Rûm Sûresi: 1-60
AÇIKLAMA:
Rûm Sûresi, kaynak tertiplerde Ankebût Sûresi’nden önceye yerleştirilmiştir!..
“Rûm” ismi’ni, ikinci âyetinden alır!..
Araplar, o devirde, başkenti “Kostantiniye (İstanbul)” olan Bizans’a/Roma’ya “rûm”, İran’a “fâris” derlermiş...
Esbâb-ı Nüzûl olarak Rûm Sûresi’nin bazı âyetleri hakkında rivayetler vardır!.. Bunların en meşhûru sûre’nin başındaki âyetler hakkındadır!
“Elif, Lâm, Mim. Rum (Bizanslılar), mağlup oldu! Yakın bir bölgede... Onlar (Rum) bu yenilgiden sonra, galip geleceklerdir. Birkaç sene içinde... Başından sonuna hüküm Allâh’ındır! O zaman iman edenler sevinir (Allâh’ın bildirdiği gerçekleştiği için). Allâh yardımıyla... Dilediğine zafer verir! “HÛ”; Aziyz’dir, Rahıym’dir. Allâh’ın vaadi (bu)! Allâh, vaadinden dönmez! Ne var ki insanların ekseriyeti bilmezler. Onlar kozalarında yaşamaları yüzünden sonsuz gelecek yaşamdan habersizdirler; dünya hayatını madde yanı itibarıyla bilip kabul ederler!” (Rûm: 1-7; esbâb-ı nüzûl rivayetlerinde ilk beş âyet geçer genelde) âyetlerinin, ümmî (ehli kitap olmayan; müşrik) Farslar’ın, Bizans (ehli kitap hristiyanlar)’a galip gelmesinin Mekke’de müslüman ve müşrikler üzerindeki etkisi hakkında nâzil olduğu rivayet edilir...
Bu rivayetin geniş bir şekli MUHAMMED MUSTAFA-1’de şöyle geçer:
“Müslümanlar ile müşrikler arasında amansız bir mücadele Mekke’de devam ederken; Orta Doğu’da da Doğu Roma İmparatorluğu ile İran’lılar arasında muazzam bir çatışma devam etmekteydi... Nihayet bu çatışma bir gün İran’lıların büyük bir zaferi ile neticelendi... İran’lılar büyük bir muvaffakiyete ermişlerdi...
Mekkeli müşrikler bu haberi alınca son derece sevindiler ve bunu kutlamaya başladılar... Sevinçten ne yapacaklarını bilmiyorlardı... Müşrikleri bu derece sevindiren, uzak hâdisenin sebebi şu idi:
Roma İmparatorluğu ehli kitaptı... Yani dejenere de edilmiş olsa bir mukaddes kitaba bağlı idiler ve Allâh’a inanıyorlardı... Buna karşı İran’lılar ise kitabı kabul etmeyen, Rasûle inanmayan putperestler, mecusiler idi...
İşte bu savaş sonunda putperestlerin, ehli kitabı yenmesi, Mekkeli müşrikleri sevindirmiş ve kendilerinin de bir gün müslümanlara galebe edeceklerini yaymaya başlamışlardı (müslümanların o dönemi hakkında önemli bir veri?) ...
Müşriklerin iddiası şöyle idi:
− Siz müslümanlar, ehli kitapsınız... Hristiyanlar da ehli kitaptır... Buna mukabil İran’lılar ümmî (ehli kitap değil)dir... Ve biz de ümmîyiz! İran’lılar ümmî oldukları için ehli kitap olan Hristiyanları yendiler... Demek oluyor ki, biz ümmî olan Mekkeliler de siz ehli kitap olanları yenecektir(?)...
Müslümanlar bu çıkan sözlerden son derece üzgün bir hâle düşmüşlerdi... Müşriklere karşı bir türlü verecek cevap bulamıyorlardı... İşte bu sırada Rûm Sûresi adını taşıyan sûrenin baş tarafı inzâl oldu...
“Elif, Lâm, Mim...
Rum (Bizanslılar), mağlup oldu!
Yakın bir bölgede... Onlar (Rum) bu yenilgiden sonra, galip geleceklerdir.
Birkaç sene içinde... Başından sonuna hüküm Allâh’ındır! O zaman iman edenler sevinir (Allâh’ın bildirdiği gerçekleştiği için).
Allâh yardımıyla... Dilediğine zafer verir! “HÛ”; Aziyz’dir, Rahıym’dir.
Allâh’ın vaadi (bu)! Allâh, vaadinden dönmez! Ne var ki insanların ekseriyeti bilmezler.” (Rûm: 1-6)
Bu âyetlerden anlaşılacağı üzere, Rumların bir gün gelip kendilerini yenen İran’lılara galebe edeceğinden bahsediliyordu... Efendimiz AleyhisSelâm bu âyetlerin inzâlinden sonra, yanında bulunanlara açıklayınca, Hazreti Ebu Bekir bunu derhâl ezberleyip Mekke’nin yüksekçe bir yerinde bütün müşriklere okudu... Ve ardından şöyle konuştu:
− Rumlar birkaç yıl sonra mutlaka İran’lıları yenecektir!
Orada bulunan müşriklerin azgınlarından Übey bin Halef ise bu söze karşı çıktı:
− Uyduruyorsun! Mâdemki öyle, gel bahse girelim... 10 genç deve ortaya koyup, 3 senesine bahse girelim... Mâdemki kendine güveniyorsun, bunu kabul et?..
Hazreti Ebu Bekir iddiayı kabul etti... Daha sonra doğruca Efendimiz AleyhisSelâm’ın yanına gidip olanları anlattı... Efendimiz AleyhisSelâm, Hazreti Ebu Bekir’i dinledikten sonra şöyle buyurdu:
− Âyette geçen (birkaç sene) sözünden gaye 10 seneye kadar (3-9 arası) olan seneler demektir... Bu sebeple müddeti uzat, deve sayısını da arttır...
Bu buyruk üzerine Hazreti Ebu Bekir, tekrar Übey bin Halef’in yanına gitti ve anlaşmalarındaki üç senelik süreyi 9 seneye, 10 genç deveyi de 100’e çıkardı...
Aradan bir süre geçince, Hazreti Ebu Bekir’in Mekke’den hicret meselesi çıktı ve o zaman oğlu Abdurrahman’ı yerine halef gösterdi... Daha sonra da Uhud harbi öncesinde Hazreti Ebu Bekir’in oğlu harbe çıkan Übey’e engel olup kendisi öldüğü takdirde yerine halef göstermesini istedi... Bunun üzerine Übey de yerine mirasçılarından birini vekîl gösterdi...
Derken Übey, Uhud savaşında öldü... Bundan sonra da 9 yıllık süre doldu... Sürenin dolmasından hemen önce ise Rumlar ani bir saldırı ile hücuma geçmişler ve İran’lıları perişan etmişlerdi...
Bu hâdise üzerine Hazreti Ebu Bekir 100 deveyi Halef’in mirascısından aldı ve Efendimiz AleyhisSelâm’ın buyruğu ile onları fakirlere dağıttı... Bu mucizenin zuhurunu gören bazı müşriklerin ise müslüman olduğu bize ulaşan rivayetler arasında görülmektedir...”
Bu ilk âyetler ile ilgili rivayetlerin “müşkil”i vardır!.. Zira bu rivayetleri bize nakleden ilk kaynaklar, aynı zamanda, Rûm Sûresi’nin inzâlini, Mekke dönemi’nin en son üç sûresi arasına koyarlar (ki, tertip için bu kuvvetli bir delildir)!.. Bu ise, siyer/kronoloji/tarih ile bütünleştirilmesi müşkül bir durumdur!..
Şayet “Bizans’ın Farslar’a galip gelmesi Bedir savaşına denk geldi” denilen rivayeti alırsak, bu, sûre’nin inzâl zamanı ile (hadîs rivayete göre) uyuşmaz; belki Bedir’den 9 yıl önce olan Farslar’ın zaferini başlangıç sayan bir yorum olabilir!.. Eğer Hudeybiye Sulh Anlaşması döneminde ise –ki, yaklaşık 2 ay sonra Hayber Fethi de olmuştu-, bu durumda bu zafer, sûre’nin inzâlinden (âyetlerin haber vermesi esas alınarak) 7 yıl sonradır!..
Esasında (ilgili âyetlere göre), Bizans’ın zaferine denk gelen bir zaferi müslümanlar yaşamasa da, iman ettikleri bir haberin gerçekleşmesi, zaten müminleri sevindirir!!!..
“B”İsmillâhir Rahmânir Rahıym
1-) Elif, Lâââm, Miiiym;
Elif, Lâm, Mim.
2-) ĞulibetirRum;
Rum (Bizanslılar), mağlup oldu!
3-) Fiy ednel Ardı ve hüm min ba’di ğalebihim seyağlibun;
Yakın bir bölgede... Onlar (Rum) bu yenilgiden sonra, galip geleceklerdir.
4-) Fiy bıd’ı siniyn* Lillâhil’ Emru min kablü ve min ba’d* ve yevmeizin yefrahul mu’minun;
Birkaç sene içinde... Başından sonuna hüküm Allâh’ındır! O zaman iman edenler sevinir (Allâh’ın bildirdiği gerçekleştiği için).
5-) Bi nasrillâh* yensuru men yeşa’* ve HUvel ‘Aziyzür Rahıym;
Allâh yardımıyla... Dilediğine zafer verir! “HÛ”; Aziyz’dir, Rahıym’dir.
6-) Va’dAllâh* lâ yuhlifullahu va’deHU ve lâkinne ekseranNasi lâ ya’lemun;
Allâh’ın vaadi (bu)! Allâh, vaadinden dönmez! Ne var ki insanların ekseriyeti bilmezler.
7-) Ya’lemune zahiren minel hayatid dünya*ve hüm anil ahıreti hüm ğafilun;
Onlar kozalarında yaşamaları yüzünden sonsuz gelecek yaşamdan habersizdirler; dünya hayatını madde yanı itibarıyla bilip kabul ederler!
8-) Evelem yetefekkeru fiy enfüsihim* ma halekAllâhus Semavati vel Arda ve ma beynehüma illâ Bil Hakkı ve ecelin müsemma* ve inne kesiyren minenNasi Bi Lıkai Rabbihim lekâfirun;
Nefslerindekini (hakikatlerini) hiç tefekkür etmediler mi? Allâh, semâları, arzı ve ikisi arasında olan şeyleri sadece Hak olarak; belli bir ömür süreciyle yarattı! Şüphesiz ki insanlardan çoğu Rablerine ereceklerini inkâr edenlerdir.
9-) Evelem yesiyru fiyl Ardı feyenzuru keyfe kâne akıbetülleziyne min kablihim* kânu eşedde minhüm kuvveten ve esârul Arda ve ameruha eksere mimma ameruha ve caethüm Rusulühüm Bil beyyinat* fema kânAllâhu liyazlimehüm ve lâkin kânu enfüsehüm yazlimun;
Yeryüzünde gezip dolaşıp bakmazlar mı ki, onlardan öncekilerin sonu nasıl oldu? Onlar (öncekiler), kuvvet itibarıyla bunlardan (şimdikilerden) daha şiddetli idiler... Arzı sürüp alt-üst etmişler ve onu (yeryüzünü), bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi... Onların Rasûlleri onlara açık deliller olarak gelmişti. (Demek ki) Allâh onlara zulmetmiyordu; ne var ki onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı.
10-) Sümme kâne akıbetelleziyne esaüs sûâ en kezzebu Bi âyâtillâhi ve kânu Biha yestehziun;
Sonra kötülük (kendilerine zulüm) edenlerin sonu en kötü oldu! Çünkü Allâh’ın işaretlerini yalanlamışlardı; onlarla alay ederlerdi.
11-) Allâhu yebdeül halka sümme yu’ıydühu sümme ileyHİ turce’un;
Allâh halkı yaratır, sonra onu iade eder; sonra da O’na döndürülürsünüz.
12-) Ve yevme tekumüs saatü yüblisül mücrimun;
O zamanın gerçekleştiği süreçte, suçlular (şirk ehli) ümitlerini kesip susarlar.
13-) Ve lem yekün lehüm min şürekâihim şüfe’aü ve kânu Bi şürekâihim kâfiriyn;
Şirk koştuklarının şefaati olmadı; zira şirk koştuklarının geçersizliğini gördüler!
14-) Ve yevme tekumüs saatü yevmeizin yeteferrekun;
O saatin (ölüm) yaşandığı süreçte, (iman ve şirk ehli) ayrılırlar.
15-) Feemmelleziyne amenû ve amilus salihati fehüm fiy ravdatin yuhberun;
İman edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, onlar bir huzur ortamında sevindirilirler.
16-) Ve emmelleziyne keferu ve kezzebu Bi âyâtiNA ve Lıkail ahireti feülaike fiyl azâbi muhdarun;
Hakikat bilgisini inkâr edenler ve varlıklarındaki işaretlerimizi ve sonsuz gelecek yaşama kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar da (o malûm) azabın içinde zorunlu kalırlar!
17-) FesubhanAllâhi hıyne tümsune ve hıyne tusbihun;
Subhan’dır Allâh, akşamınızda da sabahınızda da!
18-) Ve leHUl Hamdu fiys Semavati vel Ardı ve aşiyyen ve hıyne tuzhirun;
Ki, semâlarda ve arzda Hamd O’na aittir... Güneşin tam tepede olduğu ya da kaybolmaya yüz tuttuğu süreçte!
19-) Yuhricül hayye minel meyyiti ve yuhricül meyyite minel hayyi ve yuhyil Arda ba’de mevtiha* ve kezâlike tuhrecun;
Diriyi ölüden çıkarır, ölüyü diriden çıkarır ve ölümünden sonra arzı diriltir... Siz de böylece çıkarılacaksınız.
20-) Ve min âyâtihi en halekaküm min türabin sümme izâ entüm beşerun tenteşirun;
O’nun mucizelerindendir - işaretlerindendir sizi topraktan yaratması... Sonra siz, beşer (kendini beden olarak kabullenen) olarak yayıldınız (oysa halife olarak yaratılmıştınız)!
21-) Ve min âyâtihi en haleka leküm min enfüsiküm ezvacen liteskünu ileyha ve ce’ale beyneküm meveddeten ve rahmeten, inne fiy zâlike leâyâtin li kavmin yetefekkerun;
O’nun işaretlerindendir, kendi benliklerinizden (Esmâ terkibi olarak meydana gelen bilinçlerinizden) eşler (beden) yaratması, onlara yerleşip sükûn bulasınız ve aranızda sevgi ve rahmet oluştursun sizin için diye... Muhakkak ki bu olayda, tefekkür eden bir topluluk için elbette nice işaretler vardır.
22-) Ve min âyâtihi halkus Semavati vel Ardı vahtilafü elsinetiküm ve elvaniküm* inne fiy zâlike leâyâtin lil alimiyn;
O’nun işaretlerindendir, semâlar (bilinç mertebeleri) ile arzın (beyinin - bedenin) yaratılması ve lisanlarınız ile renklerinizin farklı olması... Muhakkak ki bu olayda âlimler için elbette işaretler vardır.
23-) Ve min âyâtiHİ menamüküm Bil leyli ven nehari vebtiğaüküm min fadliHİ, inne fiy zâlike leâyâtin li kavmin yesme’un;
O’nun işaretlerindendir, gecede uyumanız ve gündüz O’nun fazlından talep etmeniz... Muhakkak ki bu olayda algılayan topluluk için elbette işaretler vardır.
24-) Ve min âyâtiHİ yüriykümül berka havfen ve tame’an ve yünezzilu minesSemai maen feyuhyiy Bihil Arda ba’de mevtiha* inne fiy zâlike leâyâtin likavmin ya’kılun;
O’nun işaretlerindendir ki, korku ve umutlanmanız için size şimşeği (hakikat fikrini şimşek çakması gibi bir an hissettirir) gösterir... Semâdan (beyninizin hakikati olan Esmâ boyutundan - datadan) bir su (ilim) inzâl eder de onun (ilim) ile ölümünden sonra (hakikati yaşamazken) arzı (kendini beden kabullenmiş bilinci) diriltir... Muhakkak ki bunda aklını kullanabilen bir topluluk için elbette işaretler - dersler vardır.
25-) Ve min âyâtiHİ en tekumes Semaü vel Ardu Bi emriHİ, sümme izâ de’aküm da’veten minel Ardı izâ entüm tahrucun;
O’nun işaretlerindendir, semâ (bilinç) ve arzın (bedenin) O’nun hükmü olarak yaşamına devam etmesi... Sonra arzdan (bedenden)bir davet ile (Azrailî kuvve) sizi çağırdığı vakit, hemen siz çıkarsınız!
26-) Ve leHU men fiys Semavati vel Ard* küllün leHU kanitun;
Semâlarda (bilinçli) ve arzda (bedenli) kim varsa, O’nun içindir... Hepsi O’na itaat hâlindedir.
27-) Ve HUvelleziy yebdeül halka sümme yu’ıydühu ve huve ehvenü aleyHİ, ve leHUl meselül a’lâ fiys Semavati vel’ Ard* ve HUvel ‘Aziyzül Hakiym;
“HÛ” ki halkı ibda (izhar) eden, sonra onu iade eden! Ki o(nu yapmak), O’na kolaydır! Semâlarda ve arzda en âlâ misallerO’nundur! “HÛ”; Aziyz’dir, Hakiym’dir.
28-) Darabe leküm meselen min enfüsiküm* hel leküm min ma meleket eymanüküm min şürekâe fiy ma razaknâküm feentüm fiyhi sevaün tehafunehüm kehıyfetiküm enfüseküm* kezâlike nüfassılul âyâti likavmin ya’kılun;
Size nefslerinizden bir misal verdi: Siz yaşam gıdalarınızda (mallarınızda), kölelerinizin ortaklığını kabul eder misiniz? Ki siz mallarda onlarla eşit olmayı kabullenip, kendi nefslerinizden korktuğunuz gibi onlardan korkuyor musunuz? Aklını kullanan bir toplum için dersleri böylece ayrıntılıyoruz.
29-) Belit tebealleziyne zalemu ehvaehüm Bi ğayri ‘ılm* femen yehdiy men edallAllâh* ve ma lehüm min nasıriyn;
Hayır, zulmedenler bilgisizce kendi boş istek ve hayallerine tâbi oldular... Allâh’ın saptırdığına hidâyet edecek kimdir? Onlar için yardımcı da yoktur!
30-) Feekım vecheke liddiyni haniyfa* fıtratAllâhilletiy fetaren Nase aleyha* lâ tebdiyle li halkıllâh* zâliked diynül kayyimü, ve lâkinne ekseranNasi lâ ya’lemun;
Vechini (şuurunu) Hanîf olarak (tanrıya tapınmaksızın, Allâh’a şirk koşmaksızın) o Tek Din’e yönelt! O Allâh Fıtratı’na (beynin ana çalışma sistem ve mekanizması) ki, insanları onun üzerine (o ana sistem ve mekanizmayla) yaratmıştır! Allâh yaratışında değişme olmaz! İşte bu, Din-i Kayyim’dir (sonsuz geçerli Sistem, Sünnetullâh’tır)... Ne var ki insanların çoğunluğu (bu gerçeği) bilmezler.
31-) Müniybiyne ileyHİ vettekuHU ve ekıymus Salâte ve lâ tekûnu minel müşrikiyn;
O’na yönelmişler olarak, O’ndan (yaptıklarınızın sonucunu otomatik olarak yaşatacağı sistem ve düzeni nedeniyle) korunun, salâtı ikame edin ve şirk koşanlardan olmayın!
32-) Minelleziyne ferraku diynehüm ve kânu şiye’a* küllü hızbin Bima ledeyhim ferihun;
Din anlayışları parça parça olup ve cemaatlere bölünenlerden olmayın... Her cemaat kendindeki (din anlayışı) ile sevinip mutlu olmakta!
33-) Ve izâ messenNase durrun de’av Rabbehüm müniybiyne ileyHİ sümme izâ ezâkahüm minHU rahmeten izâ feriykun minhüm Bi Rabbihim yüşrikûn;
İnsanlara bir sıkıntı dokunduğunda, O’na yönelenlerden olarak Rablerine dua ederler... Sonra onlara kendinden bir rahmet tattırırsa, bir de bakarsın ki onlardan bir fırka Rablerine şirk koşuyorlar.
34-) Liyekfüru Bima ateynahüm* fetemetteû* fesevfe ta’lemun;
Kendilerine verdiklerimize nankörlükleri açığa çıksın diye... Hadi (geçici şeylerden) zevklenin bakalım; yakında bileceksiniz.
35-) Em enzelna aleyhim sultanen fe huve yetekellemü Bima kânu Bihi yüşrikûn;
Yoksa onlara bir güçlü delil inzâl ettik de, şirk koşmalarının sebebi o mu?
36-) Ve izâ ezâknenNase rahmeten ferihu Biha* ve in tusıbhüm seyyietün Bima kaddemet eydiyhim izâ hüm yaknetun;
İnsanlara bir rahmet tattırdığımızda, onunla sevinirler... Kendi elleriyle yaptıkları sonucu olarak bir kötülük yaşarlarsa, hemen onlar ümitsizliğe düşerler!
37-) Evelem yerav ennAllâhe yebsütur rizka limen yeşau ve yakdir* inne fiy zâlike leâyâtin li kavmin yu’minun;
Görmediler mi ki, Allâh, dilediğine yaşam gıdasını genişletir veya kısar... Muhakkak ki bunda, iman eden bir toplum için elbette işaretler vardır.
38-) Feâti zelkurba hakkahu vel miskiyne vebnes sebiyl* zâlike hayrun lilleziyne yüriydune vechAllâhi ve ülaike hümül müflihun;
Yakınlarınıza hakkını verin; yoksullara ve yolcuya da... Bu, Vechullâhı isteyenler için daha hayırlıdır! İşte onlar şartları zorlayarak kurtuluşa erenlerin ta kendileridir!
39-) Ve ma ateytüm min riben li yerbüve fiy emvalinNasi fela yerbu indAllâh* ve ma ateytüm min zekâtin türiydune vechAllâhi feülaike hümül mud’ıfun;
İnsanların, malları artsın amacıyla riba almak üzere verdiğiniz şey, Allâh indînde artmaz! Vechullâhı isteyerek zekât (tezkiye, saflaştırma) olarak verdiğinize gelince; işte onlar kat kat arttıranların ta kendileridir!
40-) Allâhulleziy halekaküm sümme razekaküm sümme yümiytüküm sümme yuhyiyküm* hel min şürekâiküm men yefalu min zâliküm min şey’* subhaneHU ve te’âlâ amma yüşrikûn;
Allâh ki, sizi yarattı, sonra yaşam gıdasıyla besledi; sonra sizi öldürür (ölümü tattırır), sonra da sizi (yeni bir yaşam boyutunda)diriltir! Sizin eş koştuklarınızdan, bunlardan birini yapan kimse var mı? Münezzeh’tir “HÛ” onların şirk koştuklarından; Âli’dir.
41-) Zaharel fesadü fiyl berri vel bahri Bima kesebet eydinNasi li yüziykahüm ba’dalleziy amilu leallehüm yerci’ûn;
(Allâh’ın) onlara, insanların elleriyle yaptıklarının getirisinin bazısının (sonucunu) tattırması için karada ve denizde bozulma açığa çıktı! Belki geri dönerler.
42-) Kul siru fiyl Ardı fenzuru keyfe kâne akıbetülleziyne min kabl* kâne ekseruhüm müşrikiyn;
De ki: “Arzda gezip dolaşın da (sizden) öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bir bakın! Onların çoğunluğu şirk koşanlardı!”
43-) Feekım vecheke liddiynil kayyimi min kabli en ye’tiye yevmün lâ meredde lehu minAllâhi yevmeizin yessadda’un;
Allâh’tan, geri çevrilmesi mümkün olmayan süreç (ölüm) gelmeden önce, vechini (şuurunu), Din-i Kayyim’e doğrult (İslâm’a - her şeyin Allâh’a mutlak teslim olduğu gerçeğine) ki, o süreçte (insanlar) bölük bölük ayrılırlar.
44-) Men kefere fealeyhi küfruh* ve men amile salihan feli enfüsihim yemhedun;
Kim küfür (inkâr) eder ise, onun inkârı kendi zararınadır... Kim de imanın gereğini uygularsa, kendi nefsi için hazırlamış olur (yaptıklarının karşılığını).
45-) Liyecziyelleziyne amenû ve amilussalihati min fadliHİ, inneHU lâ yuhıbbül kâfiriyn;
(Allâh,) iman edip imanın gereğini uygulayanlara kendi fazlından karşılık versin diye... Muhakkak ki O, hakikat bilgisini inkâr edenleri sevmez!
46-) Ve min âyâtiHİ en yursilerriyâha mübeşşiratin ve liyüziykaküm min rahmetiHİ ve litecriyel fülkü Bi emriHİ ve li tebteğu min fadliHİ ve lealleküm teşkürun;
O’nun işaretlerindendir, rüzgârları müjdeciler olarak irsâl etmesi; size rahmetinden tattırması ve gemilerin O’nun hükmünce akıp gitmesi için... O’nun fazlından talep etmeniz ve değerlendirerek müteşekkir olmanız için.
47-) Ve lekad erselna min kablike Rusülen ila kavmihim fecauhüm Bil beyyinati fentekamna minelleziyne ecremu* ve kâne hakkan aleyna nasrul mu’miniyn;
Andolsun ki, senden önce de kendi toplumlarına Rasûller irsâl ettik de onlara açık deliller olarak geldiler... Biz de suç işleyenlerden intikam aldık... İman edenlere yardım etmek hakkımızdır.
48-) Allâhulleziy yursilurriyâha fetüsiyru sehaben feyebsütuhu fiys Semai keyfe yeşau ve yec’alühu kisefen feteral vedka yahrucü min hılalih* feizâ esabe Bihi men yeşau min ıbadiHİ izâ hüm yestebşirun;
Allâh’tır ki, rüzgârları (ilham yollu fikirleri) irsâl eder de bulutları (veri tabanındaki düşünceleri) sürer; onu (o düşünceleri) nasıl isterse öylece semâda (bilinçte) yayar ve onu parça parça kılar (analizler yaptırır); böylece yağmurun (keşfedilen ilmin) onun aralarından çıktığını görürsün... Onu kullarından dilediğine isâbet ettirince, bir de bakarsın ki onlar müjde edilen ile neşelenip seviniyorlar.
49-) Ve in kânu min kabli en yünezzele aleyhim min kablihi le müblisiyn;
Hâlbuki bundan önce, kendilerine (yağmur - ilim) indirilmeden önce elbette mublisîndiler (hakikatle bâtılı birbirine karıştırıp, ayrımını yapamayan).
50-) Fenzur ila asari rahmetillâhi keyfe yuhyil Arda ba’de mevtiha* inne zâlike le muhyil mevta* ve HUve alâ külli şey’in Kadiyr;
Allâh’ın rahmetinin eserlerine bak, (ahseni takvim - halife olarak yaratılıp ölümsüz kılınan kendini, beden - madde kabul ederek)ölümünden sonra, arzı (ilimle) nasıl diriltiyor? Muhakkak ki işte O, ölüleri elbette hayata (ölümsüzlüğe) kavuşturandır! “HÛ” her şeye Kaadir’dir.
51-) Ve lein erselna riyhan feraevhü musferran lezallu min ba’dihi yekfürun;
Andolsun ki eğer bir rüzgâr irsâl etsek de onu sararmış görseler, ondan sonra elbette nankörlüklerine dönerler.
52-) Feinneke lâ tüsmiul mevta ve lâ tüsmi’us summed du’ae izâ vellev müdbiriyn;
Muhakkak ki sen (bilgisizce kendini toprakta yok olup gidecek beden sanan) ölülere işittiremezsin; (Hakk’a) arkalarını dönüp gittiklerinde sağırlara da işittiremezsin!
53-) Ve ma ente Bihadil ‘umyi an dalaletihim* in tüsmi’u illâ men yu’minu Bi âyâtina fehüm müslimun;
Sen basîretsizleri, sapık inançlarından çıkarıp, hakikati gösteremezsin! Sen ancak müslimler (teslim olmuşlar) olmaları dolayısıyla, varlıklarındaki işaretlerimize iman eden kimselere işittirirsin!
54-) Allâhulleziy halekaküm min da’fin sümme ce’ale min ba’di da’fin kuvveten sümme ce’ale min ba’di kuvvetin da’fen ve şeybeten, yahlüku ma yeşa’* ve HUvel ‘Aliymül Kadiyr;
Allâh’tır ki, sizi zayıflıkla (hakikatinin farkında olmaksızın) yarattı! Sonra, zayıflığın ardından bir kuvvet (hakikatini - Rabbini bilmenin kuvveleriyle) oluşturdu! Sonra, kuvvetin ardından zayıflık (ismi Allâh olan indînde acziyetini - abd-i âciz) ve ak saçlı (bilge)hâline getirdi... Dilediğini yaratır... “HÛ”; Aliym’dir, Kaadir’dir.
55-) Ve yevme tekumüs saatü yuksimül mücrimune, ma lebisû ğayre saatin, kezâlike kânu yü’fekûn;
O saatin (ölüm) geldiği süreçte suçlular, (beden yaşamında) bir saatten fazla kalmadıklarına yemin ederler... Böylece çevriliyorlardı. (Rabbin indînde bir gün beden yaşamına göre bin yıldır; bağlantısı.)
56-) Ve kalelleziyne utül ılme vel iymane lekad lebistüm fiy Kitabillâhi ila yevmil ba’s* fehazâ yevmül ba’si ve lakinneküm küntüm lâ ta’lemun;
Kendilerine ilim ve iman verilmiş olanlar ise dedi ki: “Andolsun ki, Allâh’ın Kitabında (“OKU”nası Kitap veya Kitab-ı Mubiyn olarak tanımlanan yaşam boyutunda) bâ’s sürecine (yeni bir yapıyla yaşamınıza devam edeceğiniz sürece) kadar kaldınız... İşte bu bâ’s (yeni bir yapı ile yaşamınıza devam edeceğiniz) süreçtir... Fakat siz (hakikati) anlamıyordunuz!”
57-) Feyevmeizin lâ yenfeulleziyne zalemu ma’ziretühüm ve lâ hüm yüsta’tebun;
O süreçte (nefsine) zulmedenlere mazeretleri fayda vermez ve onlardan (olumlu bir fiille) şartlarını düzeltmeleri de istenilmez.
58-) Ve lekad darebna linNasi fiy hazel Kur’âni min külli mesel* ve lein ci’tehüm Bi âyetin leyekulennelleziyne keferu in entüm illâ mubtılun;
Andolsun ki şu Kurân’da insanlar için her çeşit misalden vurguladık! Yemin olsun ki, onlara bir delil getirsen, o hakikat bilgisini inkâr edenler elbette şöyle diyeceklerdir: “Siz palavracısınız!”
59-) Kezâlike yatba’ullahu alâ kulubilleziyne lâ ya’lemun;
Böylece cahillerin şuurlarını Allâh kilitler!
60-) Fasbir inne va’dAllâhi Hakkun ve lâ yestehıffennekelleziyne lâ yukınun;
O hâlde sabret! Muhakkak ki Allâh’ın vaadi Hak’tır! İkâna ulaşmamışlar (vaadimizin gerçekleşmesi sürecinde) seni hafife alamayacaklardır!