı bizi zafere erdir.