Bakara Sûresi: 142-152
AÇIKLAMA:
Bakara: 142-152 âyet grubu’nun, “Salât”ta dönülen tarafı ifade eden “Kıble”nin, Hicri 2.yılın Recep veya Şaban ayının ortalarında, Mescid-i Aksâ tarafından, Mescid-i Harâm tarafına döndürülmesi hakkında nâzil olduğu rivayet edilir!..
142-) Seyekulüssüfehâü minenNâsi ma vellâhüm an kıbletihimülletiy kânu aleyha* kul Lillâhil meşriku velmağrib* yehdiy men yeşâu ila sıratın müstekıym;
İnsanların, anlayışı kıt ve aşağılık yaşam ehli olanları “Onları eski kıblelerinden (Kudüs’ten Kâbe’ye) döndüren (gerekçe) nedir?” derler. De ki: “Batı da doğu da Allâh’ındır. Dilediğine hidâyet eder, sırat-ı müstakime yönelmesi için.”
143-) Ve kezâlike cealnâküm ümmeten vesetan litekûnû şühedâe alenNâsi ve yekûnerRasûlü aleyküm şehiyda* ve mâ cealnel kıbletelletiy künte aleyha illâ lina’leme men yettebi’urRasûle mimmen yenkalibü alâ akıbeyh* ve in kânet lekebiyraten illâ alelleziyne hedAllâh* ve ma kânAllâhu liyudıy’a iymaneküm* innAllâhe BinNâsi leRauf’un Rahıym;
Böylece, sizi insanlar üzere şahit, Rasûlü de sizin üzerinize Şehiyd kıldık. Siz ümmeti Vasat’sınız (adalet ve Hakkaniyet üzere olan). Kendisine yöneldiğin kıbleyi, Rasûle tâbi olanlarla, ondan yüz çevirip geri dönenleri ayırt etmek için değiştirdik. Allâh’ın hidâyet ettiklerinin dışındakilere bu olay çok ağır gelecektir. Allâh imanınızı boşa çıkarmaz. Allâh insanlara hakikatlerinden açığa çıkan Raûf ve Rahıym’dir.
144-) Kad nera tekallübe vechike fiys Semâi, felenüvelliyenneke kıbleten terdâha* fevelli vecheke şatralMescidil Haram* ve haysü ma küntüm fevellû vucûheküm şatrehu, ve innelleziyne ûtülKitâbe leya’lemune ennehülHakku min Rabbihim* ve mAllâhu Biğafilin ammâ ya’melûn;
Biz, vechinin semâda takallüb ettiğini (Hakk’ı müşahede âleminde hâlden hâle girdiğini) görmekteyiz. (“Hakk’ın vechi ne yana dönersen orada” gerçeğince, niçin illâ Kudüs’e bağlı kalayım, İbrahim’le davet ettiği Kâbe varken, düşüncesi.) Artık seni razı olacağın bir kıbleye elbette döndüreceğiz. O hâlde vechini (yüzünü - Hakk’ı müşahedeni) Mescid-i Haram’a (Kâbe - içi mutlak yokluk - gayb olana) döndür. Ve nerede olursanız olunuz “vech”lerinizi O’nun tarafına döndürün. Muhakkak ki kendilerine Kitap (hakikat ve Sünnetullâh bilgisi)verilenler bilirler ki o, Rablerinden bir HAK’tır! Allâh onların hakikatleri olarak, yaptıklarından gâfil değildir.
145-) Ve lein eteytelleziyne ûtülKitâbe Bikülli ayetin mâ tebiu kıbletek* ve mâ ente Bitâbi’ın kıbletehüm* ve mâ ba’duhüm Bitâbi’ın kıblete ba’din, ve leinitteba’te ehvâehüm min ba’di mâ câeke minel ‘ılmi, inneke izen le minezzalimiyn;
Kendilerine Kitap verilenlere her âyeti (hakikate işaret eden bilgiyi) getirsen yine de senin kıblene tâbi olmazlar! Sen de onların kıblesine tâbi olucu değilsin. (Hatta) onlar birbirlerinin kıblesine de tâbi olmazlar. Yemin olsun ki, İlimden sana gelenden sonra onların hevâlarına (şartlanmalarına göre oluşan fikirler/istekler) tâbi olursan, kesinlikle zâlimlerden olursun!
146-) Elleziyne âteynahümül Kitâbe ya’rifûnehu kemâ ya’rifûne ebnâehüm* ve inne feriykan minhüm leyektümûnelHakka ve hüm ya’lemun;
Kendilerine (Kitap) Bilgi verdiklerimizden bir kısmı Onu kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Onlardan bir grup bilerek Hakk’ı gizlerler.
147-) ElHakku min Rabbike felâ tekûnenne minel mümteriyn;
HAK, Rabbindendir (beynini oluşturan Esmâ bileşiminin sonucudur). O hâlde sakın (bu gerçekten) şüpheye düşenlerden olma!
148-) Ve liküllin vichetün huve müvelliyha festebikul hayrat* eyne mâ tekûnû ye’ti Bikümullâhu cemiy’a* innAllâhe alâ külli şey’in Kadiyr;
HERKESİN O’NA DÖNEN BİR VECHİ VARDIR... O hâlde hayırlı çalışmalarda (Rabbini tanımada) yarışın! Nerede olursanız olun hepinizi, hakikatiniz olan Allâh cem eder. Kesinlikle Allâh her şeye Kaadir’dir.
149-) Ve min haysü haracte fevelli vecheke şatralMescidil Harâm* ve innehû lelHakku min Rabbike, ve mAllâhu Biğafilin ammâ ta’melûn;
Nereden (hangi düşünceden) çıkarsan çık, vechini (yüzünü - müşahedeni) Mescid-i Haram’a (çokluğun gerçekte yokluğunun yaşandığı secde edilen mahale) döndür! Bu elbette Rabbinden (kaynaklanan) bir Hak’tır. Allâh varlığınızın hakikati olarak, ortaya koyduklarınızdan gâfil değildir.
150-) Ve min haysü haracte fevelli vecheke şatralMescidil Harâm* ve haysü mâ küntüm fevellû vucûheküm şatrehu, li ellâ yeküne linNâsi aleyküm huccetün, illelleziyne zalemû minhüm felâ tahşevhüm vahşevniy ve liütimme nı’metiy aleyküm ve lealleküm tehtedûn;
Nereden (hangi düşünceden) çıkarsan çık, vechini (yüzünü - müşahedeni) Mescid-i Haram’a (çokluğun gerçekte yokluğunun yaşandığı secde edilen mahale) döndür! Nerede olursanız olun, vechlerinizi o tarafa döndürün ki, insanların sizin aleyhinize bir delili olmasın. Ancak onlardan bilfiil zulüm edenler aleyhinize olur. O hâlde, onlardan korkup çekinmeyin benden çekinin ki üzerinize olan nimetimi tamamlayayım... Ki böylece umulur ki hidâyete ulaşırsınız.
151-) Kemâ erselnâ fiyküm Rasûlen minküm yetlû aleyküm âyâtinâ ve yüzekkiyküm ve yüallimükümül Kitâbe vel Hikmete ve yüallimüküm mâ lem tekünû ta’lemûn
Nitekim, içinizden (hakikati dillendirmek üzere) Rasûl irsâl ettik (açığa çıkardık); âyetlerimizi (varlığın hakikati oluşumuza dair işaretleri) size tilavet ediyor (okuyup anlatıyor), sizi arındırıyor ve Kitabı (hakikat ve Sünnetullâh bilgisini), Hikmeti (varlığın oluş sistem ve düzenini, oluş mekanizmasını) ve bilmediklerinizi öğretiyor.
152-) Fezkürûniy ezkürküm veşkürûliy ve lâ tekfurûn;
O hâlde beni zikredin (anın - düşünün) ki sizi zikredeyim. Şükredin bana (değerlendirin beni), sakın küfretmeyin (hakikatiniz ve varlığın hakikati olduğumu inkâr etmeyin).