Bakara Sûresi: 219-253
AÇIKLAMA:
Bakara Sûresi: 219-253 âyet grubu, sahabe’nin içki-kumar-infak-yetimler-evlilik-hayz-yeminler-talak gibi konularda Rasûlullâh (a.s)’dan fetvâ istemeleri üzerine nâzil olmuştur!..
219-) Yes’elûneke anil hamri vel meysir* kul fiyhima ismün kebiyrun ve menâfi’u linNâs* ve ismühüma ekberu min nef’ıhima* ve yes’elûneke mâ zâ yunfikun* kulil ‘afv* kezâlike yübeyyinullâhu lekümül âyâti lealleküm tetefekkerûn;
Sana sarhoşluk veren şeyler ile kumardan soruyorlar. De ki: “Her ikisinde de büyük kötülük ve insanlar için bazı yararlar vardır. Fakat zararları yararlarından daha fazladır.” Allâh yolunda ne kadar harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “El Afv (zaruri harcamalarınızdan) arta kalanı bağışlayın!” Allâh böylece gereken apaçık işaretleri veriyor size... (Nedenini) derin düşünmeniz için.
220-) Fiyddünyâ vel âhireti* ve yes’elûneke anil yetâmâ* kul ıslahun lehüm hayrün, ve in tühâlitûhüm feıhvanüküm* vAllâhu ya’lemül müfside minel muslıh* ve lev şâAllâhu lea’neteküm* innAllâhe Aziyz’ün Hakiym;
Dünya ve sonsuz gelecek süreci hakkında (düşünün)! Sana yetimlerden sorarlar. De ki: “Onların şartlarını düzeltmek en hayırlısıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız sizin kardeşlerinizdir onlar.” Allâh fesat çıkaranı da düzeltici olanı da bilir. Allâh eğer dileseydi sizi zora sokardı. Muhakkak Allâh, Aziyz ve Hakiym’dir.
221-) Ve lâ tenkihul müşrikâti hattâ yü’minn* ve le emetün mü’minetün hayrun min müşriketin velev a’cebetküm* ve lâ tünkihul müşrikiyne hattâ yu’minû* ve le abdün mü’minün hayrun min müşrikin velev a’cebeküm* ülâike yed’ûne ilennâri, vAllâhu yed’û ilel cenneti vel mağfirati BiizniHİ, ve yübeyyinü âyâtihî linNâsi leallehüm yetezekkerûn;
Şirk koşan kadınlarla, iman edene kadar nikâhlanmayın. İman eden bir cariye, hoşunuza gitse dahi şirk ehli bir kadından kesinlikle daha hayırlıdır (güzellik bedende değil inanç paylaşımındadır). Müşrik erkeklere de, iman edinceye kadar, (iman eden kadını)nikâhlamayın. İman eden bir köle, size hoş gelse dahi müşrik bir erkekten elbette daha hayırlıdır. Onlar (şirk ehli) ateşe davet ederler. Allâh ise (hakikatinizin elvermesinden doğan) izniyle cennete ve mağfirete davet ediyor. Allâh (hakikatin) işaretlerini insanlar için apaçık beyan eder ki, (bu gerçekler) hatırlansın.
222-) Ve yes’elûneke anilmehıyd* kul huve ezen fa’tezilün nisâe fiylmehıydı ve lâ takrabûhünne hattâ yathürne, feizâ tetahherne fe’tûhünne min haysü emerakümullâh* innAllâhe yuhıbbut Tevvabiyne ve yuhıbbul mütetahhiriyn;
Sana kadınların aybaşı hâlinden soruyorlar... O sıkıntılı bir dönemdir. Kadınlarla, âdet kanaması sürecinde, (kandan) temizleninceye kadar cinsel ilişkiye girmeyin. Temizlendikten sonra Allâh’ın hükmettiği yerden yaklaşabilirsiniz. Allâh kesinlikle yanlışlarından (dolayı) çok tövbe edenleri, çok arınanları sever.
223-) Nisâüküm harsün leküm* fe’tû harseküm ennâ şi’tüm* ve kaddimû lienfüsiküm* vettekullahe va’lemû enneküm mulakuh* ve beşşiril mu’miniyn;
Kadınlarınız sizin (evlat verecek) tarlanızdır. Ona göre, nasıl isterseniz öylece ekin tarlanızı. Nefsleriniz için geleceğe hazırlık yapın. Ve Allâh’tan korunun ve iyi bilin ki, O’na kavuşacaksınız. İman edenlere müjdele!
224-) Ve lâ tec’alullâhe urdaten lieymaniküm en teberrû ve tetteku ve tuslihû beynen Nâs* vAllâhu Semiy’un ‘Aliym;
Allâh adına yaptığınız yeminler; iyilik yapmak, korunmak, insanlar arasını düzeltmek gibi konularda size engel olmasın. Allâh Semi’dir, Aliym’dir.
225-) Lâ yuahızükümüllâhu Bil lağvi fiy eymaniküm ve lâkin yuahızüküm Bi mâ kesebet kulûbüküm* vAllâhu Ğafûr’un Hâliym;
Allâh bilmeyerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutmaz. Fakat kalplerinizin (bilincinizin, haddi aşan) getirisinden sorumlu tutar. Allâh Ğafûr’dur, Haliym’dir.
226-) Lilleziyne yu’lûne min nisâihim terabbusu erbeati eşhur* fein fâu feinnAllâhe Ğafûr’un Rahıym;
Karılarına yaklaşmama yemini edenlere dört ay bekleme vardır. Şayet bu süre içinde yeminlerinden dönerlerse, muhakkak Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir.
227-) Ve in azemüttalâka feinnAllâhe Semiy’un ‘Aliym;
Eğer boşamaya karar verirlerse, şüphesiz Allâh Semi’dir, Aliym’dir (niyetlerini bilir).
228-) Vel mütallekatu yeterabbasne Bi enfüsihinne selâsete kurû’* ve lâ yehıllu lehünne en yektümne mâ halekAllâhu fiy erhamihinne in künne yu’minne Billâhi vel yevmil ahır* ve bü’ûletühünne ehakku Bi raddihinne fiy zâlike in eradû ıslaha* ve lehünne mislülleziy aleyhinne Bil ma’rûf* ve lirRicali aleyhinne deracetün, vAllâhu Aziyz’ün Hakiym;
Boşanmış kadınlar üç aybaşı süresi hamile olup olmadıklarını anlamak için evlenmeyip bekleyeceklerdir. Hakikatleri olan Allâh’a ve gelecekte yaşanacak sürece iman ediyorlarsa, Allâh’ın rahimlerinde yarattığını gizlemeye hakları yoktur. Kocaları da bu süre zarfında barışmak isterse, başkalarından daha önceliklidir. Karıların kocaları üzerindeki hakkı gibi kocaların da karıları üzerinde hakkı vardır. Ancak kocaların hakkı bir derece daha ileridir (erkekten kadına akış olduğu için). Allâh Aziyz’dir, Hakiym’dir.
229-) EtTalâku merretân* fe imsakün Bi ma’rûfin ev tesriyhun Bi ıhsan* ve lâ yahıllu leküm en te’huzû mimmâ âteytümûhünne şey’en illâ en yehâfâ ellâ yukıyma hudûdAllâh* fein hıftüm ellâ yukıyma hudûdAllâhi felâ cünaha aleyhima fiymeftedet Bihi, tilke hudûdullâhi felâ ta’tedûha* ve men yeteadde hudûdAllâhi feülâike hümüz zalimun;
Boşanma iki defadır. Ondan sonrası ya devamdır ya da geri dönmesiz serbest bırakmadır. Karılarınıza verdiklerinizden bir şeyi (boşanma yüzünden) geri almanız helal değildir. Eğer karı ve koca Allâh hudutları içinde yaşamakta zorlanırlarsa, kadının erkekten aldıklarını iade ederek boşanma isteme hakkı vardır ve bundan dolayı suçlu olmaz. İşte bunlar Allâh’ın size koyduğu sınırlardır ki sakın aşmayın. Kim sınırları aşarsa nefsine zulmedenlerden olur.
230-) Fein tallekahâ felâ tehıllu lehû min ba’dü hattâ tenkıha zevcen ğayrehu, fein tallekahâ felâ cünâha aleyhimâ en yeterâce’â in zanna en yukıyma hudûdAllâh* ve tilke hudûdullâhi yubeyyinuha li kavmin ya’lemun;
Erkek bunlardan sonra (üçüncü defa) tekrar karısını boşarsa, o kadın başka biri ile nikâhlanmadıkça tekrar kendisine helal olmaz. Şayet yeni kocasından boşanırsa, evlilik şartlarını Allâh sınırları içinde yürütebileceklerini düşünüyorlarsa, tekrardan nikâhlanmalarında üzerlerine bir suç yoktur. İşte bunlar Allâh’ın (koyduğu) sınırlarıdır ki, (Allâh’ı) bilen kavim için açıklıyor.
231-) Ve izâ tallaktümün nisâe febelağne ecelehünne feemsikühünne Bi ma’rûfin ev serrihûhünne Bi ma’rûf* ve lâ tümsikühünne dıraren lita’tedû* ve men yef’al zâlike fekad zaleme nefsehu, ve lâ tettehızû âyâtillâhi hüzüva* vezkürû nı’metAllâhi aleyküm ve mâ enzele aleyküm minel Kitâbi vel Hikmeti ye’ızuküm Bih* vettekullâhe va’lemû ennAllâhe Bi külli şey’in ‘Aliym;
Karılarınızı boşadığınızda üç aybaşı süresi tamamlandığında ya güzellikle devam edin ya da iyilikle serbest bırakın. Eziyet amacıyla onları kendinize bağlı tutmayın. Kim bunu yaparsa muhakkak kendi nefsine zulmetmiş olur. Allâh hükümlerini önemsememezlik yapmayın. Allâh’ın üzerinizdeki nimetini ve size “B” mânâsınca öğüt (ibret) vermek için Kitap ve Hikmetten inzâl ettiğini hatırlayın. Allâh’tan korunun ve iyi bilin ki, Allâh her şeyin (Esmâ mertebesi itibarıyla) hakikati olarak, bilir.
232-) Ve izâ tallaktümünnisâe febelağne ecelehünne felâ ta’dulûhünne en yenkıhne ezvacehünne izâ teradav beynehüm Bil ma’rûf* zâlike yûazu Bihî men kâne minküm yu’minü Billâhi vel yevmil ahıri, zâliküm ezkâ leküm ve ather* vAllâhu ya’lemu ve entüm lâ ta’lemûn;
Karılarınızı boşadığınızda, bekleme süresi sonunda, aralarında karşılıklı anlaşmaları hâlinde, evlenmelerine engel olmayın. Bu sizden kim Allâh’a ve gelecekte yaşanacak sürece iman ediyorsa ona verilmiş olan bir öğüttür. İşte bu sizin için daha tezkiyeli (beşerî şartlanmalardan arı) ve daha temizdir. Allâh bilir siz bilmezsiniz!
233-) Vel validatu yurdı’ne evladehünne havleyni kâmileyni limen erade en yütimmerredâ’ate ve alel mevlûdi lehû rizkuhünne ve kisvetühünne Bil ma’rûf* lâ tükellefü nefsün illâ vüs’ahâ* lâ tudârre validetün Bi veledihâ ve lâ mevlûdün lehû Bi veledihi ve alel vârisi mislü zâlik* fein eradâ fisâlen an terâdın minhümâ ve teşâvürin felâ cünâha aleyhimâ* ve in eradtüm en testerdı’û evlâdeküm felâ cünâha aleyküm izâ sellemtüm mâ âteytüm Bil ma’rûf* vettekullâhe va’lemû ennAllâhe Bi mâ ta’melûne Basıyr;
(Boşanmış annelerin) süt emzirmesini tamamlatmak isteyen (babalar) için, anneler iki tam yıl çocuklarını emzirebilirler. Bu süre zarfında onların rızkı ve giyim kuşamı örfte olduğu üzere babanın yükümlülüğündedir. Hiçbir nefse kapasitesini aşan teklif edilmez. Ne bir ana ne de bir baba çocuğu yüzünden zarara sokulmamalıdır. Vârise düşen de aynen böyledir. Eğer kendi rızaları ile anlaşarak çocuğu iki yıldan önce sütten kesmek isterlerse kendilerine bir suç yoktur. Eğer çocuklarınızı (sütanne tutup) emzirtmek isterseniz, örf üzere verilmesi gerekeni ödediğiniz takdirde, bunda da bir beis yoktur. Allâh’tan korunun ve iyi bilin ki Allâh (tüm yaptıklarınızın yaratanı olarak) Basıyr’dir.
234-) Velleziyne yüteveffevne minküm ve yezerûne ezvâcen yeterebbasne Bi enfüsihinne erbeate eşhürin ve aşra* feizâ belağne ecelehünne felâ cünâha aleyküm fiymâ fealne fiy enfüsihinne Bil ma’rûf* vAllâhu Bi mâ ta’melûne Habiyr;
Sizden vefat edenlerin geriye bıraktıkları eşleri dört ay on gün beklerler (yeniden evlenmek isterlerse). Sürenin sonunda onların örfe göre yaptıkları davranışta (başkasıyla evlenmesinde) bir suç yoktur. Allâh tüm yaptıklarınızın oluşturucusu olarak Habiyr’dir.
235-) Ve lâ cünâha aleyküm fiymâ ‘arradtüm Bihî min hıtbetin nisâi ev eknentüm fiy enfüsiküm* alimAllâhu enneküm setezkürûnehünne ve lâkin lâ tüvâ’ıdûhünne sirran illâ en tekulû kavlen ma’rûfa* ve lâ ta’zimû ukdeten nikâhı hattâ yeblüğal Kitâbu eceleh* va’lemu ennAllâhe ya’lemu mâ fiy enfüsiküm fahzerûh* va’lemû ennAllâhe Ğafûr’un Haliym;
(Bekleme sürecindeki) kadınlara evlenme isteğinizi hissettirmenizde veya içinizde saklamanızda bir suç yoktur. Allâh bilir ki sizin onlara meyliniz olacaktır. Fakat örf dışında, gizlice beraberliğe yeltenmeyin. Bekleme süresi doluncaya kadar nikâh bağını kurmayın. Bilin ki Allâh bilinçlerinizdekini bilir; bundan dolayı O’ndan sakının. Bilin ki Allâh Ğafûr’dur, Haliym’dir.
236-) Lâ cünâha aleyküm in tallaktümün nisâe mâ lem temessûhünne ev tefridû lehünne feriydaten, ve metti’ûhünn* alel mûsi’ı kaderuhû ve alel muktiri kaderuh* metâ’an Bil ma’rûf* Hakkan alel muhsiniyn;
Eğer kendileriyle yatmadan veya mehr tespit etmeden önce boşarsanız size bir suç yoktur. Onları faydalandırın. İmkânları geniş olan, kapasitesince, imkânları dar olan da kendi ölçüsünde örfte olduğu üzere faydalandırmalıdır (boşanan eşlerini). İhsan ediciler üzerine bir görevdir bu.
237-) Ve in tallaktümûhünne min kabli en temessûhünne ve kad feradtüm lehünne feriydaten fenısfü ma feradtüm illâ en ya’fûne ev ya’fuvelleziy Bi yedihi ukdetün nikâh* ve en ta’fû akrabu littakvâ* ve lâ tensevül fadle beyneküm* innAllâhe Bi mâ ta’melûne Basıyr;
Kendilerine bir mehr tayin ettikten sonra, onlarla yatmadan önce boşamışsanız, karar verdiğiniz mehrin yarısını kendilerine verin. Ancak kendileri veya nikâh akdi vekîlleri vazgeçerse bu haktan, o başka. Sizin (mehrin tümünü ona) bağışlamanız ise takvaya daha uygundur. Birbirinize faziletli davranmayı unutmayın. Muhakkak Allâh yaptıklarınızı Basıyr’dir (değerlendirmektedir).
238-) Hafizû ales Salevati ves Salâtil Vüsta ve kumu Lillâhi kanitiyn;
“Salât”lara (namaz - Allâh’a yöneliş), özellikle orta “salât”a (ikindi - şuurda her an bunu yaşamaya) dikkat edin. Kanitîn (tam teslim olmuşlar) olarak, Allâh için yaşayın.
239-) Fein hıftüm fericalen ev rükbana* feizâ emintüm fezkürullahe kema allemeküm ma lem tekünu ta’lemun;
Sizi korkutacak tehlike söz konusu ise yürürken veya bineğiniz üstünde de (salâtı ikame edebilirsiniz)... Güvende olduğunuzda, bilmediklerinizi öğretenin öğretisince Allâh’ı zikredin (O’nun Esmâ’sının âlemlerde açığa çıkışını düşünün).
240-) Velleziyne yüteveffevne minküm ve yezerune ezvacen, vasıyyeten liezvacihim meta’an ilel havli ğayra ıhrac* fein haracne fela cünaha aleyküm fiy ma fealne fiy enfüsihinne min ma’ruf* vAllâhu Aziyz’ün Hakiym;
Vefat edenlerin geride kalan eşleri için, yaşadıkları evden çıkmaksızın bir yıla kadar geçimleri temin edilmek üzere vasiyet edilsin. Eğer evden kendileri ayrılırlarsa, kendi haklarını kullanmaları dolayısıyla, size bir sorumluluk yoktur. Allâh Aziyz’dir, Hakiym’dir.
241-) Ve lil mütallekati metaun Bil ma’ruf* Hakkan alel müttekıyn;
Boşanmış kadınların örfe göre geçimlerini temin için nafaka alma hakkı vardır ki bu takva sahipleri için bir görevdir.
242-) Kezâlike yübeyyinullâhu leküm âyâtihi lealleküm ta’kılun;
İşte Allâh sizler için yaşam kurallarını böylece açıklıyor ki belki akledersiniz.
243-) Elem tera ilelleziyne harecu min diyarihim ve hüm ülufün hazerel mevt* fekale lehümüllâhu mutu sümme ahyahüm* innAllâhe lezûfadlin alenNasi ve lâkinne ekseranNasi lâ yeşkürun;
Ölüm korkusuyla yurtlarını terk eden binlerce kişiyi görmedin mi? Allâh onlara “Ölün” dedi; sonra da diriltti. Şüphesiz ki Allâh insanlara fazl sahibidir; ama insanların ekseriyeti değerlendirmezler (verilen nimeti).
244-) Ve katilu fiy sebiylillâhi va’lemû ennAllâhe Semiy’un ‘Aliym;
Allâh yolunda savaşın ve iyi bilin ki Allâh Semi’ ve Aliym’dir.
245-) Menzelleziy yukridullahe kardan hasenen feyudaıfehu lehu ad’afen kesiyreten, vAllâhu yakbidu ve yebsut* ve ileyhi türce’un;
Kim, Allâh’a güzel bir ödünç verip de karşılığını katbekat geri almayı ister! Allâh kabz eder veya bast eder (tutar, sıkar, daraltır veya açar, genişletir, yayar)... O’na döndürülmektesiniz!
246-) Elem tera ilel melei min beniy israiyle min ba’di Musa* iz kalu li Nebiyyin lehümüb’as lena meliken nükatil fiy sebiylillâh* kale hel aseytüm in kütibe aleykümül kıtalu ella tukatilu* kalu ve ma lena ella nukatile fiy sebiylillâhi ve kad uhricna min diyarina ve ebnâina* felemma kütibe aleyhimül kıtalu tevellev illâ kaliylen minhüm* vAllâhu Aliym’ün Biz zalimiyn;
Musa’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerinden bir grubu görmedin mi? Hani onlar Nebilerine: “Bizim için bir Melîk bâ’s et de Allâh yolunda savaşalım” demişlerdi. O Nebi de sordu: “Ya üzerinize savaş hükmolur da savaşmazsanız?”... Dediler: “Biz niye Allâh yolunda savaşmayalım ki? Üstelik yurdumuzdan, çocuklarımızdan olmuşken!” Ne zaman ki üzerlerine savaşmak hükmoldu, onlardan pek azı hariç savaşmaktan yüz çevirdiler. Allâh zâlimleri (onları Esmâ’sından yaratan olması dolayısıyla) Aliym’dir.
247-) Ve kale lehüm Nebiyyühüm innAllâhe kad bease leküm Talûte melikâ* kalu enna yekünu lehül mülkü aleyna ve nahnu ehakku Bil mülki minhu ve lem yü’te se’aten minel mal* kale innAllâhastefahu aleyküm ve zadehu bestaten fiyl ılmi vel cism* vAllâhu yü’tiy mülkeHU men yeşâ’* vAllâhu Vasi’un Aliym;
Nebileri onlara dedi ki: “Muhakkak ki Allâh, Talut’u sizin için Melîk olarak bâ’s etti.” Dediler: “Nasıl olur da o bizim üzerimize mülk sahibi olur? Biz mülkümüze ondan daha çok hak sahibiyiz. Üstelik servet itibarıyla zengin de değildir.” Nebileri dedi ki: “Muhakkak ki Allâh onu sizin üzerinize seçti, ilimde derinlik, bedende genişlik verdi.” Allâh mülkünü (mülkünde tasarrufu)dilediğine verir. Allâh Vasi’dir, Aliym’dir.
248-) Ve kale lehüm Nebiyyühüm inne ayete mülkiHİ en ye’tiyekümüt tabûtu fiyhi sekiynetüm min Rabbiküm ve bekıyyetün mimma terake alu Musa ve alu Harune tahmilühül Melaiketü, inne fiy zâlike leayeten leküm in küntüm mu’miniyn;
Nebileri onlara dedi ki: “Muhakkak ki onun hükümranlığının işareti, o tabutun (kalbin - şuurun) size gelmesidir. Ki onun içinde Rabbinizden bir sekine (iç huzuru - ferahlık), Musa ve Harun neslinden bir geriye kalan (ilim) vardır. Onu melâike (nefsinizdeki Esmâ kuvveleri) getirecektir. Muhakkak ki bunda kesin açık bir işaret vardır, eğer iman ehli iseniz.”
249-) Fe lemma fesale Talûtu Bil cunûdi, kale innAllâhe mübteliyküm Bi neher* femen şeribe minhu feleyse minniy* vemen lem yat’amhü feinnehu minniy illâ menığterafe gurfeten Bi yedih* feşeribû minhu illâ kaliylen minhüm* felemma cavezehu huve velleziyne amenû meahu, kalu lâ takate lenel yevme Bi Calûte ve cunudih* kalelleziyne yezunnune ennehüm mulakullahi kem min fietin kaliyletin ğalebet fieten kesiyraten Biiznillâh* vAllâhu meas Sabiriyn;
Talut, ordusuyla yola çıktığında (askerlerine) dedi ki: “Muhakkak Allâh sizi bir nehir ile sınayacaktır. Kim ondan içerse benden değildir. Kim ondan tatmazsa o da bendendir. Eliyle bir avuç kadar alan müstesna”... Fakat içlerinden pek azı hariç, ondan içtiler. Ne zaman ki O ve beraberindekiler nehrin karşı yakasına geçtiler, “Calut ve ordusuna karşı savaşacak gücümüz kalmadı” dediler. Allâh’a kavuşacaklarını (imanları sebebiyle) özlerinden gelen (yakîn) ile bilenler ise: “Pek çok defa, az bir topluluk Allâh’ın izniyle (Bi-iznillâh), kendilerinden çok fazla topluluğu yenmiştir. Allâh dayananlar ile beraberdir” dediler.
250-) Ve lemma berezu liCalûte ve cunudihi kalu Rabbena efrığ aleyna sabren ve sebbit akdamena vansurna alel kavmil kâfiriyn;
Calut ve ordusunun karşısına çıktıklarında dua ettiler: “Rabbimiz dayanma kuvvesi ver, ayaklarımızı sâbitle, kaydırma ve inkârcılar topluluğuna karşı bize kazanma gücü ver.”
251-) Fehezemuhüm Biiznillâhi ve katele Davudu Calûte ve atahullahul Mülke vel Hikmete ve allemehu mimma yeşâ’* ve levla def’ullahin Nase ba’dahüm Bi ba’din le fesedetil Ardu ve lakinnAllâhe zû fadlin alel alemiyn;
Derken (Bi-iznillâh) nefslerinin hakikati olan Allâh Esmâ’sının elvermesiyle, onları hezimete uğrattılar. Davud, Calut’u öldürdü. Allâh (Davud’a) mülkü ve Hikmeti verdi ve dilediğini ona talim etti (programladı Esmâ’sıyla özünden gelen bir yolla). Eğer Allâh insanların (eliyle) diğer bir kısmını saf dışı etmeseydi, elbette arz bozulurdu (yaşanmaz olurdu). Fakat Allâh’ın fazlı âlemler üzerinedir.
252-) Tilke ayatullahi netluha aleyke Bil Hakk* ve inneke le minel mürseliyn;
Bunlar Allâh işaretleri... Onları sana Hak olarak anlatıyoruz... Sen irsâl olan Rasûllerdensin.
253-) Tilker Rusülü faddelna ba’dahüm alâ ba’d* minhüm men kellemAllâhu ve refea ba’dahüm derecat* ve ateyna Iysebne Meryemel beyyinati ve eyyednahü Bi Ruh-ıl Kudüs* ve lev şaAllâhu maktetelelleziyne min ba’dihim min ba’di ma caethümül beyyinatu ve lakinıhtelefû, feminhüm men amene ve minhüm men kefer* ve lev şaAllâhu maktetelu, ve lakinnAllâhe yef’alu ma yüriyd;
İşte o Rasûllerden bazısını bazısından daha üst özellikli kıldık. Onlardan kimi Allâh kelâmına muhatap oldu, kimini de derecelerle daha yükseltti. Meryemoğlu İsa’ya da açık deliller verdik, varlığında açığa çıkan Ruh-ül Kuds (kutsal kuvveler) ile teyit ettik... Eğer Allâh dileseydi, onlardan sonraki toplumlar kendilerine açık deliller ulaştığı hâlde birbirlerini öldürmezdi. Fakat fikir ayrılığına düştüler, kimi iman etti kimi de inkâr etti. Eğer Allâh dilemiş olsaydı birbirlerini öldürmezlerdi... Ne var ki Allâh dilediğini yapar.